Ekim Devriminden bu yana ve Ekim Devrimi de dahil, dünyanın neresinde bir devrim olduysa, emperyalist-kapitalist devletler blok halinde oraya karşı-devrimci müdahalelerde bulundu. Hatta bir devrimin olmasını beklemeden, o devrimin koşullarının oluştuğunu gördüğü an bu müdahalelere ivedilikle başlıyorlar. Konu devrim olduğunda, tıpkı Marx’ın belirttiği gibi; burjuvazi kendi aralarındaki tüm çelişkileri bir yana bırakarak uluslararası alanda tam ve kesin bir dayanışma, işbirliği sergiliyor. Paris Komünü’nden beri bu hiç değişmemiş ve hiç esnetilmemiş bir sınıf tavrıdır. O günden beri tüm dünya burjuvazisi işçi sınıfının ve sosyalizmin düşmanı olduğunu ispatlamıştır. Bu hiç değişmeyecek ve hep böyle kalacak çünkü onun için bu bir hayat memat meselesidir.
Tüm savaşlarda olduğu gibi, sınıf savaşının da esas nedeni ekonomik çıkar ve çatışmalardır. Savaşan tarafların kendi cephelerini bir arada tutmak için kullandığı ideolojik harç da buna uygun olmak zorundadır. Bu bir tercih değil zorunluluktur. Nasıl ki, burjuvazi kendi cephesini sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya için dövüştüremezse, karşı cephede yer alan işçi sınıfı da bunların dışındaki bir şey için dövüşmez, dövüşemez.
"Ama uzun sürmedi bu da/ Adamın biri çıktı bir gün, ispat etti/ Onların dürüst olduklarını eskiden/ Ekmeklerinden oldular işte o zaman."
Bir yalanıcıyla aptal bir yalancının arasındaki fark, ikincinin insanların onun yalanlarına inanacağını sanmasıdır. “Tünelin ucunda ışık görüldü”, “Ekonomik veriler iyiye gidişi gösteriyor.”, “Enflasyon hız kaybetti”, “işsizlik düşüyor” ve en güzeli “liranın itibarı yükseliyor” ve daha bir çok şey, resmen berbat bir stand-up gösterisi gibi. Dahası dünyada şu an hiçbir kapitalist ülke bu denli “iyi” veriler açıklayamıyor. Hatta artık bu tür verileri hiçbiri rüyasında bile göremez. Ya ortada koca koca yalanlar var ya da dinci faşist parti hiç kimsenin özellikle de yoksul emekçilerin fark edemediği bir mucize gerçekleştirdi. Bu verilere bakınca; meğer açlar tokmuş, yoksullar da zengin! Birileri nerede bir kürsü görse çıkıyor ve durmadan yalan söylüyor.
Kendimize sormamız gereken sorulardan biri de burjuvazinin Gezi’den neden bu kadar çok korktuğudur. Neden burjuva mahkemeler, Gezi’nin devrimci tutsaklarına elli yıllara varan “ceza”lar veriyor. Neden her çevreyi koruma amaçlı eyleme, neden her sokağa çıkana, neden her grev kararına, neden her şeye “bunun arkasında Gezi var!” diyerek saldırıya geçiyor. Cevabı açık ve ortada: Çünkü Gezi’yi yaratan nedenler, toplumsal çelişkiler olduğu gibi duruyor. Hatta bu çelişki şimdi hiç olmadığı kadar derin ve çözümsüz! İşte burjuvazinin uykularını kaçıran gerçek bu.