Tarihin bir dönemi daha sona erdi. Kimsenin beklemediği bir hız ve sarsıcı gelişmelerle Suriye’deki 60 küsür yıllık Baas iktidarı bitti.
“...Zaferin resmini kanatlı çizerlerdi. Oysa, toz toprakla kanla örülmüş ağır ve yaralı ayakları var zaferin.”*
Bir savaşçının yaşamı, onun özgürleşme çabasından başka bir şeyle açıklanamaz. Özgürlük onun için soyut veya ancak gelecekte gerçekleşebilecek bir olgu değildir. Bugünün sorunudur.
Bugünün savaşçı pratiğiyle ortaya çıkması gereken, ekmek gibi su gibi bugünün bir gerekliliğidir. Savaşçı bilir ki, düne dayanarak ya da yarına güvenerek bugünü savsaklamak ve ortaya çıkacak kendiliğinden akışa razı olmak, savaşçının kendine ihanetidir. Dünde yaşatılan ya da yarına ötelenen, bugünün pratiğinde duyumsanmayan özgürlük, savaşçı için anlamsızdır. Savaşın verildiği anın adı Bugündür ve savaşçı ancak bugünde özgür olabilir.
Bir yemek sonrası elinde çalı çırpı, çay için ateş yakmaya uğraşırken...
Gerilmiş yüzü ve kısılmış gözleriyle kanasının ucunda ufku tararken...
Devrim değişimdir. Devrimci mücadele de öyle. Her şeyi ama her şeyi değiştirir. Zamanı ve anlamını, koşulları, ilişkileri ve en çok ta devrimcinin yaşam akışını… Devrimin güncelliği hiçbir şeyin kısa süreli de olsa durağanlığına izin vermez. Normal zamanlarda belki de düzenli bir akış halinde sürebilen siyasal öznenin yaşamı, devrimci durumun yaşandığı, devrimin güncel bir olgu olarak ele alındığı koşullarda ileriye sıçrama ya da geriye savrulma biçiminde karşımıza çıkacaktır. İşte bu şartlarda devrimci kadro, ileriye sıçrayışın imkanlarını görüp, atılacak adımın cüretini kendinde ve örgütünde yaratmayı başarabilmelidir.