İşçilerin eylemleri her yere yayılıyor. Maaşlarını alamayanlar, ücretleri geçinmeye yetmeyenler, çalışma koşullarının düzelmesini isteyenler, sendikalaştıkları için işten çıkarılanlar, aşağılanmaya karşı koyanlar... Maden, tekstil, inşaat, sanayi... Birçok sektörde işçiler, birbirine benzer nedenlerle cesaretli, yaygın fakat dağınık ve çeşitli biçimlerde eylemdeler. Sorunu yalnızca eyleme geçenler yaşamıyor, henüz eyleme geçmemiş milyonlarca emekçi de yaşıyor. Sadece kol işçileri de değil, teknikerler, öğretmenler, memurlar, çiftçiler, emekçiler...
Kendine “sol”, “sosyal-demokrat”, “Kemalist sol” (gerisini siz türetin) diyen “muhalif” basın köşelerini tutan, meclis koltuklarına kurulan, sendikaların, feminist derneklerin başkanlıklarını yapan bilcümle saygılı öncüler, sürekli bir durum tespiti yapmaya çalışıyorlar. Ama ne faşizme faşizm diyebiliyorlar, ne de kapitalizme kapitalizm. Hiçbir şey diyemeyince kurtuluş konusu da durum tespitleri gibi. Ne o ne o...
Deprem bölgesinden iktidara çıkan yüksek oylara kimi şaşkın, kimi sitemli. Kaybedilen seçimin hayal kırıklığı içinde kalan sıradan insanların tek tek sözlerine değinmek, bu yazıyı bitmeyen bir yola sokar. Ancak politik deneyim açısından süreci kendimize hatırlatmakta fayda var.
Türkiye'de çok bilinen bir eserdir. Asiye Nasıl Kurtulur?
Eserin sorusu “kurtulabilir mi?”, “bir kurtuluş var mı” değildir, doğrudan “nasıl kurtulur?” sorusu sorulur. Ne var ki, nasıl kurtulur sorusunun yanıtı, mevcut toplumsal sistem ve ilişkileri içinde arandığından, Asiye’nin kurtuluşu insani iyi niyete kalır.
“Kaderin planı”nın neden emekçilere sürekli sefalet ölüm, işsizlik olduğu, neden sermayedarlara ve siyasi temsilcilerine zenginlik, sefa biçiminde gerçekleştiği üzerine de, nice sözler çoktan söylenmiş olacak...