1990’lar... İstanbul’da genç bir işçi, Tarık Ziya Yıldırım... Daha 20’lerin başında, genç ve gözüpek bir işçi idi. Ve yükselen sınıf mücadelesinde devrimci bir derginin bürosuna giderek, “gerilla olmak istediğini” söyleyecek kadar coşkulu bir genç...
Önce 13 Mart Genç Komünistler Birliği’nde devrimci faaliyete başladı, bir süre sonra da Leninist Gerilla Birlikleri (LGB) saflarına katıldı.
Tarık Ziya Yıldırım, 26 Temmuz 1995 gecesi, bir yoldaşı ile birlikte Bakırköy Hastanesi bahçesinde kendisine kimlik soran polise silah çekmiş, polisle girdiği çatışmada yaralı olarak ele geçirilmişti. Ve son nefesine kadar boyun eğmemiş; işkencecilerin elindeyken yoldaşlarını ele vermek yerine tereddütsüz ölüme yürümüştü.
Bu korkusuz genç leninist savaşçının cansız bedeni Vakıf Gureba Hastanesi bahçesinde bulunmuştu.
Bugün O’nu anlatan tüm yazılarda coşkusu, çalışkanlığı, çocuklar gibi şen olduğu anlatılıyor. Sevinci ve coşkusunu şiirlerle, şarkılarla ve marşlarla birleştirdiği anlatılıyor. Bir o kadar da gözüpek ve cesur...
Denizlerin, Seyitlerin yaşındaydı ölümsüzlüğe ulaştığında. Mücadelesi boyunca onların bayrağını en yükseklerde taşıdı, tarihe adını onların yanına şerefle yazdırdı.
Tarık Ziya Yıldırım Ölümsüzdür