Kesif bir koku sarmış ortalığı, her yandan cüruf kokuyor, her yerinden tel tel dökülüyor bu düzen. Sermaye egemenliği insanlığın geleceğini yıkım savaşlarıyla, ekolojik tahribatla, hayvan katliamlarıyla, insan emeğinin acımasızca sömürülmesiyle, kadınların bedenine yönelik her türlü saldırıyla, yabancılaşma ve toplumsal çürüme ile yok oluşa sürüklüyor.
Bir tarafta muazzam bir yoksulluk diğer tarafta ise muazzam büyüklükte zenginlik biriktirerek bir avuç sermayedarın ve onların yardakçılarının sefa, ama geriye kalan milyarlarca insanın cefa içinde yaşamak zorunda bırakıldığı bir gerçeklik…
Emperyalist kapitalist sistem egemen kaldığı sürece değil yalnız insan, değil yalnız doğa, değil yalnız hayvan türleri her şey ama her şey yani kelimenin gerçek anlamında yaşlı dünyamız savaşlarla, yıkımlarla yok oluşa sürüklenecek. Bunun pratiklerini işe giderken, derse girerken, uzun sürmüş güneşli güzel bir günde kahvemizi yudumlarken, metrobüste Spotify’dan en sevdiğimiz şarkıyı dinlerken gerçekleştiriyor. Birkaç örnekle biraz daha açalım isterseniz.
Bir fotoğraf karesi bizi Filistin’de katledilip cenazesi dozerlerle taşınan, her gün aşağılanıp dayak yiyen, yok sayılan, toprakları ilhak ve işgal edilmiş insanlara, başına bombalar yağdığı için vücudu eriyen küçücük bedenlere götürüyor. Siyonist İsrail’in katliamları bizden çok mu uzakta vuku buluyor, hiç de değil!
Bir diğer kare bizi Kürdistan’a götürüyor, Amed, Mardin, Siirt… Tarlalar, hayvanlar, insanlar yanarak can veriyor. Zamanında müdahale edilmeyen, öncesinde önlem alınmayan, altyapısı yenilenmeyen, bitap ve bakımsız bırakılan, toprakları işgal ve ilhak edilmiş, var olduğu günden bu yana ezilmiş bu coğrafyanın insanları, doğası yangınlarla tükenip gidiyor. Peki gazeteler, sosyal medya, devletin en tepesindekiler bize ne anlatıyor? Ya burjuva medya gerçekleri anlatmaya mı koşuyor? Suçlu kim miydi? Açıklamalar yapılıyor, haberler yazılıyor ve parmaklar dönüyor; anız yakan köylüler... Burjuva medyanın ve sermayenin sözcülerinin büyük çabalarıyla emekçiler yalan ve aldatmacalar ile gerçek sorumlular gözlerden gizleniyor. Oysa kendi kurumunun, DEDAŞ’ın alt yapısı yenilenmediği için Kürt emekçiler kaç defa başvuruda bulunmuştu, tepki göstermişti, sokağa çıkmıştı? Kaç defa DEDAŞ polis ve asker ile birlikte Kürt köylülerini döverek fahiş fiyatlarda elektrik faturaları kesmişti?
Sokak hayvanları ise bir diğer karede… Yaşamı, sokağımızı birlikte paylaştığımız, yazın serin, kışın sıcak evlerimizde otururken sıcaklarda, soğuklarda, aç bitap sokaklarda hayata tutunmaya çalışan canlar için masa başlarında ölüm ve katliam planları hazırlıyor muktedirler; ölüm ve vahşet haykırıyor sermayenin barbarları. Sokak hayvanlarını koruma altına almak için, aşılayıp sahiplendirmek ve barınacakları uygun ortamlar kurmak yerine, “maliyet hesapları” yaparak bu savunmasız canları öldürmeyi seçiyor canavarlar.
Bir de son olarak başka bir yere dönmek istiyoruz. Sermayenin yakın saldırılarından biri… Sermaye sınıfı ve faşizm emekçilerin başına başka başka çoraplar örmek için, emekçilerin çocuklarını hedef alıyor. İnsanlığın geleceği olan çocukları, gençleri kendi iktidarının destekçisi faşistler olarak yetiştirmek için düğmeye basılıyor, tamamen dinci, gerici, bilim düşmanı müfredat devreye sokuluyor. Daha dün değil miydi Amed sokaklarında özgürce dans etmek isteyen insanlara tekbirler getirerek saldıran bu güruhlar, 93’te Sivas’ı yakanlar, Maraş’ta, Çorum’da Alevileri öldürenlerdi. Dikensiz gül bahçesi için kimi hedef alacağını iyi kestirmiş sermaye ve onun faşist devleti. Yine bu müfredat eğitim emekçilerini güvencesizleştirecek, gençleri MESEM gibi projelerle staj yalanı altında ile işçileştirecek, köleleştirecek.
Peki ne yapmak gerek? Çözüm kimde, çözüm nerede? Ne zaman bitecek acılarımız? Ne zaman özgür yarınlara kavuşup yarınımızdan kaygı duymadan doyasıya yaşayabileceğiz? diye soruyor herkes. Faşizme teslim olanların yaptığı gibi “Sağlam bir arka mı bulmalıyız? Onu mu bellemeliyiz? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi önünde eğilerek efendimiz mi sanmalıyız? Bilek gücü yerine dolanla mı tırmanmalı mıyız?” Hayır, ne sermaye önünde boyun eğeceğiz, ne de bu yaptıklarını yanına bırakacağız!
Çözüm biziz, yaşamı var eden, yıkma ve yeniden kurma gücüne sahip olan işçileriz, her türlü baskı ve gericiliğe karşı sokaklara akan kadınlarız, geleceğini özgürce kurmak isteyen Kürt halkıyız, üniversitede, lisede gerici eğitimle geleceksizleşen öğrencileriz, üç kuruş paraya çalışmak zorunda bırakılan genç işçileriz. Yaşadığımız tüm bu sorunlara karşı ancak biz harekete geçersek, örgütlenip özneleşirsek ve yaşamı değiştirme pratiğine soyunursak özgürleşebiliriz. Doğamızın yok edilmesi, sokak hayvanlarının katledilmesi, ezilen halkların yaşadığı acılar, açlık, yoksulluk, faşist baskılar; bütün bunlara karşı bütünlüklü ve politik hedefleri net bir mücadele vereceğiz. Emeğin iktidarının kurulması kavgası gerçek, başat kavgamız olacak. Sermaye egemen kaldığı sürece, insanlığın ve doğanın geleceğinin hiçbir güvencesi olmayacak. Şimdi harekete geçelim, güçlerimizi birleştirelim. Acılarımızı ancak halk devrimi dindirir!
K.TAYLAN KIZILDAĞ