Sorunlarımız çok. Dağ gibi. Dört bir taraftan kuşatıldık!

Kuşaklar boyu taşıdığımız yoksulluk zinciri, çıplak bir açlık haline gelip çöktü üzerimize. Çocuklarımız gün gün eriyor gözlerimizin önünde. Kendileri debdebe, şatafat içinde yaşarken, “sabır ve şükür”den başka bir laf çıkmıyor iktidardaki yağmacı güruhun ağzından.

“Hiç değilse bir işim var” diyemiyor hiçbir işçi. Zam sağanağı altında nefes alamaz halde. Ücretler hızla eriyor. Ekonomi yönetimi “kemer sıkmak lazım, ücretlere zam yok” diye buyuruyor. Dinci faşizmin başı karşımıza geçmiş, yine “sabır” telkin ediyor.

Emekliler kelimenin gerçek anlamında ölüme mahkum edildi çoktan.

İşsizlik, işten atılma gerçek bir cehennem şimdi. İşte özel okul öğretmenleri! Açlık maaşına mahkum edildikleri yetmiyor, bir anda kapı dışarı ediliyor.

Her yerde tek gerçek, açlık ve sefalet! Bu şartlarda neyin sabrı! Nasıl, ne için?

Boş vaatlere karnımız tok, sahte umutlara yer yok! Artık bıçak kemikte!

“Gençlik gelecektir” dedik. Geleceğimizi çaldılar en gerici müfredatlarla. Her sene daha gerici, daha karanlık içerikler dayattılar okullarda. Geleceği olmayan dinci faşizm, tüm toplumu karanlığa mahkum etmek istiyor. Düşünmeyen, sorgulamayan köleler yetiştirmek için ortaçağ karanlığına hapsetmek istiyorlar gençlerimizi.

Gençliği uçuruma sürüklenen bir toplum ayakta kalamaz!

Bakmayın “yumuşama” sözlerine, “yeni anayasa” lakırdılarına. Yasa dediğiniz, anayasa dediğimiz, boş kağıda yazılı sözlerden ibaret. İşçi ve emekçileri sahte umutlarla aldatmaya dönük boş laftan başka bir şey değil hiçbiri. Gerçekte önemli olan yasalarda ne yazdığı değil, kimin nasıl uyguladığıdır. Güçler dengesine göre değişir o da. İnanmayan bir “anayasal hak” olan “gösteri ve yürüyüş hakkı”nı kendi dilediğince kullanmaya kalksın!

Bu düzenin efendilerinin dilinde demokrasi, kendileri için saltanat, emekçiler için zulüm ve kölelik demektir.

Dinci faşizm bir yandan sahte umutlar yaratmaya çalışırken diğer yandan korkunç baskı cenderesini her geçen gün daha fazla sıkıştırıyor. Kayyum saldırıları, Kürt halkının, işçi ve emekçilerin zorlu direnişlerine rağmen sürüyor.

Yüzümüzü ne tarafa dönsek, dert ve tasa. Bu düzende işçi ve emekçiler için rahat huzur yok.

Her yerde birikmiş devasa sorunlar var. Sorunların kaynağı olan bu sömürü düzeni, bu sorunları hiçbir şekilde çözemez. Daha fazla baskıyla, daha fazla terörle ömrünü uzatmaya çalışmaktan başka hiçbir şey gelmez elinden.

Bu sömürü düzeni bizim yokluğumuz, yoksunluğumuz, acılarımız üzerine kurulu. Varlığı, bizim korkunç sefaletimize dayanıyor. Niyetleri ne olursa olsun, “kısmi çözümler” için bize akıl verenler, gerçekte acılarımızı derinleştirmekten başka bir şey yapmıyor. Bu düzenin yırtığını söküğünü yamamaya çalışanlara aldanmayın. Bu düzen yıkılmaksızın kurtuluş yüzü göremeyiz!

Çözüm kendi ellerimizde. Bizi ancak bir devrim kurtarır.

Şimdi devrim zamanı!

Mücadele Birliği Platformu