Makale Dizini

Emperyalistlerin Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan kanlı saldırı halkların yüreğine korku salmak şöyle dursun tam tersine anti-kapitalist ve emperyalist savaş karşıtı eylemlerin büyümesini sağlayacaktı. O dönemde proleter cephe 2005 yılında ABD’nin onlarca kentinde göçmen işçilerin hakları için sokağa çıkıldı, en geniş proleter eylemsellikler gerçekleşti. Öğrenci gençliğin mücadelesi İngiltere, Almanya, Chicago’da büyük eylemsellikler oluyordu. Proletaryanın muazzam atılımı açlık ayaklanmaları ile tamamlandı. İşte üçüncü dünya savaşı ilk perdesini bu görüntülerle açtı. İkinci perdesi ise 2008 küresel buhranıyla başlangıç yapmıştır. Bütün nesnel koşullar hazırdı. Küresel iç savaşta olgunlaşan bir küresel devrimci durum da mevcuttur.

Tüm bu nesnel süreçlerin tahlili yapılmadan yaşadığımız topraklardaki gelişen olgu ve olayları bilimsel bir şekilde açıklamak mümkün olamayacaktır. Türkiye ve Kürdistan ayaklanmalara gebe topraklardır. Devrimci durumun nesnel ve öznel koşullarının olgunlaştığı bir coğrafyalardır. Yönetenlerin bizleri eskisi gibi yönetememesi, yönetilenlerin onlar tarafından yönetilmek istememesi aynı zamanda ekonomik kriz devrimci durumun nesnel koşullarıdır.

Aynı zamanda koşullar bu durumlarla ibaret değildir. Çağdaş ölçütlere göre toplumun gereksinimlerinin karşılanamaması da önemli bir olgudur. Devrimin temelinde yatan gerçek sebeplerden birisidir ve devrimin bu ölçütle kaçınılmaz olduğunu ifade etmek gerekir. Devrimin öznel koşulları ise olgunlaşmıştır. Sistemin iç çelişkilerinin ve yapısal krizinin yaşamın tüm alanında yansımalarını yaşamaktayız. Yaşadığımız toplumsal bir başkaldırı var.

Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklar kapitalist sistemin çarkları altında yaşamaktan çok hoşnutsuz ve bu hoşnutsuzluk gün geçtikte büyüyor. Toplumda öfkenin, sınıf kininin büyümesine sebep oluyor. Herhangi bir sebepten, genel bir bahaneden çıkan gelişmeler bir ayaklanmaya dönüşebilecek bir düzeydedir. Aynı zamanda faşist devlet kendi bekası için ölüm kalım savaşı içerisindedir. Halklara savaş açmakta ve gelişen ayaklanmaların devrimlerin önüne geçmeye çalışmaktadır.

Bugün dünyanın her tarafında ayaklanmalar mevcut. Dünya bir kaynayan kazan gibi. Şili’de, Lübnan’da, Irak’ta, İspanya’da, Ekvador’da bu ayaklanmaların anti-kapitalist yönünü, sistem karşıtı yüzünü görmekteyiz. Aynı zamanda genliğin ayaklanma içindeki muazzam enerjisini de görmekteyiz.

Tüm bu gelişmelerle birlikte gençliğin durumunu örgütlülük ve politik açıdan değerlendirmek gerekiyor. Kapitalist sistemin bu yapısal krizi ve iç çelişkilerden en fazla etkilenen kesim gençliğin kendisidir. Gençlik her geçen gün bu sistemde geleceksizliğe sürükleniyor. Üniversitelere yerleştirdiğimiz zaman ne büyük umutlarla gidiyor fakat karşılaştığımız tablo gün geçtikte korkunç bir hale gelmektedir. Yaklaşık 1 milyon diplomalı işsiz genç bulunmaktadır.

Maalesef üniversitelerden mezun olduğumuz zaman işsizlikle karşılaşıyoruz. Genç işsizlik oranının TÜİK verilerine göre yüzde 27 olduğunu görmekteyiz. Ama sadece kayıtlı olan veriler bu. Eminiz ki işsizlik oranları daha yüksek seviyelerdedir. Aynı zamanda atanamayan genç insanların intiharlarıyla çok sık karşılaşır hale geldik. Okurken çalışmak zorunda kalmak da ayrı bir sorun. Birçok arkadaşımız inşaatlarda başka üretim alanlarında çalışırken çok güvencesiz bir biçimde çalışıyor, iş cinayetlerine kurban gidiyor. Esnek çalışma politikaları ile gençlik üniversiteden mezun olunca iş bulma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor, çok düşük ücretlerle, ağır çalışma şartlarına mahkum kalabiliyor ve artık işten atılmamak gibi bir güvence gibi bir şey söz konusu değil. Patronun iki kelimesiyle işten atılabilir, açlığa mahkum kalabiliriz. Kapitalistlerin öğrenci gençliği üretimin devamını sağlayacak nitelikli kadro olarak görmesi bir yana artık eğitimin metalaştırılması ve piyasalaştırılması ile birlikte, emeğin değeri ucuzlaşmış, eğitimin niteliği düşmüştür.

Gençliğin yaşadığı bu sorunların üzerine bir de ekonomik kriz eklenince de 1 milyon 115 bin 530 öğrenci üniversitelerini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte Türkiye’de 18-24 yaş grubunun okulu terk etme oranı 2018 verilerine göre yüzde 31. Aynı zamanda burs ve yurt sorunları da çok fazla yaşanmakta. 40 bin öğrenci son 5 yılda yurtlara yerleştirilmedi. Bursa ihtiyacı olan arkadaşlarımıza burs çıkmaması sebebiyle ya da bursların eğitim için yeterli olmaması sebebiyle geçim derdini yakıcı bir şekilde hissettirmektedir. Bu düzenden ümidini tamamen kesmiş olan gençlik belirsizliğin içine sürüklenmek isteniyor. Gençlik kitlesi bu sistemde nefes alamıyor ve yaşamak istemiyor.