< < İşçi Bir Kadının Yaşamından…

Merhaba, ben sorumluluklarımdan kaynaklı 18 yaşında çalışmaya başladım. Eğitimimi kendi imkanlarımla, dışarıdan tamamlamaya çalışıyorum. 22 yaşındayım ve şu an lise öğrencisiyim açık öğretimde.

Babam beni okutmak istemedi; ilkokul ikinci sınıftayken beni okuldan aldılar. Kız çocuğu okumaz zihniyetindeydi. İki katlıydı evimiz. Evin her çıkışında, balkonları dahil kamera vardı. Kendisi canının istediği her şeyi yapardı, aynısını biz de yapıyor muyuz diye kontrolü altında tutmaya çalışırdı. “Ben aldatıyorum, eşim de beni aldatıyordur” düşünceleri vardı. Herkesi kendi gibi sanıyordu. Öğrencisinin annesiyle ilişki yaşadı, kadın eşinden ayrılıp babamla imam nikahı yaptı. Bütün sülale bunu biliyor, eşi ve çocuklarının haberi yok sadece. Anneme "bunu sineye çekme" dedim. Hala evde durmayı düşünüyordu. "Ben sana ve kardeşlerime bakarım, çalışırım" dedim.

18 yaşımda evden çıktığımda akbil basmayı bilmiyordum. İETT’ye nasıl binilir bilmiyordum. Kız çocuğu anlamaz, bilmez, balkondan bakmaz, erkeklerle konuşmaz...

Baba, çok sosyal faaliyetler içindeydi. Kendisi hakemdi dışarıya karşı ne kadar sosyalse içerde o kadar baskıcı, tutucu. Hakimiyet benim olsun ki daha iyi yöneteyim, istediğim yöne çevireyim durumundaydı. Annem ve babam birbirlerinin lise aşklarıydı. Evlenmişler erken yaşta. Tecrübesizlikleri ve yaptıkları hatalar çocuklara yansıdı. Çocuklar aslında ebeveynlerinin yaptığı hataların bedellerini ödüyorlar. Annem lise mezunu, eşi istemediği için çalışmadı. Bir yere gitseydi, dönüp gelip evini bulamayacak bir insandı. Çöp atmaya, ekmek almaya dahi çıkmazdı. Bu durumdan şikayetçiydi. Hangi kadın şikayetçi olmaz ki. 22 yıl bu böyle devam etti. Sonra aldatıldığını öğrendi… Bu ne büyük bir acıdır.

Evden ayrılmaya karar verdiğimde o kadar özgüvensiz, ezik, pasiftim ki. Otobüste, acaba el kaldırsam, düğmeye bassam sadece benim için durur mu diye düşünürdüm. Bir evi baştan sona çektim çevirdim. Çalışıyorum, okuyorum kendi arkamdakilere bir şeyler katabiliyorum. Demek ki ben çok işe yarıyorum, sadece birileri çok işe yaramamı istemiyordu.

Evden ayrılma isteğimin altında yatan sebep, sosyalleşmekten çok anneme dayatılan şiddetlere son vermek isteğiydi. Bir kız çocuğu olarak dışarıyı keşfetme isteği yoktu, erkek çocuğu düşüncesine büründüm. Kız çocuğu düşüncesiyle yaklaşsam insanlar bana ne gözle bakacaklar kaygısı güdecektim. Böyle bir şey yok. “Kızım sana güveniyorum da çevrene güvenmiyorum”... Bu tamamen yalan, sen aslında kendi yetiştirdiğine güvenmiyorsun. Yetiştiremediğini düşünüyorsun.

Baba evinden ayrılırken hiçbir şey almadık. Ben, annem ve dört kardeşim üzerimizdeki kıyafetlerin yanında bir poşet yedek kıyafetle çıktık. Paramız da yoktu. O süreçte 6 ay kadın sığınma evinde kaldık. Orda kalan biri tarafından darp edildim. Taraf tutuluyordu, “beğenmiyorsan çık git” dendi. Darp raporu aldım, mahkemeyi kazandım. Sonuçta benim avukatın ücretini ödedi. Bir ilahiyat öğretmeniydi. O kapıdan da çıktık ve amcama dönmek zorunda kaldık. Onca yıl kapalı duvarlar arasında kaldığımız için, telefon açıp yardım isteyeceğimiz kimse yoktu. Bazen gerçekten çaresizliğin uç boyutunda kalıyorsunuz.

Bir buçuk ay kaldık amcamda. Yardımcı öğretmenlik, çaycılık yaptım. İş yeri yöneticileriyle görüştüm; "bana bu ay maaş vereceksiniz, ama benim eve çıkmam gerekiyor" diyerek iki aylık maaş istedim içerden. Onu aldım ve evimi tuttum, evde eşya yok boş evdeyiz, su içebileceğim bir bardak dahi yoktu. Plastik çatal kaşık aldık, yemek yerken kırılıyor. Minderlerde gündüz oturup gece yatıyoruz. İlk iki hafta camlara gazete yapıştırdık. Kardeşlerimin en küçüğü 7 yaşındaydı. Her şeyin farkındaydılar, bu nedenle bu yokluktan şikayetçi olmadılar. Mutluyduk.

Baba 7 yaşındaki kardeşimi o kadının evine götürmüş ve ortalarında uyutmuş. Çocuk yeterince sarsılmıştı zaten. Çocuk için en büyük psikolojik şiddet buydu. Ayrıldıktan sonra babayla bir süre görüştüler. 2017’den beri babayla hiçbir şekilde görüşmek istemiyorlar. Ben 4 yıldır konuşmuyorum, koruma kararı çıkarttırdım, gizlilik kararı çıkarttım. Annem de aynı şekilde.

Şu anda annemin boşanma davasının kararını bekliyorum, o bittikten sonra soy ismi değişikliği yapacağım. Zamanında 'geri dönün' tacizleri de çok yaşandı, avukat devreye girdi bir noktadan sonra. Şu an için bir şey yapamıyor, dava sonrası tacizleri artabilir. Maddi sıkıntılar yaratmaya çalışıyor, belirlenen nafakayı belirlenen süreçlerde yatırmıyor, tazminatı ödemiyor. Bu süreçte çok borç sahibi oldum, sıfırdan ev kurdum kardeşlerimi okutuyorum gelirim giderlerimi karşılamıyor. Yetiştiremiyorum.

Varlık içinde babanın yanında mı, yokluk içinde kendi hayatın mı dersen, şu anki hayatımı hiçbir şeye değişmem. Annem çok mutlu şu anda. Evde dikiş yapıyor, katkı sağlamaya çalışıyor ve kardeşlerimle ilgileniyor. Huzurlu, ama babanın yanında hiç yokluk yaşamamıştık, bu süreç tabi hepimizi biraz zorladı. Çocuğun istediği şeyi alamıyorsun. Eksik olan şeylerini söylüyor. Öğretmenine babam yatırsın demiyor, "ablam maaşını alsın şu tarihte getireceğim" diyor. Artık bir abla değil, baba oluyorsun, herkes senden bir şey istiyor bir şey soruyor. Büyük bir sorumluluk bu. Güç istiyor.

Kadın sığınma evindeyken psikologlarla görüştüm. Bana şunu söylüyordu, “ilaç tedavisi uygun görmüyorum. Konuşmada herhangi bir sıkıntın yok, ama sende sadece şu var, fazlaca olgunsun bu bir sorun” dediler. Daha küçüklükte “gülme, oturma pantolon giyme, amcanın yanında uzanma, sesli kahkaha atma, sen çay yap, yemek yap…” hep öyleydi. O baskının içinde çocuk da olamıyorsun zaten. Herkese evlenme potansiyeliyle bakıyorsun. Böyle yetişen kızlar için, erkek profiller sadece bir eş adayı. Abi, arkadaş, dost gözüyle değil artık. Ben erkekleri kendimden uzaklaştırmıyorum evet aramızda bir çizgi var ve ben bunu koruyabildiğim için erkek arkadaşlarım da var. Birçok kadının erkek arkadaşı var ve üç gün sonra durumlar değişiyor.

İlk sevdiğim adam da ihanet etti bana. Babadan da ihanet gördüğüm için benim için güven kat kat zor kazanılır. Bir erkek arkadaş yaklaştığında, ne isteyecek diye dikenlerini hazırlıyorsun. Camdan bir fanus yaratıyorsun. O cama tıklatmadan sana yaklaşamıyorlar.

Hiçbir zaman iş yerinde haksızlıklara boyun eğmedim borçlarımdan kaynaklı. Yaklaşık iki senedir hukuk bürosunda icra tahsilatı yapıyorum. Takibinden çok paranın geliş ve gidişini yapıyoruz. Ne kadar para kazandırabiliriz hesabı yapıyoruz. Ekonomi o kadar kötü ki düzenli taksit ödemesi yapan insan bile yapamayacak hale geliyor. Çocuğunu askere göndermek zorunda kalıyor, faturaları birikiyor, hastası oluyor aksamalar oluyor. Düzenli bir şekilde gitmiyor haliyle bir iki maaş yetmiyor.

İnsanları anlamamız gerekir öncelikle. Borçluyu arıyorum diyor ki; "ödeyecek durumum yok". “Nasıl yok” diyorsun? "Ben şu kadar maaş alıyordum yetiştiremiyordum sonra işten de çıkarttılar. Çocuğuma süt alamıyorum" diyor. Evet o adam bu borcu ödemek zorunda. Ama sen hukuki boyutta ilgileniyorsun tefeci değilsin ki yakasına yapışıp alasın. İnsanlar 100 liralık taksite bile giremeyecek durumda. "3-4 aydır maaş alamıyorum" diyeni var örneğin. "Taksitlerimi arkadaşımdan borç alıp ödüyorum" diyor ve adam belediyede çalışıyor. Taşeronla girmiş, belediye sıkıntı yapıyormuş bazen yarısını ödeyip, bazen 2-3 ay aksatıyormuş. Ben zamanında alıyorum maaşımı. Tahsilatlarımızda müthiş bir gerileme var. Ayda 2 trilyon tahsilat yapıyorken şu an 800 bin yapıyoruz. 45 kişiyiz. Çıkanlar, çıkarılanlar oldu. Patronlar daha fazlasını istiyorlar ama onlar da ekonominin halini biliyorlar. Ocak ayı tahsilatı mesela, tüm çalışanlarınki çok kötüydü. Üstelik yaptıkları tahsilata göre aldıkları prim oranları çok az. 15 bin vekalette 500 lira alıyor. 300 verdikleri de oluyor. Her iş ortamında vardır yöneticilere yakın olanlar, yönetici kadrolarından uzak duranlar, hiçbir şeye karışmayanlar. Herkesin her işine karışanlar var.

Bir de kendi evreninde dönen insanlar var. Çalıştığım iş yerinde insanlar her akşam içmeyi, sabah çalışıp, çıkışta gezip tozmayı, her hafta bir sevgili yapmayı, sevgililerinin paralarını yemeyi, zengin koca bulmayı kurtuluş olarak görüyor. Tek dertleri; "sevgilimin aldığı yüzüğün taşı küçük, pırlanta değil" oluyor. Ne diğer insanlar ne sendika ne de işçi haklarını düşünen yok.

Yine çalıştığım iş yerinde, insanlar umutsuz değiller, günü birlik yaşıyorlar. Onlara dayatılanlarla mutlu olmayı kabullenip onunla yaşamaya çalışan insan gurubundanlar. "Başkaldıralım bize bunu dayatmasınlar" demiyorlar. Çalışan insanlar iki üniversite mezunu. Lise öğrencisiyim onların yaptığı işi kat kat iyi yapıyorum. Borçluyu arıyor; "Geldim kapını kırdım koltukların da güzelmiş" tarzında konuşan insanlar var. Kadın "ödeyemiyorum" diyor. "Kullanma o zaman, sen kimsin de faturalı hat kullanıyorsun" diye bir tabir kullanılıyor. Sonuçta sen bir kurumu temsil ediyorsun, nasıl ki yapılan küfürleri üstüne alınmıyorsan, borcu da illa diretmeyeceksin.

Karşındaki kişiye derdini anlattığında adam bana söylüyor; "benim dava hakkım var" diyor. Ben de "elbette ki eğer böyle bir hakkın varsa önce davanı aç, sonra ödersin" diyorum. Bazı çalışanlar "önce borcu öde, sonra tüketici mahkemesine başvurursun diğer türlü mahkeme seni dikkate almaz bu adam borcundan kaçıyor diye yargı oluşur" diyerek insanları yönlendiriyor.

Bazen önceliklerimi düşünüyorum kendi sorumluluklarımı...Karşımdaki insanlar muhtaç olduğundan değil, insan olduğumdan yapıyorum.

Yılbaşında bir borçlu, taksit ödemesi için aradığımda "maaşımı alayım ödeyeceğim" diye cevap verdi borçlu kişi. Normalde 400 lira ödeme yapıyor. Yeni aramada "Ben bu ay 300 lira yatırsam da evime çocuklarıma yılbaşı için bir şeyler alsam olur mu" dedi. Bu ay değil de bir sonraki ay ödeme yapmasını söyledim, ama bu geçici bir çözümdü tabi. O adamın her ay o paraya ihtiyacı oluyor. Yani her ay çocuklarına bir şey almıyor, borcunu ödemeye çalışıyor. En ufak plan değişikliğinde, banka yine faiz işletiyor ona. İki gün geciktiğinde 200 liralık borç 400 lira oluyor.

Benim de borcumun olduğu bir yer var, inat ettim ödemeyeceğim diye. Onların üslubundan kaynaklı ödemiyorum. "İcra takibi başlamadan neyin masrafını istiyorsun davanı aç, avukatlık ücretine kadar ödeyeceğim" dedim. "Açıldı" dedi, "nerede tebligatı" dedim, "Niye benim e-devletimde görünmüyor"… "Ödemezseniz 400 liralık şey 2000 lira olur" dedi. "Hayırdır, banka işletmiyor günlük faizi bu kadar. Ödemiyorum, ödemeyeceğim. Yasal olarak tüm hukuki yolları yürüyebilirsiniz" dedim. Ses seda kesildi.

Bir telefon aldım, ödedim aslında faturasını, fakat son iki taksiti ödeyemedim. 600 lira bana 1500 olarak geldi maaşımdan kesiliyor. Kesiliyor ya nasıl, canımdan can gidiyor var ya. Sanki ben çalışıyorum, başkası yiyor gibi geliyor. Sokaktan geçen birine versen, canın bu kadar acımaz belki. Paran orada yatıyor ve sen alamıyorsun. O kadar acı bir durum ki.

22 yaşındayım, çok zorluk yaşadım, çok parasız kaldım. 10 gün 15 gün parasız işe gidip geldiğim zamanlar oldu. Ama hiçbir zaman zengin biriyle evleneyim, gezeyim tozayım demedim. Yaşıtım insanlar hep kolay para kazanmaya çalışıyorlar. Babamın evindeyken marka ayakkabı giyiyor, marka eşarplar takıyordum, şimdi böyle yapmıyorum. Altın setlerim vardı, şimdi yok. Bunlar benim için kayıp değil. Birini sevdiğimde altındaki arabasına, telefonunun markasına, kıyafetine bakmıyorum. Karakterine bakıyorum, insan mı diye bakıyorum. Bunlar çok önemli şeyler günümüz insanı bunun farkında değil.

Bir İşçi Kadın