Dinci faşist iktidar, bir yandan gazlı “müjde”ler verirken öbür yandan, mümkün olduğunca sessiz, gürültü patırtı koparmadan, başka şeylerin hazırlığını yapıyor.

Dört gün önce İstanbul’da “Takviye Hazır Kuvvet” adında, İstanbul’da, yeni ve ek bir polis örgütlenmesi başlatıldığı ilan edildi. Bu yeni polis birimi şimdilik altı yüz kişiden oluşacakmış.

Aslında yeni değil. Bundan iki yıl önce 2018’de Ankara’da başlanmıştı bu girişime ve orada kurulan birim beş yüz kişilikti. Yani beş yüz özel yetiştirilmiş, özel seçilmiş, dinci faşist iktidara ve onun başına sadakatini kanıtlamış polisten oluşan bir birim.

Yeni birimin açıklanan kuruluş amacı işin kamuflajıdır. Üzerinde durmaya gerek yok.

Önemli olan nokta, dinci faşist iktidarın bu özel seçilmiş, özel eğitilmiş ve aynı biçimde donatılmış polis birimine neden ihtiyaç duyduğudur.

İki temel neden, dinci faşist iktidarı bu ihtiyaca mecbur bıraktı. Birincisi, sayısı hayli kabarık mevcut polis örgütü tam anlamıyla, yüzde yüz ölçüde bir güven vermiyor onlara. Özellikle de dinci faşist iktidarın tepesindeki adama.

Polis teşkilatına güvenmediğini 2017 Ağustos ayında bir törende koruma önlemi olarak karşısındaki tüm polislerin silahlarındaki şarjörleri toplamasıyla belli etmişti. Zaten, yaklaşık bir yıl sonra da şimdi sözünü ettiğimiz örgütlenmeye Ankara’dan başlamışlardı.

Fakat bu, sorunun asıl yanını oluşturmuyor. Esas mesele emekçi sınıflardan, Kürt halkından, ezilen halklardan duyulan korkudur. Önlemler buna yöneliktir.

Bu, tekelci sermaye sınıfının 90’lı yıllardan beri yakasını bırakmayan bir korkudur. Sakıp Sabancı, faşizmin her zaman arkasındaki bu adam, 1996’da “Gecekondulardan gelip boğazımızı kesecekler” diye tekelci sermaye sınıfının korkusunu açığa vurmuştu.

Bu bir sınıfın, burjuvazinin, özellikle de tekelci sermaye sınıfının korkusuydu. Onlara bu korkuyu yaşatan sınıfların durumunda o günden bu güne olumlu anlamda bir değişiklik olmadı. Aksine, emekçi sınıfların, Kürt halkının yaşamında, üretikleri servet ölçüsünde kötüleşme gerçekleşti. Bu kapitalist düzenin yasasıdır.

Kısacası, tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidar emekçi sınıfların, yoksul sınıfların ve Kürt halkının bir ayaklanmasından korkuyorlar. Bu korku, Sabancı’nın korkusunu ifade ettiği günlerde olduğundan çok daha büyük bir korkudur.

Çünkü arkalarında 2013 Haziran/Gezi Halk Ayaklanması, 6-8 Ekim Serhıldanı; önlerinde tekelci kapitalist düzenin yapısal ekonomik politik krizi, bu krizin yoksullaştırdığı, düzene karşı kin ve öfke gibi şiddetli duygularla dolu kitleler; her türlü baskı ve teröre rağmen sindiremediği kitleler var.

Şimdi ayaklanmayı besleyen başka kanallar da var. Fetih amacıyla çıkılan Libya’da ufukta görülen bir yenilgi, Suriye’de uğranılacak bir bozgun, Irak’ta pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali ve daha pek çok etken emekçi sınıflarda ve ezilen halklarda düzene karşı öfkeyi, kızgınlığı artırıyor.

Ufukta bir ayaklanma görüyorlar. Sosyal reformistler, liberaller, uzlaşmacılar hiç ihtimal vermiyorlar ama tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidar bir fırtınanın gelmekte olduğunu seziyorlar ve önlemlerini almaya çalışıyorlar.

Takviye Hazır Kuvvet’in örgütlenmesi bu önlemlerden bir tanesidir. Diyanet İşleri Başkanı, adı her ne ise, artık her seferinde minbere kılıçla çıkarak mesaj veriyor. Korku salmaya çalışıyorlar, devrim saflarının savaşma, ayaklanma iradelerini kırmaya çalışıyorlar. Bu bir diğer önlemdir.

Bekçilerden bir ordu kurdular ve devletin denetimini artık her mahallenin en ücra köşesine taşımaya başladılar. Tüm toplumu denetim altına almaya çalıştıkları çok açık. Muhtarlar ve bekçiler bu amaç için kullandıkları araçtır.

Tıpkı bekçileri yavaş yavaş silahlandırıp mahalleleri kontrol ettirmeye başlamaları gibi, Takviye Hazır Kuvvet de zamanla karşı devrimin tam teçhizatlı; üstelik özel kişilerden oluşan bir orduya dönüştürülecek. Şimdilik sayısının bin beş yüzlerde olmasının bir önemi yok. Önemli olan ona biçilen rol, bu role uygun yetiştirilmesidir.

Peki, tüm bunlardan ne çıkar?

Tekelci sermaye sınıfının bir ayaklanmayı, bir toplumsal devrimi, zor önlemleriyle sonsuza kadar önleyebileceği sonucu mu çıkar? Egemen sınıflar zor önlemleriyle toplumsal devrimi engellemeyi başarabilmiş olsalardı tarihte başarılı hiç bir devrim olmaması gerekirdi. Çünkü istisnasız tüm sömürücü egemen sınıflar emekçilerin, sömürülenlerin, yoksulların ayaklanmalarını önlemek, bastırmak için her zaman zor ve daha çok zor yöntemlerine başvurmuşlardır.

Yine de sayısız toplumsal devrim zafere ulaşmış, sömürülen yoksul sınıflar eninde sonunda egemen, sömürücü sınıfları tarihin çöplüğüne süpürüp atmışlardır.

Çünkü hiç bir şey zor, yani ordu, donanma, polisi ve bilumum baskı araçları kadar ekonomik ön koşullara daha çok bağlı değildir. Ordu, polis, donanma, vb vb tekelci sermaye sınıfının kendini “yoksul vandallar”dan korumak için kullandığı zor araçları “çok tuzluya oturur”; maddi bir şey üretmezler ama üretileni yiyip bitirirler.

Tekelci sermaye sınıfı ne yapsa batkısını, egemenliğinin yıkılmasını önleyemez. Çünkü, toplumun emekçi sınıflarını harekete geçiren güç onların maddi yaşam koşullarındaki bozulmadır. Emekçi sınıfların ve ezilen halkların, Kürt halkının bu bozulmaya son vermek için girişecekleri ayaklanmaları her zorla bastırma girişimi, bu istemin önündeki engelleri parçalayıncaya kadar kendini ortaya koyması engellenemez.

Takviye Hazır Kuvvet ya da yarın başka bir şey, toplumsal devrimin şiddetini ve yıkıcı gücünü artırmaktan başka sonuca yol açmaz.