Herkes gibi, biz de bekledik ki Libya’da dün ilan edilen “ateşkes”le ilgili dinci faşist iktidar cenahından bir açıklama yapılsın.

Boşuna.

Ne Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ne Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ne İletişim Bakanı Fahrettin Altun ne de Hulusi Akar’dan bir ses geldi. Oysa “ateşkes” kararının etkilediği ve ilgilendirmesi gerekenlerin başında Türkiye geliyor.

Orada askeri güçleri var, dinci faşist tosuncukları var, sağdan soldan devşirdiği paralı askerleri var.

Beklentileri vardı. Mısrata’da bir deniz askeri üssü kurmak, Vatiyye’de askeri havaalanı elde etmek, Osmanlı’nın eski topraklarına dönmek gibi.

Hayalleri vardı. Libya petrollerine, doğalgazına konmak, Kaddafi zamanından kalma müteahhitlik işlerini tamamlamak ve hesap bakiyesini temizlemek gibi.

Düşünebiliyor musunuz, bütün bunları berhava edecek bir karar alınıyor ama dinci faşist iktidar, oralı bile olmuyor.

“Ateşkes” kararından iki gün sonra RTE ortaya çıktı, ama konuyla ilgili açıklama bekleyenler boşuna beklemiş oldu. RTE, bunun yerine, uçak gemisi yapımı için sektör öncülerine çağrı yaptı.

Fakat bu arada hem NATO’nun, hem ABD’nin hem de bilumum emperyalistin nasırına basan bir haber düştü medyaya. Haber önce şu başlıkla verildi:

Türkiye ile S-400 sevkıyatına yönelik ikinci anlaşma imzalandı

Ancak bir kaç saat sonra, haber şöyle değişti:

“Türkiye’ye ek S-400 sevkiyatı için anlaşma imzalamadık, görüşmelerde ileri safhadayız”.

Her iki haberin kaynağı Rusya idi gerçi, ama bu önemli değil. Zira Rusya NATO-ABD ile Türkiye arasına kama sokmak için bu açıklamayı yapmış olsa bile Türkiye, biz buna dinci faşist iktidar diyelim, en azından bu görüşmelerin sızdırılacağını biliyordur. Ama daha büyük ihtimal, Libya’da ABD-Almanya-Fransa tarafından uğratıldığı hezimetin intikamı olarak, bu haberin verilmesini kendisi istemiştir.

Şöyle ya da böyle olmuş olmasının bir önemi yok. Önemli olan Türkiye’nin ABD-NATO ikilisine “beni böyle dışlarsanız Rusya’ya kaçarım” mesajı vermiş olmasıdır. Bu, Türkiye’nin Menderes döneminden, yani 50’lerin sonundan beri izlediği bir yol ya da elinde tuttuğu bir kart diyelim. ABD ve diğer emperyalistlerle ne zaman problem yaşasa geçmişte Sovyetler Birliği’ne, şimdi Rusya’ya yönelir gibi yapar. Ama her seferinde de kürkçü dükkanına döner. İsmet İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur Türkiye orada yerini alır” sözü de Türkiye’nin bu kartının ifadesidir.

Tüm bunlar bugüne kadar kimsenin kanmadığı blöfler olarak kaldı, bundan sonra da öyle kalır. Türkiye’nin, örneğin S-400’ler konusunda ABD ya da NATO’ya “kafa tutacağını” düşünenler, işin bir “aptal olma, akıllı ol” içerikli mektuba kaldığını unutmamalılar. Devletler arası ilişkilerde blöf yapmak ahmaklara özgüdür.

Yine de Türkiye’nin Libya’da “ateşkes”i bozacak bir provokasyon yapabilecek güç ve olanaklara sahip olduğunu gözardı etmemek gerek. Libya’da üç kuruşa satın alınacak çok adam var. Nitekim dinci faşist iktidarın trolleri, sosyal medyadan bu yönde sinyaller vermeye başladılar bile. Kendi silahlı gücü, gemileri, küçük çaplı da olsa hava savunma sistemi vb olduğu da söyleniyor. Dolayısıyla “ateşkes” kararına her şey oldu bitti gözüyle bakmak hata olur. Türkiye, son noktaya kadar gücünü sınayacak ve gücü sınanmanın tek yolu savaştır. Savaşı önleyecek tek şey karşı tarafın yığınak ve gücünün dinci faşist iktidarın savaşma iradesini kırmasıdır.

Dinci faşist iktidar, hiç şüphe olmasın, ABD’nin onay ve teşvikiyle Libya çöllerine girdi. Osmanlı hayalleri, ata toprakları vb vb söylemler işin sosuydu. Ancak hepsi de ABD’nin müttefiki olan Fransa-Yunanistan-BAE-Mısır- Suudi Arabistan’nın karşı cephede oluşu hem de Türkiye’nin ağır bir yenilgisinin bir toplumsal devrime yol açma riski ABD ve Almanya’yı frene basmak zorunda bıraktı.

Türkiye, Libya’ya salt kendi gücüne değil, ABD’yi de peşi sıra sürükleyebileceği umuduyla girmişti. Tıpkı Suriye’de devletler arsı topyekun bir savaş çıkarma pahasına NATO ve ABD’yi savaşa çekmeye çalışması gibi. Oysa Libya’da savaş, ABD’nin isteyeceği en son şeydir. Güçlerini Ortadoğu’dan yavaş yavaş çekip Çin ve Rusya üzerine yoğunlaşmaya çalışırken Fransa’nın, Yunanistan’ın, Mısır’ın karşı cephede olduğu bir savaşa girmesi için aklını yitirmiş olması lazımdı. Yapmadı.

Türkiye, Ortadoğu’da, emperyalist-kapitalist sistem için dinci faşist iktidarın anlayışına terk edilemeyecek kadar önemli bir karşı-devrim merkezidir. Emperyalistler, Libya’da Türkiye’nin önünü keserek bir anlamda onu bekleyen büyük bir felaketten korumuş oldular. Almanya’nın Merkel’i aynı şeyi Doğu Akdeniz geriliminde yaptı. Türkiye’yi her bakımdan desteklerken bu “önemli müttefik”ini bir savaş macerasından ve bu macerada uğrayacağı ağır bir hezimetten son anda “dur” diyerek kurtarmış oldu.

Ancak “papaz her zaman pilav yemez” diye bir söz var ve üstüne üstlük S-400 numarası da çok bayatladı.