Süreklileşen seçim tartışmalarının sermaye cephesi açısından anlamı nedir? Günübirlik yayımlanan anketlerin? İttifaklar, partiler, dinci faşist iktidarın kitle desteğinin erimesi... tüm bunları böylesine gözümüze sokup durmalarının asıl sebebi nedir?
Kuşkusuz anketlerin, kamuoyu yoklamalarının, çeşitli tartışmaların, mevcut gidişatı, yığınların eğilim ve yönelimini görmek türünde ikincil amaçları vardır. Fakat bu türden eğilimleri tespit için böylesi tartışmalarla gündemi bu denli meşgul etmek gerekmez. Başka yollarla da saptanabilir bunlar.
Dahası, anketler ve tırmandırılan seçim tartışmaları, eğilim saptamaktan ziyade, eğilim oluşturmak için yürütülür. Bunu öncelikle belirtmiş olalım.
Hükümet partisinin ve genel olarak dinci faşist iktidarın sürekli güçten düştüğü, hadi o bildik tabiri kullanalım, “kitle desteğinin kartopu gibi eridiği” bir olgudur. Çıplak gözle görülebilir bir gerçektir. Sadece o değil. Genel olarak burjuva siyasal güçler de, buna en başta “ana muhalefet partisi” olmak üzere tüm “muhalefet” partilerini de eklemek gerek, toplumda bir umut olmanın çok uzağındadır. Toplumsal siyasal atmosfer, geniş yığınların sistem içi bir çıkışa dair umutlarının tümden kırıldığı bir nitelik taşıyor. Hiçbir burjuva güç, bir çekim merkezi haline gelemiyor.
Öte yandan emekçi kesimlerde dinci faşist iktidarın öyle güle oynaya seçimle çekip gideceği, sandıktan çıkacak sonuçları tanıyacağı yönünde bir düşünce ve inanç, kesinlikle söz konusu değil. Bir tarafta verili düzenin devam edemeyeceği açık, diğer tarafta bir değişim ve dönüşümün sandıkla gerçekleşebileceğine dair inanç yerlerde sürünüyor.
Anketler ve seçim tartışmaları işte tam böyle bir atmosferde gerçekleşiyor. Dinci faşist iktidarın seçimleri kaybedeceği, yerine burjuva “muhalefet” güçlerinin geçeceği görüşü, tüm bu anketlerin bir “sonucu” olarak topluma empoze ediliyor.
Bu türden anketlerin, hiç kuşku duyulmasın, dinci faşist iktidarın “kemik tabanını konsolide etme” şeklinde bir etkisi var. Karşıt kutupta yer alanları ise, dinci faşist iktidarı ve onun başındakini seçimle gönderme umuduyla sandığa çekme gibi bir amacı var. Sonuçta düzen içi çıkışa dair umudunu çoktan yitirmiş olanlar, değişim isteyip bunun nasıl gerçekleşeceğine dair net bir görüşü olmayanlar, bir şekilde seçime, “düzen içi çıkış” yoluna yönlendirilmiş oluyor.
Müteveffa Demirel sözüdür: Seçim sokakları temizler! Burjuva sınıf adına son derece isabetli bir saptamadır. Burjuva sınıf açısından toplumu yönetmek, uzunca bir dönemdir, emekçi yığınlara karşı asıl olarak çıplak zora başvurmakla, onlarla savaşmakla eş anlamlıdır. İşçi sınıfı ve emekçilere, ezilen Kürt halkına karşı yürütülen bu savaş, en başta hükümet partileri olmak üzere tüm burjuva siyasal güçlerin hızla yıpranmasına, güçten düşmesine sebep oldu.
Her burjuva hükümet, tüm bu süre boyunca bir “iç savaş hükümeti” olarak hareket etti. Kürt halkına ve emekçi yığınlara karşı savaştı. Savaşın seyrine göre uzun veya kısa vadede yıprandı, güçten düştü. Buna koşut olarak, toplumsal hareketin her kabarış döneminde gündeme gelen seçimler, “sokakları temizlemenin” temel araçlarından biri olageldi.
Seçim tartışmalarının ve anketlerin sürekli gündemde tutulması önemli bir rol oynuyor sermaye düzeni açısından. Ama burada asıl rolü oynayan, küçük burjuva uzlaşmacılığıdır, sosyal reformizmdir. Burjuva “muhalefet” bir yana, bu kesimlerde gittikçe alevlenen seçim tartışmalarına, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, “demokrasi ittifakı” vb. üzerine hararetlenen tartışmaya bakmak kafi.
Bu tartışmalarda artık iş, seçimlerin ve parlamentonun proleter devrim mücadelesindeki yeri vb. olmaktan çoktan çıkmış durumda. Büyük düşünceler, tarihsel görevler, emeğin kurtuluşu... tüm hepsi çoktan unutulmuş. “RTE/Saray karşıtlığı” o raddeye varmış ki, kurtuluş reçetesi diye işçi sınıfı ve emekçi yığınların ve Kürt halkının karşısına çıkarta çıkarta burjuvazinin çoktan ölmüş kutsal ineğini çıkartıyorlar. Burjuva parlamento ve seçimler, kurtuluş araçları olarak güncel politikanın temel konusu haline geliyor!
Sorun artık “özel bir politika olarak seçimler” şeklinde tartışılmıyor küçük burjuva sosyalizminde. Bu noktanın gerisine düşeli çok oldu. Pratik evrimsel süreç büyük oranda tamamlandı. Pratik-politik açıdan düzen içine hapsolma süreci, teorik-politik açıdan düzen içi sınırlara hapsolmaya dönüştü. Seçimler ve parlamento adeta kutsal haleyle çevrilmiştir onların siyasal görüşlerinde. Nüfuz edebildikleri emekçi kesimleri de bu sığ düşünceyle zehirlemekteler.
Seçimlerde “sol blok”, “demokrasi ittifakı”, bilmem ne konferansı türünden somut pratik politik öneriler, özünde, sermaye düzeninin bekası için yürütülen tartışmalara “sol”dan dahil olmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Özünde emekçi yığınların tarihsel inisiyatiflerine güvensizliğin bir çeşit dışa vurumudur bu yaklaşımlar. Milyonlarca emekçinin pratik yığınsal enerjisini harekete geçirebilecek temel istemlerden, mücadele araç ve yöntemlerinden köşe bucak uzak durmaktadır bu anlayış. Mücadeleyi yasal-parlamenter sınırlara hapsetmektedir.
Oysa milyonlarca emekçi ve Kürt halkı açısından düzenden köklü bir kopuş eğilim ve yönelimi, içinde bulunduğumuz dönemin temel olgusudur. Buna koşut olarak kavga, sokaklara, alanlara akıyor. Sermaye cephesinde seçim tartışmalarının gittikçe alevleniyor oluşu, sınıflar savaşımının bu somut uğrağının sonucu.
Haliyle bu tartışmaya nereden katıldığınız da, sınıflar mücadelesinde aldığınız pozisyonun doğrudan yansıması oluyor. Devrimden umudunu kesen, soluğu burjuva platformlarda alıyor!
Cümle reformizmin ve küçük burjuva uzlaşmacılığının olağanüstü bir çabayla seçim (ve ittifak) tartışmalarına dahil olması şimdi daha net anlaşılıyor olsa gerek.