8 Temmuz’da bir televizyon programında “Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi kaçınılmaz mı” sorusuna yanıt veren ABD Başkanı Biden, “Hayır, değil. Çünkü Afgan [hükümet] birlikleri iyi donatılmış, hava kuvvetleri olan 300 binlik bir ordu. Taliban 75 bin kişi. [Taliban’ın kazanması] kaçınılmaz değil” diyordu.
11 Ağustos’ta Pentagon yetkilisi, Taliban’ın Afganistan’ı 90 günden önce ele geçirilmesinin mümkün olmadığını iddia ediyordu.
Özel temsilci Halilzad, Taliban’ın tek yanlı ele geçirme harekatına girişmeyeceğini, çünkü böyle yaparsa ABD olarak o yönetimi meşru görmeyeceklerini açıkladıklarını dile getiriyordu!
12 Ağustos’ta Dışişleri sözcüsü “büyükelçiliğimiz kapatılmayacak, önümüzdeki haftalarda çalışmaya devam edecek” diyordu.
“Kudretinden şüphe duyulmaz” ABD, resmi ağızlardan bu tarz açıklamalar yapıp duruyordu.
Tam da bu sırada koca eyaletler tek kurşun atmadan Taliban’a teslim oluyor, ordu birlikleri tüm silah ve mühimmatları bırakıyordu. Üç gün sonra Kabil düşmüş, havalimanından ABD uçaklarının kanatlarına ve iniş takımlarına tırmanan sivil insanların, uçaktan aşağı düşen kurbanların görüntülerini geçiyordu tüm ajanslar. Cumhurbaşkanı Eşref Gani, bavullar dolusu parayı doldurduğu (ki bir kısmı sığmamış, bırakmak zorunda kalmış) helikopter ile sırra kadem basmıştı. Bariz bir panik, tam bir bozgun havası...
300 binlik iyi donatılmış, eğitilmiş, sayısal ve silah gücü olarak üstün durumdaki Afgan hükümet ordusu, kendisinin dörtte biri kadar bir güç karşısında bir hafta içinde dağılıverdi! Bir karşılaştırma olması için söyleyelim. Sovyet birlikleri çekildikten sonra demokratik Afganistan yönetimi, tüm dünyanın silah ve lojistik desteğine sahip dinci saldırılara karşı yaklaşık 4 yıl direnmişti bir dizi eyalette. Direndi, çünkü kendi geleceklerini savunuyordu Afgan emekçileri. Kadınlar kendi özgürlüklerini savunuyordu.
Oysa burada, NATO destekli Afgan hükümeti, adeta boşlukta sallanmaktaydı. Tüm varlığı emperyalistlerin varlık ve desteğine bağlıydı. Hiçbir moral değere, güçlü saiklere sahip değildi. Öylesine köksüz, öylesine eğreti... 20 yıllık işgal sırasında da dinci gericilik, soygun ve talan düzeni, korkunç bir yozluk, savaşın dehşeti, katliam ve tecavüzler karabasan olup çökmüştü yoksul Afgan halkının üzerine. Rus yetkilinin deyimiyle “Amerikan birliklerinin Afganistan'daki 20 yıllık macerası trajedi ve insani bir felaketle sonuçlandı. Uyuşturucu imalathanelerinin sayısı yüzlerce kat arttı, halk yoksullaştı, NATO askeri operasyonları ve teröristlerin eylemleri sonucunda 250 binden fazla sivil hayatını kaybetti.” Bu açıdan Afgan hükümeti, yoksul halkı nezdinde de en ufak bir kabul edilir yetke niteliği taşımıyordu. Hamilerinin kaçar adım çekilmesiyle hükümet birliklerinin çözüleceği ve yönetimin çökeceği aşikardı. Öyle de oldu.
Çöküp dağılanların yerine gelenler ise Ortaçağ karanlığının günümüz versiyonundan başka bir şey değil. Bu “fırtına” ortasında yoksul yığınlar, özellikle de kadınlar, dehşetli bir çaresizlikle bekliyor: “Cehennem boşalmış, tüm şeytanlar burada şimdi!”
Tüm bunlar apaçık ortada değilmiş gibi, ABD tekelci medyasında alışılageldik “suçlama oyunu” başladı yine. Raporlar havada uçuşuyor. Başarısızlığı ve bozgunu herkes birbirlerine atıp duruyor. Ölen askerler, kimi kaynaklarda sayıları 250 bini bulan sivil ölümler, yerinden yurdundan edilen milyonlar, yaralananlar, kaçırılanlar, haraç mezat satılanlar, tecavüze uğrayanlar, tüm bu işgal dönemi boyunca katlanan uyuşturucu üretimi... her taraftan ortalığa saçılıyor kirli çamaşırlar. Yine ayrıntılarda boğuluyor temel hakikat.
Somut gelişmeler ve yapılan bütün değerlendirmeler, dört başı mamur bir bozgun yaşandığını gözler önüne seriyor. Bu, tartışılmayacak denli net bir şekilde ortada. Öte yandan, daha birkaç gün öncesine kadar Kabil merkezini müzakerelerle alacağını açıklıyordu Taliban. Cumhurbaşkanı Gani, müzakereleri beklemeden ülkeden kaçtı.
Gani’nin bu kaçışa kendi başına karar verdiğini düşünmek için bir neden yok. Tam tersine, bu kaçışın, bizzat patronları tarafından telkin edildiğini düşünmek daha gerçekçi. ABD-NATO birliklerinin hızla çekilmesinin Taliban’ın önünü açacağını, mevcut hükümet güçlerinin çökeceğini öngörmemek mümkün değildi. Bu adımla Taliban’ın önündeki son dayanıksız engeller de temizlenmiş oldu. Diğer bir ifadeyle Taliban'ın önü bizzat ABD-NATO tarafından açıldı. Böylelikle yaşanmakta olan bozgunu hasımlara, özellikle Şanghay İşbirliği Örgütü'ne yayma, Afganistan'ı tüm çevreyi yutan bir bataklığa çevirme hedefi, hatta planları devreye alınmış oldu.
Görünürdeki aksi açıklamalar kimseyi yanıltmasın. İşin temelinde emperyalist işgal güçlerinin yaşadığı bozgun varsa (ki bu bozgun, emperyalist sistemin çöküş döneminde yaşanıyor), böylesine hızlı çekilmenin ve onu Taliban’ın ellerine bırakmanın temelinde de Afganistan’ı Rusya-Çin (“Şanghay Altılısı”) için tam bir sorun merkezine çevirme hesapları yatıyor. Bu hesapta Afganistan, bölge ülkeleri için pimi çekilmiş bir bombadır. Patlama, yakın çevresine hasar verecektir.
Uluslararası camiaya dönük “yumuşak” Taliban açıklamalarının reklamı yapılıyor dört bir yanda. Taliban’ı Şanghaycılara karşı kullanmak isteyenlerin açıklamalarına Rusya ve Çin’in “Taliban'la müzakere” yapacakları açıklamaları ekleniyor. Bölge ülkeleri olası hasarları engelleme yolları ararken, ABD-NATO kendi bozgunundan bir “zafer” çıkarma arayışlarında.
40 yıl önce Afganistan devrimine karşı emperyalistlerin tüm desteğiyle başlatılan vahşi savaş, son 20 yılı doğrudan ABD-NATO işgali biçiminde olmak üzere, kesintisiz devam ediyor. Yıkımın boyutları korkunç.
Kabil’i ele geçiren Taliban’ın ilk icraatlarından biri sivil halkın elindeki silahları 'artık ihtiyaçları olmayacağı' gerekçesiyle toplamaya başlamak oldu. Her zaman olduğu gibi, halkın silahlı bir güç olması, sömürücü güçler için en büyük tehdittir. Bu silahların toplanması, her gerici egemen gücün ilk hedefidir.
Şimdiden Kabil'de özellikle kadınların protesto eylemleri yaptıkları haberleri gelmeye başladı. Aynı zamanda kadınlara yönelik cezalandırma haberleri de...
Tüm bu “karamsar” tabloya rağmen bir halkın ortaçağ karanlığına, yok oluşa terk edilmeye boyun eğmeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Görüntünün aksine, Afganistan halkları, kadın ve gençleri güçlü devrimci demokratik potansiyele sahipler. Mücadele şimdiden başladı bile.
Taliban denen katiller sürüsünü dünyaya getiren ve 20 yıllık savaştan sonra halkları bu sürünün ellerine terk eden emperyalistler çöküş sürecindeler. Emperyalist devletler ve onların savaş örgütü NATO, arkalarında bir tuzak bırakarak kaçarlarken Afganistan'ı emanet ettikleri katiller sürüsü de onları kurtaramayacak.
Afganistan halklarını, kadın ve gençlerini çok zorlu bir mücadelenin beklediği doğru. Fakat mücadele ne kadar zorluysa zafer de o kadar büyük; o kadar muhteşem olacak!