“Topluma yol yöntem telkin ederken geçmişini, mitolojilerini, destanlarını yeniden düzenleyerek, eksik ve yanlışlarını düzelterek kulağına üflenirse uyanması daha kolay olur.” diye düşünen Xanî, Mem û Zin’i yazarken kendine bir halk destanını temel yapmıştır. Bu destan, Meme Alan destanıdır. “Perdeden öyle ezgiler çıkarayım ki ben / Zin’i ve Memo’yu dirilteyim yeniden.” Xanî Memo Alan destanından birçok motif almıştır. Ama içerik bakımından yepyeni ve farklı bir destan yaratmıştır. H. Men’e göre, Meme Alan halk sözlü edebiyatın destan şeklidir. Mem û Zin, Meme Alan’dan yola çıkıp Kürtçe kurgusu tamamen Xanî’ye ait olan, ulusların bağımsızlık destanlarının yazılmış ilk eseridir.
Ehmede Xanî der ki, geçmiş dönemde bir padişah yaşardı... Soyu Arap, kendisi Kürt beyi... Tahtı Cizre’de... Botan beyi olarak anılan Bey’in adı Zeynıdin idi... İki kız kardeşi vardı Botan beyinin. “Biri doğruluk bağının selvisiydi”, diğeri “Beyin can ve ciğeri, adının yarısıydı”, Sıti ve Zin’di adları bu güzellerin... Biri esmer diğeri sarışındı... Mehtap gibiydi Sıtî... Güneş gibiydi Zin...
“Güzellik bakımından ikizdi ikisi
Sıtî gerçi çok nazenindi.
Fakat Zin de cennet hurilerine benzerdi.
Gerçi Sıtî yıldız misaliydi.
Ama Zin’in yüzü parlak bir aydı.
Gerçi mehtap gibiydi Sıtî
Fakat Zin de güneş gibiydi, daha tazeydi.
Gecelerin çıralarına benzeyen bu, ikisi
Bağlara ve bahçelere yürüdükleri zaman,
Hayvanları ve cansızları bile inletirler,
İnsanları ve bitkileri talan ederlerdi.”
Sıtî ve Zin olur da karşılarında yiğit, yakışıklı delikanlılar olmaz mı? Olur elbette... Tacdir Divan Vezirinin oğlu... Kahramanlıkta eşsiz... Soyu, nesebi, asaleti belli... Delikanlıların baş tacı ve önderi... İki kardeşi var kurnaz mı kurnaz... Düşmanların korkulu rüyası... Birinin adı Arif, diğerinin Çeko. Memo Divan Katibinin oğlu, başı dertli bir genç. Tacedin tüm akrabalarından öte tutardı Memo’yu. “Çıra yapmıştı kendine” onu. “Kardeşini görmediği gün, / çıra görmeyen geceye döner”di. Memo’da ona tutkun... Cihat kardeşleridir birbirine...
Her aşk sınamalardan geçer, her aşk zorlu yollardan ilerler. Ve her aşkın üzerinde kem gözler olur... Memo ve Zin’in aşkına engel, “zamanın fitnecisi bir it oğlu it” vardı... Adı Beko. Beyin kapıcısı... Tacedin ısrar eder beyden Beko’yu kovması için... Ama bey “şarttır bizim için bir değirmenci / şarttır bizim için bir kapıcı” der de başka bir şey demez. Bilir Bekir zina çocuğudur ama şunu da bilir ki bey, “değirmenimiz onunla dönüp yükleniyor.”
(...)
Zalim olan bu avane zümresi
Subaşılar, kahyalar, kapıcılar,
Biz zalimlerin değirmenini döndürüyorlar
Zulüm tahtını öğütüyorlar.
Eski zamanların geleneği şöyle anlatılır Mem û Zin’de; güneş Mart’a ulaştığında, hiç kimse kalmazmış evlerde, meskenlerde... Yaşlı, erkek, kadınlara varıncaya dek... Özellikle bekarlar ve bakire kızlar, hepsi süslenir çıkarlarmış kırlara... sevenler birbirini seçsin diye.
Güneş Mart’a ulaşmıştı... Memo ve Tacedin gizleyerek gerçek kimliklerini, hazırlandılar kızlar gibi. Zin ve Sıtî de yaptı aynı şeyi, oldular erkek kılıklı... Ama engel değildi dıştaki görüntü yüreklerin buluşmasına... Karşılaştıklarında vuruldular birbirlerine. Aldılar parmaklarından nişanlarını...
(...)
Tacedin baktı ki kardeşinin etinde
Bir mücevher parlıyor çıra gibi
Bir yakut ki nar tanesi gibi
Karanlık gecede yakılan meşale gibi
Ve de mum gibi parlıyor,
Hakkak “Zin” adını yazmış üzerine
Elini uzattı ki getirip, iyice bakıp görsün diye,
Memo’da baktı ki Tacedin etinde
Paha biçilmez bir elmas var
Üzerine “Sıtî” adını yazmış
Maharet sahibi bir üstat
Hipokrates sarraf olsa eğer,
Tartıyla ve kıratla tahmin etse,
Eflatun için pazarlık yapsa,
Karun’un bütün hazineleri,
O yüzük taşlarının pahasının sekizde birini,
Karşılayamazdı, uzak görüşlülerin bilgisiyle...
(...)