Yok Trump gelirse şu olur, böyle olur; Harris ve Demokratlar gelirse şöyle olur... başımızın etini yiyip durdular onca zamandır. Üstelik dört sene önce, hem de bizzat yine bu aynı şahıslar üzerinden bir dolu gevezelik yaptıkları ve toptan yanıldıkları halde!..

Hatırlayın o dönemi. "Faşist Trump" karşısında "eşeklerin adayı" olan ikili, Biden-Harris, yere göğe sığrıdılamamış, sorunu neredeyse "faşizme karşı demokrasi" ikilemine getirmişlerdi. Bu konuda dört yıl önce yaptığımız değerlendirmeyi yeniden hatırlatmakla yetinelim.

Şöyle demiştik dört yıl önce: "Daha önce de işaret ettiğimiz gibi, temel politik yönelimler dört yılda bir seçilecek zevata bırakılamayacak kadar kurumsaldır. Yalnızca ABD’de değil. Tüm burjuva dünyada kararlar, parlametolarda, başkanlık saraylarında vb. değil, dev tekellerin yönetim kurullarında alınır, bin bir çeşit yolla 'yasal' hale getirilir. Bu açıdan temel yönelimler çok çok istisnai durumlar haricinde değişmez. Öte yandan kuşkusuz bu yönelimlerin hızı ve biçiminde, siyasal yönetimin özelliğine göre değişiklikler olabilir.

"Şunun altını özellikle çizmek gerekirse, bir önceki seçimlerde Trump’ın yarıştığı Hillary Clinton dahil, mevcut Demokrat Parti yönetimi, sanılanın aksine dış politika alanında Trump yönetiminden daha saldırgan bir nitelik taşımaktadır. Trump’ın 'Make America Great Again' sloganında ifade edilen kısmi 'içe dönme' yerine dış politikada daha saldırgan bir yönelim içine girme yanlısıdır. Biden-Harris ikilisini allayıp pullayanlara eşlik eden küçük burjuva alıklar, çok geçmeden ciddi gerilim ve çatışmaların patlak verdiğine tanık olacaklar."

Ukrayna savaşına, dünyanın bir termonükleer savaş eşiğine gelmiş olmasına bir bakın. O gün allanıp pullanan, "faşizme karşı demokrasi" çığlığı ile övülen Biden yönetiminin adı ile özdeşleşen politik hattın vardığı yer işte bu!

Bu söylediklerimizden, Trump göreve başladığında savaş politikasının son bulacağı, "tamamen içe dönme/izolasyon" politikaları ile "genel bir yumuşama" olacağı sonucu çıkmaz. Hatta diyebiliriz ki Beyaz Saray'da kimin oturduğundan bağımsız olarak savaş ve çatışmalar zinciri devam edecek, derinleşecek ve yayılacaktır. Çünkü savaşlara yol açan şey birkaç politikacının kişisel eğilimleri ve ihtirasları değil, sistemin gerçek sahibinin, mali oligarşinin ihtiyaçlarıdır.

Tarihte bireyin rolü üzerine uzun uzun duracak değiliz. Marksizm bu konuda son derece yetkin yapıtlar çıkardı yüz elli yıldır. Bireyler, hem de "en güçlüleri" bile, ancak onları var eden toplumsal ilişkiler ağında belirli bir rol oynarlar. Hele hele ABD gibi mali oligarşinin kalesinde bu "birey" yahut "bireyler grubu", çok daha sınırlı rol oynarlar. Kurumsal yapı, "müesses nizam" kendi kurallarını başarıyla dayatır.

Son örnekten gidelim. Biden yönetimi Ukrayna'da ATACMS füzelerini Rusya içlerinde kullanma izni vererek, Trump'ın önünü mü kesmeye çalışıyor? Soruna yüzeysel yaklaşanların soruna böyle yaklaşacaklarını tahmin etmek zor değil. Oysa ABD'nin “müesses nizamı”nın politikasında bir değişiklik yok. Aksine Biden yönetiminin bu son hamlesinin ifade ettiği saldırgan politika, Rusya'yı “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikasının devamıdır. Bütün amaç, savaş meydanında yenilgiyle yüzyüze olduğu neredeyse kesinleşen Ukrayna-NATO güçlerine nefes aldıracak bir “ateşkes” anlaşması koparmaktır. Türkiye'nin hazırlayıp G-20 toplantısında teklif edeceğini ileri sürdüğü “barış planı”nda da aynı “şark kurnazlığı” yatıyor: savaşı mevcut sınırlarda dondurarak faşist Ukrayna ve arkasındaki NATO-emperyalist devletler ittifakına nefes aldırmak..

Şimdi, ABD'nin yeni başkanı olacak Trump'ın ve ekibinin “kıyamet kopacak” açıklamalarını ve bu kıyameti ancak kendisinin durdurabileceği hikayelerini dinleyebiliriz. Mesele şu: ABD'nin uzun menzilli füzelerle Rusya'nın içlerini vurma tehdidi karşısında Rusya iktidarının geri çekilip “ateşkes”e razı olup olmayacağıdır. Rusya'nın böyle bir “nükleer savaş tehlikesi karşısında boyun eğmesi” faşist Ukrayna, NATO ve onun arkasındaki emperyalist devletlere nefes aldırmaktan başka bir işe yaramayacak.

Şunun altını çizmekte yarar var: Trump ve Biden yönetimleri arasında öz olarak hiç bir fark yoktur. Trump'ın Biden'a eleştirilerini alın örneğin. "Çin ile Rusya'nın ittifak kurmasına yol açtığı", "Çin, Rusya ve Kuzey Kore'yi bir araya getirdiği" biçimindedir. Yani bir bakıma "hesap kitap bilmezlik" suçlamasıdır bu. Yoksa ne İsrail siyonizmi üzerinden Ortadoğu'daki (Batı Asya) savaş yangınının yayılması konusunda, ne Tayvan üzerinden Çin'in savaşa sürüklenmesi meselesinde, ne Latin Amerika'daki halkçı-ilerici yönetimlerin devrilmesi vb. konularda bir değişiklik sözkonusudur. Tüm bu alanlarda gerilim ve çatışmalar Trump döneminde de artmaya devam edecektir.

Emperyalizmin ana politik yönelimi aynıdır. Bu politikalar küresel mali sermayenin, emperyalist mali oligarşinin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen politikalardır. Ve tüm bu politikaların özü, çökmekte olan emperyalist hegemonyayı yeniden tesis etmek, bir bütün olarak sistemin çöküşünü durdurmak, emekçi halkların başkaldırısını denetim altına almak, insanlığın sosyalizme doğru yürüyüşüne engel olmak biçiminde özetlenebilir.

Emperyalist kampta artık hakim olan anlayışa göre, tüm bu hedeflerin gerçekleşmesinin yolu büyük bir yıkım savaşından geçiyor. Bu açıdan başa Trump geçmiş, Harris veya bir başkası geçmiş, öze değin bir fark yaratmaz. Bundan önceki seçimler bu gerçeği defalarca kanıtladı. İkinci Trump dönemi de bundan farklı bir şey sunmayacak.

Bu saldırganlığı durduracak olan, nükleer bir yıkımın eşiğindeki dünyayı kurtaracak olan, bizzat işçi ve emekçilerin devrimle iktidarı devralmasıdır, yoksa emperyalist geminin dümenine veya daha genel bir söylemle kapitalist ülkelerin yönetimine başka burjuva güçlerin gelmesi değil.