Bir vakitler, kimilerine göre kiliselerde kadınların şarkı söylemesi bile yasaktı. Evlenmek istemiyorlarsa kiliseye gönderiliyorlar ve bir çeşit hapis cezasına çarptırılıyorlardı. Havva'nın günahını taşıdığına inanılan kadının öğrenmesi gereken tek şey itaatti. Ki bu itaati öğretme yetkisi bile yoktu. Yazmak, okumak, araştırmak bir kadının haddine miydi? Hem o, bunu nasıl yapabilirdi ki, bir günahkar olarak?.. Önce günahını temizlemeliydi!
Çocuk ve kadınlara yönelik taciz-tecavüzler, cinayetler, bitmeyen şiddet-işkence ve hepsinin üstüne eklenen yoksulluk ve büyük bir gericilik zinciri... Kadınların yaşamına nereden bakarsanız bakın korkunç bir tabloyla karşılaşırsınız.
Halkları birbirine düşman etmek, korkutmak yıldırmak için faşist devlet bütün kurumlarıyla, bütün enerjisiyle işbaşında. Bu konuda en çok görev tekelci basına düşüyor ve yabana atılmayacak bir şevkle çalışıyorlar! O kadar çok yalan, o kadar çok hile-düzenbazlık, dürüstlük ve gerçeklik olarak veriliyor, o kadar bayağı şovenizm-faşizm, özdeşlik-birlik olarak gösteriliyor, empoze ediliyor ki, artık iğrenme sözü bile yetersiz kalıyor. Onların dilinde, elinde her şey, yalanlar gerçek, gerçekler yalana dönüşüyor... Haberi sunanlar da tıpkı burjuva politikacılar gibi yalnızca yalan söyleme üzerine kurulu olduklarından, görüntüler-gelişmeler tersini söylese de fark etmiyor onlar için...