PKK kurucu önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat 2025 tarihli çağrısıyla başladığı kabul edilen süreç, 5-7 Mayıs tarihinde yapıldığı ve “PKK'nin örgütsel yapısının feshedilmesi kararının” alındığı açıklanan PKK 12. Kongresi ile yeni bir aşamaya evrilmiştir.
PKK Kongresi'nde varılan sonuçlar bir bildiriyle iki ülke halklarına ve diğer sınıflarına duyuruldu. Bildiride ortaya konulan kimi görüş, öneri ve çağrılar eleştiriye muhtaçtır; eleştirilmelidir.
1-Kürt ulusu ezilen bir ulustur; Kürdistan, ilhak edilmiş bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu tarihsel temel üzerinde kurulmuştur. Türkiye devleti, kendi varlığı açısından yaşamsal ve vazgeçilmez olarak kabul ettiği bu tarihsel temeli korumak için Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkı üzerinde büyük katliamlar ve kıyımlar uygulamıştır.
2-Elli yılı aşkın bir zamandan beri faşistleştirilen devlet, bu tarihsel yaklaşım ve politikasını bugün de değiştirmiş değil. Bunun sayısız kanıtı var. Son olarak, Öcalan'ın çağrısına ve PKK'den gelen tüm uzlaşma mesajlarına rağmen faşist devletin, “fesih kararı” alınacağı hemen hemen kesinleşen 12.Kongre sırasında bile saldırılarını ve kuşatmasını sürdürmesi, KDP'yi de seferber etmesi bunun kanıtıdır. 12. Kongre Sonuç Bildirisi'nden öğreniyoruz: “Kongremiz çatışmaların devam ettiği, havadan karadan saldırıların sürdüğü, alanlarımız üzerindeki kuşatma ve KDP ambargosunun devam ettiği zorlu koşullara rağmen güvenlikli bir şekilde gerçekleştirildi.”
Faşist devlet, Kürdistan'ın ilhakını sürdürmek ve Kürt ulusunu “ezilen ulus” konumunda tutmak için baskı, zor ve şiddet yöntemlerinden hiçbir zaman vazgeçmedi; gelecekte de vazgeçmeyecek.
3- “Kürdistan sorunu”nun çözümü; yani Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı özgürce kullanması, ancak faşist devletin ve tekelci burjuva sınıf egemenliğinin yıkıldığı, yerine devrimci-demokratik bir iktidarın kurulduğu, tam, gerçek, eksiksiz bir demokrasi koşullarında mümkündür. Böyle koşullar ortaya çıkmadan, Kürt ulusunun her türlü baskı, korku vb.den azade biçimde özgür iradesini beyan etmesi mümkün değil. Burjuva sınıfın egemenliği koşullarında burjuvazi, kitleleri aldatmanın, iradelerini yönlendirmesinin binbir olanağına sahiptir. Bu nedenle, burjuva sınıfın egemen olduğu koşullarda, seçim, referandum vb vb. oylama biçiminde ortaya çıkan sonuçlar hiçbir zaman ezilen ulusun özgür iradesini yansıtamaz.
4-Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı, bir grup, parti ya da kişi tarafından kullanılamaz. Bu hak, bizzat ulusun kendisi tarafından kullanıldığında sorun çözülmüş kabul edilir. Dolayısıyla, UKH'nin içinde bulunduğu süreç, dinci faşist iktidar ve faşist devletle “uzlaşma” biçiminde sonuçlansa da, -bunun olup olmayacağını zamanla hep birlikte göreceğiz- sorun çözülmüş olmayacak; Kürt ulusunun özgürlük hakkı için savaşımı tekrar şiddetlenecektir. Kürt ulusunun ezilen ulus, Kürdistan'ın ilhak edilmiş bir ülke olmasından doğan bu sorun, tekrar tekrar burjuvazinin karşısına dikilecek. Burjuvazi ve hempaları; bunlarla birlikte sosyal reformist partiler, uzlaşmacılar boşuna zafer ve sevinç naraları atıyorlar.
5-Yeri gelmişken değinmek yerinde olacak. “Fesih kararı”nın alındığı 12. Kongre'de, on yıllarca devrimci savaş yürütmüş devrimci kadroların, resimlerde yüzlerine yansıyan derin üzüntülerini yürekten paylaşıyoruz. Ancak bu, söylenmesi gerekeni söylememizi, yapılması gereken eleştirileri yapmamızı engellememeli; engellemez.
6-Buna karşılık, TKP'sinden TİP'ine; EMEP'inden Sol Parti'sine; oradan istisnasız tüm burjuva partilerine kadar hepsinin “fesih kararı”ndan ve “devrimci mücadelenin silahlı biçiminin terki” kararından gizleme ihtiyacı duymadıkları bir sevinç, bir mutluluk duyduklarını Kürt halkının, Kürt kadın-erkek gençliğinin, Türkiye devrimci-demokratik güçlerinin dikkatine sunmak istiyoruz. “Fesih kararı” ve zora dayalı devrim mücadelesi anlayışının terkinden duyulan sevinç ve mutluluk; bütün bu sözünü ettiğimiz sınıf, güç, parti ve çevreleri boydan boya uzanan kırmızı bir şerit gibi, birleştirdi.
7-Öcalan'ın tespit ettiği, PKK mücadelesinde bir “tıkanma” ortaya çıktığı doğrudur. Ancak bu tıkanma, zora dayalı devrim anlayışında değil, Kürdistan'ın “sömürge” olduğu tezinde ve bu teze dayanan, ayrı devrim, ayrı örgütlenme, ayrı mücadele anlayışında ortaya çıkmıştır. “Sömürge Kürdistan” tezi ve bu tez üzerine yükselen tüm devrim stratejisi tıkanmıştır. Şu da bir gerçektir: PKK, savunduğu bu teze rağmen, özellikle 1990'lı yılların sonlarından itibaren, ortak mücadele ve “birleşik devrim” düşüncesine eğilim göstermeye başlamış, 2015-16 yıllarından itibaren, “birleşik devrim” düşüncesini savunur noktaya gelmişti. Ancak, bu görüş değişimi evrimci bir şekilde gerçekleştiği; sorunun köküne inilmediği için, PKK mücadelesi geçmiş düşüncelerin güçlü etkisi altında sürmüştür. Yapılması gereken, esaslı bir değerlendirmeyle sorunun köküne inmekti. Birleşik Devrim düşüncesi, stratejik bir düşüncedir; bu düşünceyi savunmak tüm düşünce ve yaklaşımları yeni baştan ele almayı gerektirir.
8-“Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına gel”diği tam bir yanılgıdır. Her şeyden önce “demokratik siyaset”, burjuvazinin, dinci faşist iktidarın ve sevinç çığlıkları atan, yukarıda işaret ettiğimiz parti ve çevrelerin halkları aldatmak, kafalarını ve bilinçlerini bulandırmak için ortaya attıkları; ne olduğu belirsiz, her tarafa çekilebilen ama nihai amacı burjuva sınıfla uzlaşma olan bir kavramdır. “Demokratik siyaset” kavramı, parlamentoyu işaret eder ve burjuva sınıfla, faşist devlet uzlaşmayı anlatır. Kürdistan sorunu ve Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı sorunu burjuva düzen sınırları içinde değil, burjuva sınıf egemenliğini yıkacak ve halk iktidarının, emeğin iktidarının kurulmasına yol açacak Birleşik Devrimle çözülecek. Aynı zamanda sosyalizme buradan varılacaktır; başka yoldan değil.
9-PKK gibi, birleşik devrimin önemli bir bileşeninin kendini “feshetmesi” ve silahlı mücadeleyi sonlandırması, kuşkusuz, birleşik devrimde yaralara yol açacak, kan kaybına yol açacaktır. Ancak, burjuvazi ve soldaki uzantıları boşuna sevinmesin. Çünkü, elli yıldan fazla bir zaman önce Denizlerin, Mahirlerin, Sinanların ateşini yaktıkları birleşik devrim öylesine sağlam bir nesnel zemine, güçlü köklere, tarihsel deneyim ve birikime sahip ki, çok geçmeden yaralarını saracak, kan kaybına son verecektir. Birleşik devrim, hiçbir parti ya da gücün irade ve kararlarına bağlı değil. O nesnel koşullardan, sayısız olayın, sınıf çatışmasının, çarpışmasının ortasından; sayısız nesnel çelişkinin üst üste binmesinden ve bir bileşke oluşturmasından doğuyor.
10-On yıllar süren çetin bir savaşı yürüten Kürt halkı, yarattığı değerlerin, devrimci birikimin oluşturduğu devrimci mirasın burjuvazi ve onunla birlikte sevinç çığlıkları atan uzlaşmacılar, sosyal reformistler tarafından yağmalanmasına, çarçur edilmesine izin vermeyecek. Kürt halkı ve özellikle Kürt halkının yoksul, emekçi kitleleri özgürlük hakkını elde etme yolundan geri düşmeyi kabul etmeyecektir.
11-Bu anlamda ve bu nedenle, burjuvazi ve yukarıda saydığımız hempalarına söyleyeceğimiz şudur: Boşuna sevinmeyin. Birleşik devrimin arkasında 19 Mart, 2013 Haziran ayaklanmaları, 2014 Kobane serhıldanı ve sayısız çatışma, isyan, çarpışma var. Önünde ise, kişilerin ve partilerin iradesinden bağımsız ortaya çıkacak yeni ayaklanmalar var. Onun için büyük bir umutla diyoruz ki:
Son gülen iyi gülecek.