< < İleride Değil Bugünden

Sınıf mücadelesi, bu topraklarda, yarım yüzyıldan fazladır bütün şiddetiyle, açıktan açığa yaşanıyor. Sınıf mücadelesinin bu şiddetiyle, üst biçimi olan iç savaşa dönüştüğünü görmemek için, olaylara devrimci bir açıdan bakmaktan tamamen yoksun olmak gerekir. Leninist Parti, doksanların başlarında, sınıf mücadelesinin yirmi yıldan fazla süren gelişimini özsel olarak tanımlarken, sınıf mücadelesinin, ya iç savaş ya da iç savaşa yakın bir çizgide geçtiğini belirtmiştir. O tarihten bu yana birkaç on yıl daha geçti.

Sınıf mücadelesi tüm şiddetiyle devam etti ve yaygınlık kazandı. İç savaş, bütün toplum yüzeyini kaplıyor ve her noktada sürüyor. Bu, dünyanın en şiddetli ve uzun iç savaşlarından biridir. Uzun iç savaştır.

Devrim olayların dışında gelişmiyor; olaylarda gelişiyor. Olaylar devrime ilerliyor. Devrim, sayısız olaydan oluşuyor. İç savaşın olduğu bir yerde olaylar çok yoğun yaşanır. Devrimin ilerlemesini ve büyümesini iç savaşın dışında aramaya gerek yoktur. Devrim iç savaşla oluşuyor. Buradan şu sonuç çıkar ki, devrim onyıllardır süren yoğun olayların ve iç savaşın gidişi tarafından oluşturuldu. Bu devrim uzun devrimdir.

Uzun devrim, kendi içinde, pratik deneyimler bakımından, teorik ve politik birikim bakımından büyük zenginlik taşımak demektir. Örgütlü mücadele bakımından zenginliktir. Bu yönde büyük bir birikim elde etti. Mücadele biçimleri bakımından zengindir. Bu uzun zaman içinde mücadelenin birçok biçimine başvurdu. Zora dayalı eylem bakımından zengindir. Bu yönde sayısız eylem yapıldı ve bu konuda büyük bir donanıma sahibiz. İşçi sınıfı, kadın, gençlik ve yoksul köylü mücadele ve örgütlenmesi alanında büyük bir gelişme sağlandı. Devrimci ve sosyalist aydınların mücadelesinin devrimde önemli bir yeri var. Devrim, yurt dışında ve enternasyonal mücadelede dikkate değer gelişmeler göstermiştir. Uzun devrim, Türkiye ve Kürdistan proletaryasının ve ezilen halkların devrimde ısrarını, kararlılığını, tutkusunu ve devrimci bilincinin derecesini gösteriyor.

Bugünkü mücadele açısından, deneyimler geçmişe ait olsa da, geçmişte kalmadı. Bütün canlılığıyla güncel sınıf savaşına uygulanıyor. Eleştirel bir yaklaşımla ve gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra uygulama alanına geçiriliyor. Uzun devrim, iktidar kavgasında dayanak yapacağımız devrimci değerler üretir. Uzun bir devrim eğitiminden geçtik. Çelikleştik, yetkin devrim savaşçıları durumuna geldik. İşçi sınıfı bu kadar uzun bir yoldan geldikten sonra, artık nasıl kazanacağını bilecek bir noktaya gelmiştir. Devrimin bugüne kadar başarıya ulaşmaması, bundan sonra daha uzun süre başarıyı yakalamayacağımız anlamına gelmez. Bu anlama hiç gelmez. Çünkü, devrim devrimci durumun süren varlığı, yani devrimin nesnel koşullarının varlığı ve yoğun devrimci sınıf mücadelesinin ilerlemesi, devrimde başarıyı yakalamamızı ileriye bırakmayacaktır.

Tarihi yapacak olan devrimci kitlelerdir. Devrimci kitlelerin bilincinde büyük bir değişim oldu. Hem teorik-pratik bir yetkinlik içindeler, hem de politik bakımdan bugüne kadarki, en ileri durumdalar. Gezi Haziran Halk Ayaklanması ve bir dizi ayaklanma ve sokak savaşları, işçi sınıfının ve halk kitlelerinin devrimci politik olgunluğunun göstergeleridir. Ayaklanmaları gerçekleştirecek kadar bir olgunluğa erişen kitleler, devrimi de başarabilir. Bunun bir adım ötesi devrimdir. Devrimin politik ordusu, uzun mücadelelerden geçerek oluştu. Onyıllarca devrimci mücadelede bulunarak, uzun devrimi ayakta tutarak, dünyanın en ileri halkları arasında yerini almıştır. Devrimi zafere ulaştırarak dünyadaki ileri konumunu güçlendirecektir.

Halk kitlelerinin en geniş olarak katıldığı eylem, ayaklanmadır. Ayaklanma devrimin gerçek potansiyeline denk geliyor mu? Kesinlikle değil. Tüm devrimci potansiyeli harekete geçirecek olan devrimdir. Her sokak gösterisi, her çarpışma, her ayaklanma, devrimci potansiyel üzerinde etkide bulunur. Uyandırır, eyleme sokar. Büyük devrimci gücün farkında olan burjuvazi, iktidar ve muhalefet partileri, bu yıkıcı devrimci gücün birleşik devrimci bir güç olarak ayaklanmasını önlemek için, ellerinde olan tüm olanak ve araçları sonuna kadar kullanıyorlar. Bu, sonuçsuz bir çabadır. Sistemin iç çelişkileri eyleme geçmeyenleri de mücadeleye zorluyor. Onları daha büyük başkaldırılara yöneltiyor. Kitleler eylem içindeyse devrimle, öncesi arasında uzun aralık yoktur. Son yılların devrimleri bunu yeterince göstermedi mi?

Devrimin büyük potansiyel gücü üzerinde durduk. Bir de, kitle eylemlerinde etkili olan devrimci güç üstünde durmak gerekir. Çoğu örgütlü olmasa da, her sokak gösterisinde, her kitle etkinliğinde ortaya çıkar ve eyleme yön vermek ister. Bugüne değin görülen eylemlerde belli bir etkileri olduğunu biliyoruz. Bu durumda olanlar, tahmin edilenden daha yaygın alanlarda bulunuyorlar. Her zaman sokağa çıkamasalar da, tüm büyük sosyal ve siyasal olaylarda varlıklarını gösteriyorlar. Bütün bu insanların gösterdiği çabalar, devrimci dönüşüm gücünün büyük bir güç durumunda olduklarını ortaya koyuyor. Bunlar devrimci sıra neferleridir. Bunlarsız bir devrim düşünülemez. Küçük burjuva siyasetler, güç denince kendi güçleri olarak anladıkları, her şeyi kendi durumundan ibaret saydıkları için, devrimin gerçek gücünü değerlendirmiyorlar. Oysa bu güçler Gezi'de ortaya çıkınca, bütün küçük burjuva siyasetleri ardından sürükledi. Bu olgular neyi gösteriyor? Bir hareket kendiliğinden başlasa da, her yerde olan sosyalistler, devrimci unsurların desteğiyle kendi içinde, hemen organize olabiliyor. Kaldı ki, genel olarak, başkaldıran büyük halk kitlelerinin eylemlerini organize etmede bir sıkıntıları yok. Bunu tekrar ve tekrar gösterdiler. Asıl sorun, bu gücü devrimi gerçekleştirmeye, iktidarı devrimci tarzda ele geçirmeye yönlendirmektir. Burada proletaryanın devrimci sınıf partisinin rolü, hareketin gidişini etkiler. Partinin bu güçlerle ilişkisi ve bağı devrimin geleceği açısından büyük öneme sahiptir. Bu güçler her yerde, burjuvaziyle karşı karşıya geliyorlar. Uzun devrimin içinde etkilenen ve yetişen bu unsurlar devrimci sınıf partisinin önderliğinde hareket etmeleri veya en azından birlikte davranmaları halinde, güncel devrim zafere ulaşır.

Burjuvaziyle uzlaşma içinde reformist yasal partiler, emekçi kitlelerin değişimine öylesine sığ bakıyorlar ki, kitlelerin köklü bir dönüşüme uğradıklarını göremiyorlar. Onlar, değişen insanları kendileri gibi geri ve uzlaşmacı olduklarını sanıyorlar. Biz söyleyelim, kitlelerin bilincini biçimlendiren yalnızca ülkedeki toplumsal koşullar değil, aynı zamanda dünya koşullarıdır. Emek sermaye çatışması, özsel olarak dünya sahnesinde gerçekleşiyor. Sınıf savaşının sahnesi bütün dünyadır. Dünya genelindeki sınıf savaşı, küresel iç savaş, dünya devrimi biçimini almıştır. Bu bağlamda kapitalist ülkeler devrimci isyan, ayaklanmalarla ve devrimlerle çalkalanıyor. Dünyada muazzam bir devrimci yükseliş var. Olağanüstü bir gelişme her yeri kaplamıştır. Sınıflar savaşı yeni bir toplumsal devrimler çağına girmiştir. Emekçi insanlar, kadınlar, gençlik yeni yarınlar yolunda, büyük bir atağa kalkmıştır. Birçok ülkede ya kendi sınıf savaşları tarihinin en kitlesel eylemlerine sahne oluyor ya da en azından o ülkelerin tarihinde onyıllardır görülmeyen büyüklükte eylemlere tanık oluyor. İşte, insanların bilinci bu devrimci ve olağanüstü koşullarda biçimleniyor. Sınıf bilinci, evrenseldir. Dünyadaki devrimci ortamla bağıntılıdır. Dünya 68'i hangi halktan insan üzerinde etkide bulunmadı ki! Latin Amerika, Asya ve Afrika devrimleri hangimizin üstünde bir etki bırakmadı ki. Son çeyrek yüzyılın isyanları, devrimleri, kadınların dünya ayaklanması her ülkedeki insanlar üzerinde aşırı etkisi oldu. Halk kitleleri bu ortamdan etkileniyor, uyanıyor, örgütleniyor, eyleme geçiyor. Dünyadaki bu devrimci ortamın ve devrimci olayların insanlığın geleceğinin oluşmasına etkisi daha derinlikli olarak kavranmalıdır.

Kapitalizmin çöküş dinamiklerinin nasıl hızlı bir şekilde işlediğini, emperyalist ülkelerde, bunun ekonomik ve toplumsal yansımalarını teorik olarak çözümleyemeyenler, bu ülkelerin onyıllarca devrimci olaylarla sarsıldığını, aylarca süren ayaklanmalara sahne olduğunu elbette değerlendiremezler. Atlantik'in diğer yakasında ABD kendi tarihinin en büyük eylemleriyle alt üst oldu. G.Floyd ayaklanmalarının aylarca sürdüğünü ve büyük kitlelerin katıldığını söylememiz yeterlidir. Kıtanın diğer bölümünde LatinAmerika'da devrimler kıtasal karakter kazandı. Orada devrimler, uzun savaşlar biçiminde yani uzun devrimler olarak gelişti. Çelişkiler kıtanın genelinde keskin olduğu içindir ki, Latin Amerika bir devrim kıtasıdır. Leninist Parti, devrimin kıtasal karakterine uzun yıllar önce işaret etti. Emperyalist ülkelerdeki devrimci duruma ve olayların devrimci yönde gelişimine yine yıllar önce dikkat çekti. Bizler, çok önceleri dünyada devrimci durumdan söz ederken Afrika, Asya, Arap ülkeleri bunun dışında değildi. Arap ülkelerinde toplumsal çelişkiler ve sınıf karşıtlığı çok bariz ve keskin. Bu zamanda, daha önce, buralarda, sayısız isyanlar, ayaklanmalar yaşandı. Yani Tunus, Mısır, Sudan devrimlerinin toplumsal koşulları ve öznel koşulları çoktan oluşmuştu. Hepsi bir araya gelince, devrim oldu. Lübnan Halkı da ayaklanmasını devrim düzeyine çıkardı. Irak ve daha başkaları da bunu izliyor. Türkiye ve Kürdistan zaten uzun süredir devrim toprağıdır. Buradaki uzun devrimin bölgeye ve dünyaya etkisi çok açık. Yalnız bir kıta değil bütün kıtalar, bütün emperyalist-kapitalist dünya devrimci kasırganın sahnesidir.

Olaylar, devrime aktığı, devrimi oluşturduğu halde, neden gelişmenin ayaklanmaya ve devrime doğru olduğu önceden görülemiyor. Bırakalım çok önceden görmeyi, devrimden günler öncesinde bile, “ufukta bir devrim görülmüyor” denilebiliyor. Özellikle de kendiliğinden ayaklanma ve devrim öngününde, tüm belirtilerine ya da bunun ortamı oluştuğu halde, gidişin büyük olaylara doğru geliştiği ortaya konamıyor. Bu yüzden olaylar patlak verdiğinde hazırlıksız yakalanılıyor ve şaşkınlığa düşülüyor. Sonuç, olaylara bir yön vermek yerine, olayların ardı sıra sürüklenmedir. Bunun nedenlerini anlamak bundan sonrası için çok önemlidir. Öncelikle belirtelim, ezilen ve sömürülen kitlelerde, varolan toplumsal sisteme karşı, düşünülen daha derin ve yaygın bir devrimci öfke birikimi ve güç birikimi olduğu kavranamıyor. Gelişme bütünlüğü ve olanca karmaşıklığı içinde ve aynı toplumsal temel üzerinde birçok etkenin oluştuğu ve olayların gidişini etkilediği değerlendirilemiyor. Olayların sadece bir yönü görülüyor. Genelin bütünselliği gözden kaçırılıyor. Oysa, aynı temel üzerinde olaylar sonsuz çeşitlilik gösterir. Mesele bu denli çeşitlilik ve karmaşıklık içinde gelişmenin yönünü ana çizgileriyle ortaya serebilmekte. Bu yeteneği gösteremeyenler, olayların çeşitliliği ve çokluğu karşısında şaşırıp kalmaktan başka bir şey yapamıyor.

Diğer bir nokta, yaşamı, gelişmeyi, olayları bütün canlılığı içinde, bütün hareketi, dinamizmiyle birlikte ele almak yerine, her şeye teorinin griliğiyle bakıldığı içindir ki, gelişmenin nereye doğru olduğu, olayların neye gebe olduğu doğru olarak ifade edilemiyor. Toplumsal alanda yasa, ancak gelişmeyi en genel, en temel, en belirgin, en önemli yönleriyle ortaya koyar. Ayrıntıları ortaya koymaz. Oysa Marx'ın Kapital'de gösterdiği gibi, toplumun ekonomik gelişmesi ve somut ilişkileri, ekonomik yapı ayrıntılı olarak tahlil edildikçe aydınlığa kavuşur. O halde, olayları tüm ayrıntılarıyla anlamaya çalışmalıyız. Bazen çok önemsiz gibi görünen ve küçük bir olay, büyük olaylara ve günümüz şartlarında ve olanaklarında dünya çapında bir olaya ya da olaylar dizisine yolaçabilir. Buna uygun hareket ettiğimizde, olayların gidişi üzerinde etkide bulunabiliriz.

Olayları bütün ayrıntılarıyla ortaya koyacağız, fakat ayrıntılar içinde boğulmayacağız. Olayların sonsuz çeşitliliği içinde, yönümüzü doğru olarak belirleyebiliriz. Devrimci teori, bir dogma, bir hazır reçete, bir kalıp değil, bir eylem kılavuzudur. Leninist Partinin olayların yönünü doğru biçimde belirlemesi, teoriyi bu şekilde kullanmasından ve yaşamı tüm canlılığı ve çeşitliliği içinde ele almasından ileri geliyor.

Tarihin en devrimci dönemindeyiz. Devrim ileride değil, bugünden.

C.DAĞLI