Ülkeleri, kıtaları ve dünyayı sarsan, alt üst eden halk ayaklanmaları, büyük kitleleri, kapitalizme karşı harekete geçirdiği ve doğrudan eylemlere başvurduğu için değil sadece; tüm dünyada derin bir yankı yarattığı, dünyayı değişime zorladığı ve eski dünyaya meydan okuyan eylemleri günlerce sürdüğü için bu durumuyla bile başlı başına bir zaferdir. Güncel ayaklanmalar üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor.

Kapitalist ülkelerin tümünde her geçen gün daha çok insan militan mücadeleye katılıyor. Bu demektir ki, daha fazla insan, temel sorunlarının nasıl çözüleceğinin bilincinde. Mücadelenin militan, partizan bir mücadele biçimini alması, harekette etkisini görmek gerekiyor. Dünyada büyük bir ses getiren etki yaratan devrimci kitle eylemleri, militanca verilen mücadelenin sonucudur. Devrimci savaşçılıkla gerçekleşen her büyük eylem, başka ülkelerde halkların bu yönteme hararetle başvurması da beraberinde getiriyor.

Ayaklanmanın nüfus yoğunluklu kentlerdeki etkin varlığı hemen göze çarpıyor. Büyük Kentler yoksul nüfusun yoğun olarak bir araya toplandığı uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin keskinleştiği, birer barut fıçısıdır. Bu durum, tüm kentler için geçerlidir. Ayrıca, kentler, devrimci mücadele birikimi açısından, sonucu belirleyici noktadadır. Büyük kentler, ayaklanmada mücadelenin ağırlık merkezini oluşturur. Burada ilerleyen mücadele, diğer kentleri ve alanlardaki mücadeleyi ileri itiyor. İşçi hareketi, kadın hareketi, gençlik hareketi, buradan, eylem içinde sesleniyor topluma ve dünyaya.

Burjuvazi kitlelerin her devrimci eyleminde, kapitalistlerin sınıf egemenliğini yıkmanın ve proletaryanın kurtuluşunun gerçekleşmesinin bir yöntemi olan, devrimi görür. Bu yüzden her eylemi bastırmak için bütün gücünü kullanır. Her eylem, her çatışma devrimin daha büyük güçlerinin ayrı ayrı küçük parçalarıdır. Verili devrimci durum koşullarında, küçük bir eylemde sınıflar savaşının gidişini ve sonucunu etkiler. Fakat, iç savaşın sonucu asıl belirleyen devrimin tüm güçlerinin bileşik bir güç oluşturması, bir ayaklanmada birleşmesidir. Ortaya çıkan güç daha etkili güçtür. Bu gücü etkin bir güç yapan salt niceliklerin bir araya gelmesi değil, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunun gerçekleştirmeyi hedeflemesinden ileri geliyor. Dolayısıyla, emekçilerin kurtuluşu uğruna yapılan her eylem, burjuva sınıf için tehlikelidir ve devrimci değer de o ölçüde yüksektir.

Mücadelenin devrime kadar ilerlemesi, kitlelerin toplumsal hareketinin değişime uğramasının sonucudur. Kitlelerin toplumsal hareketinden söz edenler, metafizik bir anlayışla, hareketin değişimini göz önünde tutmuyorlar. Gerçekte ise, ezilen ve sömürülenlerin hareketi değişime uğrar. Ayaklanma, hareketin değişimini ifade eder. Toplumsal devrim ise, hareketin nitel değişimidir.

Emekçi kitleler, mücadelenin daha etkin biçimlerine başvurmadan önce, daha basit, etkisiz yöntemlere yönelir. Bunların mücadeleyi daha ileriye götürmediği, deneylerle anlaşılınca, daha ileri, daha gelişkin, devrimci mücadele yol ve yöntemleri hareketin daha yüksek biçimlerine başvurmak bir zorunluluk haline gelir. Deneyimler eğitici ve öğreticidir. Kitleler, uzun ve sancılı bir yol gittikten sonra, deneyimlerinden öğrenerek, hareketi daha ileri noktadan sürdürme kararına vardılar. Devrimci sokak gösterileri, isyan ve ayaklanmalar, yaygın ve sonuca götürücü mücadele biçimi haline geldi.

Devrim; toplumun gündemine, problemin tek çözümü olarak gelmişse, sermayenin dış savaş da dahil, hiçbir gerici girişimi, onu ortadan kaldıramaz. Kaldırmış göründüğü bir sırada kendi varlığını daha güçlü olarak duyurur. Devrim zorunluluğu kendini günlük eylemler, çatışmalar, toplumsal gerilimler, toplumsal patlamalar vb. biçiminde açığa vurur. Devrim yönünde gelişen hareket, bir devrimle sonuçlanmaması durumunda, devrim zorunluluğu toplumun gündeminden düşmez. Sermayenin emek üzerinde egemenliği sürdükçe, proletaryanın toplumsal devrimi her zaman gündeme gelecektir. Kitleler, hangi koşulda ve ne biçimde olursa olsun, yüzyılların baskısını ve sömürüsüne son vermek için, sosyalizm için mücadele verecektir.

Devrimin emekle sermaye arasındaki güçler dengesinin değişmesiyle bağı var. Devrim, güçler dengesini emekçilerin lehine değiştirir. Fakat değişim devrimden önce başlar, devrimci kitleler büyük bir eylemle ya da bir dizi eylemle, güçler dengesini kendinden yana değiştirir. Dengenin halk kitlelerinin yararına değişmesi ya da bozulması, yeni bir dönemin başlamasıdır. Kitleler, devrimci mücadele için uygun bir ortam sağlayan yeni durumdan yararlanıp burjuvazinin egemenliğini devirmek için eylemlerini yükseltir. Sonuç almada örgütlü olmanın tartışmasız etkisi var; fakat bu tek başına yeterli değildir. Sokak çatışmalarında da etkin olmak gerekiyor. Ayaklanmacılar bunun bilincinde oldukları için, sokaklardan çekilmiyorlar.

Ayaklanma bir yöntemdir, bir araçtır. Sürekliliği ve daha ileri gitmesi, kitlelerin önüne ileri hedeflerin net olarak ortaya konmasına bağlıdır. Yakın hedef, emekçi halkın iktidarı alması ve yeni bir topluma geçilmesidir. Bu hedef yeni burjuva hükümetlerin istifa etmesi ve. Ödünlerle kitlelerin mücadelesi sonuç almadan yarı yolda bırakmasını engeller. Bir çok yerde, sömürücü sınıf, daha fazlasından olmamak için, hükümetin istifasını kabul etmiştir. Ama ayaklanmacılar buna aldanmadılar ve iktidarı kendi ellerine geçirene kadar devam ettiler. Bu çerçevede, Leninist partinin bu topraklarda üzerinde durduğu Geçici Devrim Hükümeti, hareketin geleceği için yaşamsal öneme sahiptir. GDH, ayaklanmanın olduğu her yerde, kitlelerin önüne konması gereken, ivedi ve önemli bir hedeftir.

Kapitalist sınıf; egemenliğini ayakta tutmak için, gerici zor araçlarına sonuna kadar başvuruyor. Sömürücü sınıf tam vahşetini sergilemesine rağmen, sürekli eylem halindeki insanların cesaretini kıramıyor. Kitlelerin, cesaret gösterdiği yerler şu ya da bu ülkeyle sınırlı değil. Küresel bir eğilim. Bir yerde, kapitalizme karşı konan cesur çıkışı başka yerlerde insanları buna teşvik ediyor. Burjuva egemenliğinin devrimci tarzda yıkılması, emekçi kitlelerin cesurca girişimleri olmadan gerçekleşemez. Yeni bir dünyanın doğuşu kitlelerin cesurca eylemlerini gerektirir. Kitlelerin cesareti zayıflamıyor. Aksine daha cesaretli olarak ileri atılıyorlar.

Toplumun devrimci dönüşümü, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum, büyük amaçtır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum, büyük amaçtır. Gerçekleşmesi sürekli çaba ve mücadele gerektirir. Bu süreç içinde bir dizi başarılı veya başarısız eylem gerçekleştirilir. Birçok eylemde başarı sağlanmasına rağmen, böylesine büyük amaca ulaşmak için, hedefe varana dek mücadeleyi devam ettirmek gerekiyor. Fakat, Türkiye’de uzlaşmacı küçük burjuva siyasetler, soruna böyle bakmıyor, onlara bazen başarıları, bazen başarısızlıkları abartacak uzun süre bununla kendilerini oyalıyorlar.

C.DAĞLI