< < Tek Çözüm: Devrim Ve İktidarın Fethi!

 

Seçim parodisi bitti; dinci-faşizmin başındaki adam 25 Haziran sabahında Ankara'da "zaferini" ilan ederken, bunun sahte bir zafer olduğunun bilincindeydi elbette; Osmanlı'dan devraldığı ayak oyunlarıyla ancak bu kadarını başarabilmişti.

Bundan sonrasının nasıl olacağının ilk sinyalini, İçişleri Bakanı, HDP eşbaşkanı Pervin Buldan'ı telefonla arayarak verdi; açık açık bir partinin eşbaşkanını ölümle, yaşam hakkı tanımamakla tehdit etti. Orada da durmadı, Pervin Buldan'ın tehditleri kamuoyuyla paylaşmasından sonra da, "fazlası var eksiği yok" dedi. Yani, "Pervin Buldan, yaptığım tehditlerin hepsini söylemiyor" dedi.

Burada insanın aklına "neden acaba Pervin Buldan hepsini söylemiyor" sorusu gelmiyor değil.

Belli ki, seçim parodisinin bir parçası olanlar, bundan sonra faşist devletin biraz "aklıselim"le davranacağını düşünüyorlardı; ama bekledikleri gibi olmadı. Ve ilk şaşkınlıkla, "ortamı fazla germemek için" tehditlerin gerçek boyutunu halka yansıtmak istemediler. Onların söylemediklerini biz söyleyelim: Faşist devlet, hem iç savaşı hem de dış savaşları boyutlandırma hazırlığı içerisindedir. Bu, seçimlerden sonra başlamış bir hazırlık değildir. Seçimlerden çok önce başlamış, seçim gecesi provaları yapılmış, şimdi yayılması düşünülen bir hazırlıktır.

Şimdi bütün devrim güçlerinin, işçi ve emekçilerin, yoksul Alevilerin, Kürtlerin, kadınların ve gençlerin bundan sonrasında bu gerçekliği görerek hareket etmeleri gerekiyor. Önümüzdeki süreç, tekelci kapitalist sistemin ekonomik ve siyasi krizinin dünyanın her yerinde ve özellikle de Türkiye ve Kürdistan'da yoğunlaşacağı bir süreç olacaktır.

Borsaların, kurların, bütçelerin altüst olacağı bir döneme giriyoruz. Ekonomik krizin tüm dünya üzerindeki sinyalleri gözle görülebiliyor. İlk önce hangi ülke ya da ülkelerin paldır küldür uçurumdan aşağı yuvarlanacağını çok da uzun olmayacak bir gelecekte görebileceğiz. 3. Dünya Savaşı ortamında ekonomik ve siyasi krizlerin birbiri ardına patlayacak devrimlerin ana yatağı olduğunu biliyoruz.

Türkiye'de yeni kurulacak hükümetin bir savaş hükümeti olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bir savaş hükümetini "barış" çağrıları yaparak kimse niyetlerinden vazgeçiremez. Savaşı engellemenin tek yolu emperyalist-kapitalist sisteme karşı savaşmaktır.

Tarih, önümüze kesin bir karar anını çıkarmış bulunmaktadır; bundan sonra ya devrim için örgütlenir, devrimci bir hükümet için güçlerimiz birleştirir ve bu politik hedef için sınıf savaşımını yükseltiriz, ya da karşı-devrimin saldırıları altında can veririz. Sorunun böyle amansızca konduğu bir ortamda, devrim güçlerinin vakit geçirmeden safları sıklaştırmaları ve savunmacı ruh halinden ve konumundan kurtulup saldırıya geçmeleri gerekmektedir.

Seçim sonuçları, düşmanın güçlü olduğunu göstermiyor. Aksine, güçlü olan devrimdir. 23 Haziran’da milyonlar ayaktaydı. Yine milyonlarcayız. O milyonların öfkesi, kini, dinci faşizmden kurtulma arzusu olduğu yerde; daha bilenmiş halde duruyor.

Acılarımızı ancak bir devrim dindirebilir ve bu, şimdi çok daha mümkün!

Yeter ki, yüzümüzü uzlaşmaya değil, devrime çevirelim. Geçmişe değil geleceğe yürüyelim. Bize “uzlaşma” önerenlerin saflarından uzaklaşalım; birleşik devrim bayrağı altında birleşelim!