Dönemin güncelliğini takip edemeyen, burjuvazi ve hükümet ile işbirliğine bir kez girmiş olan sendikalar, kitleleri harekete geçiremez; zaten böyle bir amaçları da yok. Tam tersine, kitlelerin harekete geçmesi için bir barikattırlar aslında onlar.

Resmiyette kitlesel görünenleri de vardır bu barikatların, her geçen gün o resmi kitleselliğini kaybedenleri de ve resmi olarak kitleselleşemeyenleri de...

Memur Sen, Türkiye Kamu Sen, Türk İş ve Hak İş gibi sendikaların kitleselliğinin yalnızca resmiyette rakamlardan ibaret olduğunu, çoğu işçi-emekçinin mobing ile, patron zoruyla ya da farkında olmadan imza attırılarak ya da başka seçeneği kalmadığı için bu sendikalara üye olduğunu ve bu sendikalardan çok farklı düşüncelere sahip olduklarını hatta bu sendikalardan nefret ettiklerini sıkça görebiliyoruz.

“Neden Memur Sen ya da neden Hak İş” sorusuna, ‘’sendikal mücadeleyi onlar veriyor, elimizden alınan ve hiç verilmemiş olan hakların takip ve savunucusu onlar’’ cevabı ile hiç karşılaşmadık. Genelde; ‘’herkes oraya üye, yönetim onlardan, yerim değişsin istemiyorum, bu işyerine gelebilmek için üye oldum, şefim ya da patronum oraya üye ol dedi’’cevapları ile karşılaşıyoruz. Son zamanlarda ise bunlara ek yeni cevaplar gelmeye başladı. Şöyle ki; “eşim hamile bu sendika şu şu şu özel hastaneler ile anlaşmalı doğumu bizim için daha ucuza gelecek”, “Almanca kursuna gideceğim bu sendika şu kurs ile anlaşmalı daha ucuza Almanca öğrenebileceğim”, “bu sendikaya üye olanlar kalorifer peteğini ücretsiz temizlettirebiliyor”, “bu sendika üyeleri akaryakıtı indirimli alıyor”… gibi.

İnsanlar sendikalardan o kadar umudunu kesmiş ki, sendikaların görevlerini dahi unutmuşlar. Bir memurun dil öğrenmek için indirim-kampanya (sözde) kovaladığını -ki dil öğrenme sebebinin de genellikle yurt dışına yerleşme planı olduğunu- görüyoruz. Aynı zamanda sağlık sisteminin nasıl çökertilerek kamudan burjuvaziye devredildiğini ve insanların da sağlığı için nasıl indirim kovaladığını, şanslı olup arabası olanın arabayı kullanabilmek için akaryakıtı en uygun alabilmenin yollarını aradığını görüyoruz. Görüyoruz ki ekonomik kriz derinleşirken, işçi ve emekçiler her adımlarını hesaplayarak atarken, karşı sınıf her halükarda karına kar katmayı beceriyor. Ancak bizim şu an konumuz, işçi emekçilerin nasıl her geçen gün açlığa sürüklendiği değil, açlığa sürüklenmemek, insanca koşullarda çalışmak için her ay aidat ödedikleri sendikaların durumu.

Resmiyette kitleselliği en çok olan sendikaları şimdilik geçiyoruz, çünkü biliyoruz ki burjuvazi eliyle kurulmuş sendikalar, işçi-emekçileri açlığa sürükleyen kortejde yer alanlar. Gelelim KESK ve DİSK’in durumuna.

Kuruluşunda biz devrimcilerin de yer aldığı, yıllarca aktif çalışmalar yürüttüğü ve hala az da olsak içerisinde var olabilme mücadelesi verdiğimiz KESK ve DİSK artık çok yaşlı, hantal, beceriksiz ve güçsüz. KESK ve DİSK’in de kitlesi artık rakamlardan ibaret. Mitingleri artık eskisi kadar kitlesel değil, kendi kitlesinin çok azı mitinglere katılıyor. İşyeri eylemleri de yine mitingler gibi sönük geçiyor.

Çünkü; KESK ve DİSK kitlesi de sendikalara olan inancını yitirmiş, yapılan her eylem-etkinliğin ‘’günü kurtarmak için’’ yapıldığının farkında. Evet KESK ve DİSK süreklileşen, ısrarcı eylemlerden vazgeçmiş günü kurtarma peşinde. Yapmış olmak için yapılan eylemlerden ise sonuç alınamıyor. Bu nedenle böyle eylemlere haliyle katılım da azalıyor. Eylemlere katılımın düşmesi, özellikle işyeri eylemlerinin sönük geçmesi ve sonuç getirmemesi, sendikalara olan inancın bitmesine ve KESK ve DİSK gibi sendikaların hükümet ya da belediyeler tarafından desteklenmedikçe kitlesinin de azalmasına neden oluyor. Bu nedenle DİSK’in yaptığı gibi ya burjuvazi ile işbirliği artık çok açıktan yürütülür şekilde yapılacak -ki resmi kitlesellik devam edebilsin ve para akışı sağlanabilsin- ya da zaten sendikalardan umudunu kesmiş, varlığı resmi üyelikten ibaret olan üyelerini de yitirecekler. KESK bu çıkmaza girmiş görünüyor. DİSK kadar çok açıktan göstere göstere bir işbirliği yürütemiyor. Devrimci güçleri, DİSK gibi hepten yalnızlaştırıp yok sayamıyor. Çünkü; KESK açıkça devlet eliyle kamuya kendisinin önüne yerleştirilmiş olan önce Türkiye Kamu Sen, sonra da Memur Sen’in kıskacında olduğu için, devrimcileri tam olarak tasfiye etmeyi başaramadı.

KESK yönetiminin 1 Mayıs'ta olduğu gibi, ilk fırsatta DİSK ile beraber CHP'nin peşine takılmasından, devrimci güçlerin KESK içinde, sınıf mücadelesinin gelişimi için daha fazla etkin çalışma yürümesi gerektiğini anlıyoruz.

Meryem Şadiye