“Bu ülkede AK Parti gelene kadar 'kadın' kelimesinin adı yoktu Türkiye’de.” Bu sözler AKP’li kadın milletvekiline ait. HDP’li D.Taşdemir’in “kadına yönelik şiddet” üzerine yaptığı konuşmaya cevaben söyledi bu sözü. Daha doğrusu Türkçe açısından anlaması zor bir dizi söz içerisinde bu “vurucu cümle”yi de sarfetti!
Düşünün, sadece bu yılın ilk üç ayında 66 kadın öldürülmüş, 31 kadın tacize uğramış, 145 kadın şiddete maruz kalmış... Üstelik bunlar sadece belgelenen, resmileşen veriler. Ve AKP’li kadın vekilin ağzından yukardaki sözler çıkıyor!
Kadınla erkeğin eşit olmadığını, bunun “fıtrata ters” olduğunu (yine o meşum fıtrat!) bağıra çağıra söyleyen RTE’nin partisinin kadın vekili, RTE’nin partisi için bu sözleri söylüyor!!! Hani Ankara’daki bir kitle gösterisinde bahsederken “kız mı kadın mı bilemem” diyerek o çok ulvi bakış açısını bütün dünyaya apaçık gösteren RTE’nin partisi... Ya da Dolmabahçe’deki başbakanlık ofisi önünden geçen etekli kadınlardan rahatsız olmayı başaran RTE’nin partisi... Sosyal medyada “yeşil topları” ile boy gösterip alenen tüm kadınlara saldıran alçaklar sürüsünün üye olduğu parti...
Yanlış anlaşılmasın, sürekli ondan bahsediyoruz diye sadece Reis böyle düşünüyor sanılmasın. En tepedekinin böyle düşündüğünü söylüyoruz sadece. Geride kalanların farklı düşündüğünü değil.
En başta AKP olmak üzere tüm burjuva gerici partiler, burjuva devletin bütün kurumları, köşe başını tutmuş kadroları, çeşitli düzeylerde kadın düşmanıdırlar. Bırakın kadının özgürlüğünü, kadınların göstermelik eşitliğine bile tahammül edemeyen gericilerdir hepsi. AKP ise bu konuda en gericileridir. Göstermelik de olsa kadın kelimesi geçen bakanlığın adındaki kadın kelimesine bile tahammül edemeyenlerin partisidir.
Boşuna değil. Her tür gericiliğin en belirgin ve birincil ortak özelliği hepsinin kadın düşmanı oluşudur. Kadını baskı altına almak, eve kapatmak, “güdülen bir varlık” haline getirmek, yazgısını erkeğe bağımlı kılmaya çalışmak, “belirlenmiş toplumsal role” göre biçimlendirmek...
Foruier iki asır önce, o muazzam gözlem gücüyle, kadının özgürlük düzeyi ile toplumların gelişmişlik düzeyi arasında koşutluk kurarken nasıl da çağını aşarak o büyük gerçeği ifade etmişti.
Kadın cinayetlerinin bu denli artması, ipten kazıktan kurtulanların kadınlara yönelik böylesine pervasızlaşması bir tesadüf değil. Başak Demirtaş olayını alın son örnek olarak. Twitterda o aşağılık mesajları gönderen “yeşil toplu” çukur kişi, ifadesi alınıp serbest bırakıldı, tepki yükselince tutuklandı, ertesi gün sessiz sedasız tekrar serbest bırakıldı. Tek başına bu örnek bile kadın düşmanlarının (ve kadın düşmanlığının) bizzat dinci faşist iktidardan güç aldığının kanıtıdır. Dinci faşizm kadınlara boyun eğdirmeksizin ayakta kalamaz. Bu bilinçle saldırıyor yıllardır kadınlara.
Kadınlar toplumsal savaşıma katıldığı her dönem ve her toplumda mücadelenin en önünde yer almışlardır. Kararlılıklarıyla, mücadeleye bağlılıklarıyla egemen sınıfların hep korkulu rüyaları olmuşlardır. Zincirlerini kıran kadınlar asla bir daha boyunduruk altına girmezler. Kavgayı sonuna kadar sürdürürler. Tıpkı 19 yıl önce bugün ölüm orucu eyleminde bayraklaşan Aysun Bozdoğan gibi... Gericiliğin korkusu bundandır.