30 Mart günü tutuklanarak cezaevine gönderilen Önsöz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Songül Yücel Acar, Mücadele Birliği Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Süleyman Acar, gazetemiz muhabiri Serpil Ünal, Emekçi Kadınlar(EKA)'dan Nurten Karahancı, Gazi ve 1 Mayıs Mahallelerinden Mücadele Birliği okuru İnci Şahin ve Tuğba Acar' ın ilk duruşması bugün Çağlayan Adliyesi'nde görüldü.
36.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk duruşmasında ilk olarak kimlik tesbiti yapıldı ve iddianame okundu. İddianameler ağırlıklı olarak Afrin'de ölümsüzleşen devrimcilere ilişkin sosyal medya paylaşımları ve çeşitli basın açıklamalarına, konferanslara katılımlardan oluşuyor ve bunların “terör örgütü üyesi olma ve propagandası yapma” suçlamalarına delil gösterildi.
İlk olarak Gazi Mahallesi'nden İnci Şahin savunma yaptı. Bir tekstil işçisi olduğunu ve Afrin'de ölümsüzleşen Emre Bora'nın da iş arkadaşı olduğunu, yıllardır görmediğini ve ölümünü duyduğunda insani bir tepki gösterdiğini, üzüldüğünü ve sosyal medyada gördüğü haberleri paylaştığını söyledi.
Aynı şekilde haberini paylaşmakla suçlandığı Kenan Aktaş'ın mahallede sevdiği bi ablanın oğlu olduğunu, ölümünden etkilenerek haberlerini paylaştığını anlattı ve suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
Muharrem Semih Gür ise 40 yıllık esnaf olduğunu, Kenan Aktaş'ın eskiden yanında çalışan bir eleman olduğunu, ölüm haberini 3-4 gün sonra duyarak birkaç haberi paylaştığını söyledi. Evinde 1000'e yakın kitap olduğunu ve iddianameye suç delili olarak seçilen bir kaç kitabın konulduğunu, bahsi geçen kitapların 30-40 yıllık kitaplar olduğunu ve yasaklanıp yasaklanmadığını bilmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Nurten Karahancı da katıldığı söylenen basın açıklamalarının demokratik haklar çerçevesinde yapılan eylemler olduğunu, gerçekleştiği süreçte hiçbir müdahalenin olmadığı, şiddet olayının yaşanmadığı ve olaysız, gözaltısız tamamlanan basın açıklamalarında neden 3-4 yılgeçtikten sonra “suç” teşkil ettiğini sorarak o günden bu yana neyin değiştiğini sordu.
Muhabirimiz Serpil Ünal da katılmakla suçlandığı, aralarında 6 Mayıs Deniz Gezmişlerin anmasının da olduğu eylemlerin tümünde muhabir olarak yer aldığını, delil olarak kullanılan fotoğraflarda da elinde kameranın görüldüğünü söyleyerek, kadına şiddetle ilgili Galatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklamasında gösterilen fotoğraftaki kişinin ise kendisi olmadığını söyledi.
2010 yılından bu yana muhabirlik yaptığını ve çektiği fotoğraf ve haberleri Mücadele Birliği gazetesinde yayınlandığını ve sosyal medya hesaplarında paylaştığını söyledi; adına olan sosyal medya hesaplarının da Mücadele Birliği Gazetesi sayfalarından otomatik yönlendirilen paylaşımlar olduğunu, hatta gözaltında ve tutukluluğunda da bu paylaşımlarının sürdüğünü açıkladı.
Songül Yücel de Önsöz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni olduğunu, sanatla uğraşan bir insan olarak EKA'nın kadınlarla ilgili düzenlenen paneline konuşmacı olarak katıldığını ve bunun suç olmadığını söyledi. 1 Mayıs 2015 Beşiktaş eyleminde de suç gösterilen karede Emeğe Ezginin fotoğrafını çekmekte olduğunu açıkladı
Tüm sanıklar gibi, Songül Yücel'e de gözaltına alınıp tutuklandığında Mücadele Birliği'nin bunun haberini yapmış olması "örgütle ilişkilendirilme" olarak gösterildi. Songül Yücel buna cevap olarak "görevlerini yapmışlar" dedi.
Evi basılan, gözaltına alınan, tutuklanan insanların haberlerini yapmak “örgütle ilişki” olarak lanse edilerek, basının bu olaları duyurmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Sosyalist basın olarak devletin evlerini bastığı, gözaltına aldığı insanların haberlerini “şahsın aleyhinde delil oluşturabilir” kaygısı ile yapmamızı engelleyerek, toplumu da bilgisiz bırakmamızı sağlamaya çalışıyorlar.
Genel Yayın Yönetmenimiz Süleyman Acar da savunmasında bunun 10 yıl önce yargılandığı gibi yeni bir "olağan şüpheliler" dosyası olduğunu, sosyal medya davası olmasına rağmen kalabalık gösterebilmek için basın açıklamaları vb.nin de “bu torbaya” eklendiğini söyledi.
Twitter hesabında ulusal-uluslararası, devlet kaynakları-muhalefet kaynaklar vb pek çok basın organından haberler ve yorumlar paylaştığını, ancak dosyada sadece bazılarının cımbızlandığını söyledi.
2008'de benzeri bir dava sonucu tutuklandığında Kenan Aktaş ile birlikte cezaevinde yattığını, ölüm haberini duyunca da duyduğu üzüntüyle, eşiyle beraber ailesinin yanına taziyeye gittiklerini ve hakkında yapılan haberleri hesabında paylaştığını söyledi.
“Yasaklanmış 1 Mayıs 2015 eylemine katıldığını ve yönlendirici olduğu”nun delili olarak gösterilen fotoğrafın yeniden incelenmesini isteyen Süleyman Acar, “yasaklı” ve “terör örgütü üyesi” olduğunu gösteren karede önünde duranın Kani Beko olduğuna dikkat çekti.
“Afrin'de TC'nin işgali olduğuna” dair paylaşım yaparak “TC'nin işgalci olduğuna dair bir algı operasyonu oluşturmak”la suçlandığını söyleyen Süleyman Acar, 2 tweetle bunu nasıl yapmış olacağını sorarak, buna uluslararası komisyonlar, devletler nezdinde karar verilebilecek siyasal bir konu olduğunu, hukuksal olarak bunun burada tartışılamayacağını söyledi.
Tuğba Acar da gecenin bir yarısı komşularının da “tanıklık etmesi için” kapılarının çalınarak "terör örgütü üyesi” denilerek evi basıldığında, polislerin kendisine çalıştığı yeri, gidip geldiği otobüsleri dahi bildiklerini söylediklerini anlatarak, “her şeyimi bildikleri halde polis arandığımı söyleyerek, terörist oldupumu söyleyerek evimi bastı” dedi. “İnsani duygularla yaptığım paylaşımlar nedeniyle örgüt üyesi olarak yargılanıyorum. Oysa tutuklandığımda tutuklanma gerekçem örgüt propagandası yapmak diye geçiyordu” dedi.
Savunmaların tamamlanmasının ardından avukatlar savunma yapmaya başladı.
Av.Seher Dursun müvekkillerinin katıldığı söylenen basın açıklamalarının hiç birinin 2911'e aykırı olmadığını, hiçbir olay yaşanmadan, şiddet içermeyen eylemler olduklarını, yasaklanmamış olduklarını açıkladı. Müvekkillerinin tutuklamalar esnasında "terör örgütü propagandası" yapmakla suçlandıklarını, ancak şu anda dosyada müvekkillerinin "terör örgütüne üye olmak"la yargılandıklarını söyleyerek itiraz etti.
Av.Cemal Yücel ise rengarenk bir fular getirerek, Songül Yücel'in 1 Mayıs 2015'te Beşiktaş'ta "yüzünü örttüğü terör örgütünün flaması"nı gösterdi mahkemeye ve fotoğrafta da net olarak bunun görüldüğünü söyledi. Aslında suçlamaların tamamının düşünce özgürlüğü içeren sosyal medya paylaşımları olan müvekkillerinin tahliye ve beraat edilmesini istedi
Av.Bahattin Özdemir de “bu dosyadan örgüt üyeliği çıkar mı çıkmaz mı bunu tartışmak gerek” diyerek örgüt propagandası ve örgüt üyeliğinin oluşması için gerekli şartların yasalarla kararnamelerle belirlendiğini, müvekkili ve tüm sanıklar açısından bu şartların hiçbirinin oluşmadığını açıkladı.
Mücadele Birliği gazetesinin yasal olduğunu ve her yerde bulunabildiğini, basın kanunu çerçevesinde yayınlandığını ancak onu okuyanların ya da sosyal medyada paylaşanların, basın açıklamasına katılanların nasıl ve neye göre suçlandığını sordular.
“Yas tutma özgürlüğü” üzerinde duran Av.Bahattin Özdemir, ölmüş insanın yasını tutan ve sosyal medyada paylaşanlara neden suçu ve suçluyu övmekle suçlandığını soruyor, bu topraklarda bir yas kültürü olduğunu ve tarihe malolmuş Truva savaşında dahi kralın oğlunun yasını tutabilmesi için savaşa 9 günlük ara verildiğini hatırlatıyor.
Saatler 18.00'e gelirken, mahkeme, karar vermek için mahkemeye ara verdi. Yaklaşık 15 dakikalık bir aradan sonra avukatlar, yargılanan 7 tutsağın da tahliye edildiği haberini verdi.
Aileler ve dostları Silivri Cezaevi ve Bakırköy Cezaevi önüne giderek tahliye edilen okurlarımızı karşıladı.