İHD Çanakkale Şubesi üyeleri, il ve ilçelerden insan hakları savunucuları 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Çanakkale Ayvacık ilçesi Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi, Ayvacık ilçesinde bulunan Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. "Sınırsız Sömürüsüz Savaşsız Bir Dünya" yazılı pankartın açıkladığı basın açıklamasına İHD üyeleri, il ve ilçelerden insan hakları savunucuları katıldı.
Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül'ün savaşa karşı olan milyonlarca insan tarafından Dünya Barış Günü olarak kutlandığı belirtilen açıklamada BM'nin 19 Aralık 2016'da "Barış Hakkı Bildirisi"ni kabul ve ilan ederek barış hakkının bir insan hakkı olduğunu tüm üye ülkelere hatırlattığı ve yine İnsan Hakları Konseyi'nin 22 Haziran 2017 tarihinde verdiği karar ile “barış hakkının tüm üye ülkeler tarafından desteklenmesi” gerektiğini vurguladığı ifade edildi.
Barış talebinin medeni ve siyasi haklarla (yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) olduğu kadar ekonomik, sosyal ve kültürel haklar (çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları) ile de ilişkisi bulunduğu ifade edilen açıklamada "Herhangi bir coğrafyada barışın tesis edilememesi kişilerin insan olmaktan kaynaklı birçok hakkını aynı anda ihlal etmektedir" denildi.
"İnsan Hakları Derneği olarak benimsediğimiz temel yaklaşım, barışın, insan hakları ve özgürlüklere dayalı oluşudur. İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlikler, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. Bu nedenle İHD olarak her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun barışın, haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz" denilen açıklamada 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ettiğine işaret edilerek Rusya’nın Ukrayna işgali ile devam eden savaş büyük acılar üretmeye, Libya ve Suriye iç savaşı yüzbinlerce insanın yerinden edilmesine, Türkiye’nin Kürt meselesinin aşırı güvenlikçi politikalarla çözme ısrarı gibi nedenlerle her yıl yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olduğu belirtildi.
Savaşlar ve ekonomik kaygılar sonucunda yerinden yurdundan olan insanların farklı ülkelere göç etmeye çalıştığı, ülkemize gelen ve sınır dışı edilecek insanlar hakkında aynı zamanda idari gözetim kararı verilerek bu insanların ülkelerine veya güvenli bir üçüncü ülkeye gönderilene kadar geri gönderme merkezlerinde tutulmakta oldukları belirtilen açıklamada "İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi olarak yaptığımız incelemeler, röportajlar sonucunda tarafımızca gözlemlenen Ayvacık geri gönderme merkezinde yaşanan hak ihlallleri; Geri Gönderme Merkezinde şu an potansiyelin iki katı kadar göçmen mevcut olup gocmenler 15 kişilik odalarda 30 kişi halinde kalmaktadır" denildi.
İnsan hakları savunucuları, Geri Gönderme Merkezi'nde havalandırma sürelerinin çok çok az olduğunu, göçmenlerin günde sadece 15 dakika havalandırmaya çıkartılmakta oldukları, memurların, göçmen sayının çok fazla olması ve herkesi havalandırmaya çıkarmalarının mümkün olmadığını gerekçe olarak gösterdiğini ifade etti.
Geri Gönderme Merkezi'nde tutulan göçmenlerin su sıkıntısı sebebiyle insanların duş alamadıklarını, hijyen malzemelerine ulaşamadıklarını, bu malzemeleri de kendi imkanları ile temin etmeye çalıştıkları belirten açıklamada "Çarşaf ve battaniyeler yıkanmamakta, değiştirilmemekte ve yeni gelenlere eskilerin çarşaf ve battaniyeleri verilmektedir. Terlik ve benzeri ihtiyaçlar yetersiz kalmaktadır" denildi.
Normalde doktorun haftalık gelmesi veya talep halinde gelmesi gerekiyorken, talep edildiği halde uzun süre doktora görünemeyenlerin sayısının bir hayli fazla olduğunu, salgın hastalık riskinin giderilmediği, oluşan çeşitli salgın hastalıklara karşı tedbir veya yeterli tedavi uygulanmadığını belirten insan hakları savunucuları, "Karantina uygulaması yapılmamaktadır. Keza yeterli ilaç olup olmadığına dair şeffaf bilgi de verilmemektedir. Ayrıca yeterli, besleyici, sağlıklı ve günlük yemek konusunda sorunlar bulunmaktadır" dedi.
Tercüman ve Avukata ulaşma imkanının güçleştirildiğini bunula birlikte birçok usulsüzlüğe izin verilmekte olduğu belirtilen açıklamada "Dilekçe sistemi işlevsiz olup memurlarla iletişim çok zor ve çok geç hale gelmektedir" denildi. Göçmenlerin hoş olmayan ifadelerle tehdit edilip, küçük düşürücü muamelede bulunulduğunu, deport olmaları için baskı ve zorlamayla imza alınmaya çalışıldığını belirten insan hakları savunucuları. "Tüm bu olumsuzluklar, baskı ve zorlamalar karşısında intiharların yaşanılması gibi insan hayatını ve haklarını doğrudan ilgilendiren bu hak ihlallerinin bir an önce engellenmesi insan onuruna yakışır muamele ve koşulların sağlanması 1 Eylül dünya barış gününde en önemli, gerçekçi ve yakıcı talebimizdir." dedi.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten bu yana geçen bir asırlık süre zarfında başta Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izlendiği, toplumsal barışını tesis edilemediği ifade edilen açıklamada "Özelikle Kürt meselesinin demokratik yol ve yöntemler ile çözülememesinin bir sonucu olarak yaklaşık 40 yıldır devam eden çatışmalı süreçte başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan hakları sürekli ve sistematik olarak ihlal edilmiştir. Devlet, toplumdan gelen temel hak ve özgürlüklerin tanınması talebine karşı aşırı güvenlikçi politikalarla cevap vererek meselenin çözümünden uzaklaşmış, bu durum Türkiye toplumunun kutuplaşmasına neden olmuştur. Bu kutuplaşmanın sonucu olarak bugün hala Kürdistan coğrafyasında bir çatışma ortamı devam ediyor" denildi.
"İnsan hakları savunucuları olarak son yıllarda herkesin yaşamını doğrudan etkileyen çatışma ortamına karşı barışçıl çözümler üretmemize ve taleplerde bulunmamıza rağmen, siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrını devam ettirmektedir" denilen açıklamada, devletin sürekli öne sürdüğü çatışma, çözümsüzlük ve savaş ortamının toplum üzerindeki baskıyı da beraberinde getirdiği, örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün ise büyük baskı altında olduğuna dikkat çekildi.
İnsanların sadece fikirlerini açıkladıkları için yargı eliyle büyük cezalar aldığı ve tutuklanıp hapishanelere konulduğu, örgütlenme özgürlüğünün hiçbir dönemde olmadığı kadar ihlal edildiği ifade edilen açıklamada "Kürt sivil siyasetçiler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, sanatçılar birçok insan sadece devletten farklı düşündükleri için hapishanelerde tutuluyor veya ülkeyi terk etmek zorunda kalıyorlar" denildi.
Türkiye’de yerleşik militarist yapının farklı aktörlerle de olsa varlığını devam ettirildiğini 'ilitarizm' denilince zihinlere sadece askeri birimler ve düşüncesi gelmemesi gerektiğini ifade eden insan hakları savunucuları ayrımcı ve ötekileştirmenin toplumsal ilişkilerde de hiyerarşi ve itaat dayattığını, bu durumun da toplumun giderek daha da militarize olmasına yol açtığını, ırkçılık ve milliyetçiliğin yükselmesine yol açtığını vurguladı.
2023 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalif siyasi partilerin politikalarını belirler ve dile getirirken iktidar ile aynı şiddet dilini kullanmalarının başta kadınlar, LGBTİ+lar, sığınmacılar olmak üzere ötekileştirilen gruplara şiddet olarak geri dönmekte olduğunu vurgulayan insan hakları savunucuları "Ayrımcı uygulamalar ile şiddet politikalarının ürettiği sınırsız-sayısız ihlal gerçeğinin çözümü ve tek seçeneği barışa dayalı politikalardır" dedi.
Devletin devam ettirdiği Kürt Meselesindeki çözümsüzlük politikasının etkilediği bir diğer alanın da ekonomi olduğu belirtilen açıklamada "Toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşamlarını devam ettirirken, savaş politikalarına milyarlarca dolarlar harcanmaktadır. Türkiye’de uzun bir süredir devam eden ekonomik krizin en önemli etkilerinden olan güvenlik ve savaş harcamalarının yurttaşların ihtiyaçları doğrultusunda harcanması, toplumun refah seviyesini yükselteceği şüphesizdir" denildi.. 2015 yılından sonra tekrardan başlayan çatışmalı süreç ve arkasından gelen 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal rejimi ile ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerin aynı zamanda KHK’larla işten atılmaları da beraberinde getirdiği hatırlatılan açıklamada "Binlerce insan KHK’lar sonucunda mesleklerinden çıkarılarak çalışma hakları ellerinden alındı. Bugün hala haklarında herhangi bir mahkûmiyet hükmü olmayan binlerce kişi kamu görevine dönememekte ve aileleri ile beraber sağlıksız koşullar içinde hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar" denildi.
"1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle topluma dayatılan tekçilik, ırkçılık, milliyetçilik, ötekileştirmenin ve nefret dilinin son bulması için iktidarı insan haklarına dayalı barışçıl politikaları uygulamaya ve Türkiye’nin toplumsal barışına uyguladığı tecrit politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz" diyen insan hakları savunucuları barışın tesis edileceği ana kadar mücadele etmeye devam edeceklerini vurguladı.
Videoyu İzlemek İçin Tıklayınız.