< < Söylemenin En İyi Yolu Yapmaktır

Faşizmin azgınca saldırılarını yoğunlaştırdığı bir süreçten geçiyoruz. Evet, finans kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörliğü olan faşizm, yaşam alanlarımızın her alanına saldırarak nefes borularımızı tıkamaya çalışıyor.

Bugün meslek odalarına saldırılardan tutalım, kadınlara, işçi sınıfına, gençliğe kadar çok kapsamlı bir saldırı dalgası var. Hayır, bu saldırılar güçlü olduklarından değil, bilakis güçsüzlüklerinden dolayıdır. Bu süreçte devrimci gençliğe yönelik saldırılar daha da artmış durumda. Kaçırmalar, ajanlaştırma politikaları, gözaltılar, tutuklamaların haddi hesabı yok. Faşist devlet bu saldırılarla devrimci gençliği yıldırmaya, sindirmeye çalışıyor. Ama nafile. Gençliğin sesini, soluğunu ne yapsalar da kesemeyecekler!

Bizler kapitalist sistemin pervasız saldırılarına karşı sesimizi daha da yükselteceğiz. Çalışmalarımıza daha yoğun bir şekilde devam edeceğiz. Daha disiplinli, daha özverili ve fedakarlıkla örgütlülüğümüze güç katacağız.

Peki Bu Süreçte Çalışmalarımızı Daha İyi Örgütleyebilmek İçin Ne Yapmalıyız?

Ne yapmalı konusundaki tartışmalarımıza yayınlarımızda daha önce pek çok sefer yer verdik. Aslında bu bu yazıyı yazmamızdaki en temel nokta bu mücadeleyi yürüten bizlerin ruh halinin nasıl olması gerektiği tartışmasına daha fazla yer vermektir. Öncelikle mücadeleyi en kararlı biçimde yürütme konusunda bizlere çok iş düşmektedir. Eğer bu mücadeleyi sonuna kadar kararlı bir şekilde yürütmek istiyorsak bazı alışkanlıklarımızın, davranışlarımızın ve kültürümüzün değişmesi şart.

Çalışmalarımızı yaparken elbette ki sorunlarla, sıkıntılarla, eksiklik ve aksaklıklarla karşılaşacağız. Önemli olan eksiklerimizin ne olduğunu tespit etmek ve eksiklerimizi, yarım bıraktıklarımızı bir an önce tamamlayarak daha ileri yürümeyi hedeflemektir.

Bir çalışmada çalışmayı bitirici olan birincil etkenlerden birini açarak başlamak istiyoruz. Bu birincil etken oblomovculuk. Yani tembellik. Hata yapmaktan, yanlış yapmaktan çekinmek, herhangi bir toplumsal mesele patladığında insiyatif geliştirmeyerek devrimci eylemleri gerçekleştirmemek ve sürekli olarak ertelemenin sonucu olarak ortaya çıkar oblomovluk.

Oblomovluk için temelde tembellik üzerinden tanımlamalar yapılmış olsa da aslında birçok özelliği kendi içinde barındırmaktadır. Oblomovluk için “... Başlanılan bir işin bitirilmeyişi, yapılması için karar alınan bir işin çeşitli gerekçelerle ertelenmesi, bu işe başlamak için gerekli kararlılık ve enerjinin gösterilmeyişi, fedakarlıktan kaçınma, etrafta her gün sayısız olay yaşanırken, söz uygunsa dünya yıkılırken kendi yüreğinin kabuğunda yaşama, kendi düşüncelerine dalıp başkası için kılını kıpırdatmama, her şeyi kafalarda oluşturulan küçük dünyalara hapsetme ve onun dışına bakma ihtiyacı dahi hissetmeme, çok konuşup büyük laflar etme ama hiçbir çalışma için gönüllü olmama vb. özellikler sayılabilir” diye çok iyi bir şekilde özetlenmiş Yeni İnsan broşürümüzde.

Evet, her birimiz muhakkak ki sorunlarla, hatalarla karşılacağız. Zaten bir sorumluluğu yerine getirirken hata yapmayı göğüslemek gerekecektir. Mücadele hayatımızda hiçbir şey muntazam gidemez. Önemli olan asıl şey eksik bıraktığımız durumu eleştiri-özeleştiri süzgecinden geçirerek ders almak ve onu tamamlamaktır. Eğer ders almıyorsak, yine yapmamız gereken şeyleri yapmıyorsak ya da ertelemeye devam ediyorsak işte asıl sorun burda başlıyor. Bu sorunu ortaya koyduğumuza göre çözümünü de tartışalım. Sorunun çözümü tamamen meselelere pratik yaklaşmaktan geçiyor. Eğer bu sorunları yaşamaya devam ediyorsak, bu bizim atıllığımızdan dolayı tekrarlanıyordur. Oblomovluğun tesirini üzerimizden atmak istiyorsak pratik davranmamız şart. Oblomovluktan kısaca böyle bahsedebiliriz.

Devamında ise mücadele içindeki devrimci ruhu yaratma noktasında fedakarlık ve özverili çalışmayı irdeleyelim. Yapacağımız çalışmalar açısından en önemli noktalarından birisi özverili ve fedarlıkla dört kolla işlerimize sarılmaktır. Günlük hayatımızda bazen kendi kişisel hayatımızda yaşadığımız meseleleri yaşamımızın merkezine koyabiliyoruz. Bunu yaparken şunu unutmamalıyız; eğer bizler devrimci mücadelenin içerisindeysek zamanımızın büyük bir bölümünü devrimci mücadeleye ayırmalıyız.

Hepimiz insanız, genç insanlarız. Gezmek, tozmak, kendimize vakit ayırmak hepimizin istediği bir durum. Elbette ki kendimize de zaman ayırmamız şart ama hayatımızın merkezinde kendi kişisel hayatımız olursa, yeni bir dünyanın yaratıcısı olmak için yeterince özeni, özveriyi, fedakarlığı göstermemiş oluruz. Fidel yoldaşın da deyimiyle eğer her devrimcinin görevi devrim yapmaksa her devrimci genç de hayatının merkezine devimci mücadeleyi koymak zorunda. Aslolan her zaman devrimdir ve devrime pratik yaklaşmaktır.

Kapitalist sistemin yaratttığı her türlü pisliği yok etmek ve bu sistemi yıkıp, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı inşa etmek istiyorsak hiçbir şeyi önümüze engel, bahane olarak koymamalıyız. Bunu derken asla bir insan her işi yapabilir sonucu çıkmasın. Ama şunu iddia edebiliriz ki gönüllü bir çalışma temelinde, yeterli zaman ve çaba gösterildiğinde bir devrimcinin yapamacağı bir şey yoktur, yeter ki bunu isteyelim.

Yaşadığımız düzende biz gençlere sunulan geleceksizlik, işsizlik, intiharlardan, başka bir şey değil. Evet, en temelde kendi geleceğimiz için kararlı bir şekilde mücadele etmekten başka çaremiz yok. Pislik, kan akan bu sisteme hiçbirmiz mecbur değiliz. Bu düzeni alt üst etmek, özgürlüğümüzü kazanmak için belki de farkında olmadığımız kadar güçlüyüz. İşte tam da bu noktada çalışmalarımıza bu yüzden dört kolla sarılmak ve feda ruhuyla daha ileriye götürmek çok önemli.

Evet, anlattığımız şeyler hemen bir çırpıda olacak şeyler değildir. Zaman içerisinde, süreç içerisinde olacak şeylerdir. Devrimci mücadelede süreç ileriye doğru giderken her geçen gün kendimizi geliştirdikçe, bu düzeni devrim yoluyla değiştirme bilinci olgunlaştıkça bizlerin de o denli devrimci mücadeleye fedakarca, özverili yaklaşmamızın önü daha çok açılacaktır.

Roza