Gezi Ayaklanması'nın üzerinden 7 yıl geçti. 7 yıl insanlığın bugüne kadar geldiği milyonlarca yıllık tarih içerisinde çok küçük bir zaman dilimi. Gezi’yi yaratan bir toplum içinse, kapitalizmden kaynaklanan ve her gün katlanarak artan binlerce sorun ve zorluklar içerisinde koskacaman 7 yıl.

Kapitalizmin 2000'li yıllar boyunca şahit olduğumuz küresel çaptaki çöküşü, sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok yerinde emperyalistleri, kapitalistleri zorlayan-korkutan derecede büyük kriz ve ayaklanmalara yol açtı.

ABD'nin kalbinde gerçekleşen Occupy Ayaklanması, Ortadoğu'daki etkileri günümüze kadar süren ve neredeyse bütün Ortadoğu ülkelerine yayılan Arap halklarının ayaklanmaları, Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan Gezi Ayaklanması ve devamındaki süreçte gerçekleşen 6-8 Ekim Ayaklanması, Soma ve Berkin eylemleri, geçtiğimiz yıl başlayan ve hala devam eden Fransa'daki Sarı Yelekliler Ayaklanması, Yunanistan, Şili, Sudan, Lübnan ve daha saymadığımız birçok ülkede gerçekleşen ve milyonların katıldığı ayaklanmalar...

Bütün bu ayaklanmalar tesadüfi bir şekilde gerçekleşmedi. Milyonlarca insanın dünyanın dört bir yanında sokaklara dökülmesi, hükümetleri ve sermaye iktidarlarını hedef alan hareketin kendisinin yeni bir dünya için mücadele etmek için yaşamsal sebepleri var.

Ayaklanmaların çıkış noktasına baktığımızda ağaçların kesilmesi, seyyar satıcının kendini yakması gibi, ayaklanmalar için genel bahaneler rolü oynayan olaylarla karşılaşabiliriz. Ancak bunlar görünen sebeplerdir, temel sebepler değil. En başta zamlarla, vergilerle emekçilerin canına tak ettiren ve emekçileri açlık, işsizlik, yaşamdan kovulma ve sefaletle karşı karşıya bırakan kapitalizmin ekonomik krizleri, toplumun çoğunluğunun içinde bulundukları berbat sosyo-ekonomik koşullardan memnun olmaması, sermaye iktidarlarının emekçiler üzerindeki baskı ve terörü bu ayaklanmaların en temel sebepleridir.

Gezi Ayaklanması’nı da hazırlayan sosyo-ekonomik, toplumsal koşullar da aynı koşullardır. Çocuğundan, yaşlısına, gencinden emekçi kadınlara, farklı etnik kökenlere mensup ezilen uluslardan, farklı inançlara, toplumun her tabakasından işçi ve emekçilerin katıldığı, milyonlarca insanın sokaklarda devlet güçleri ile çatışırken kapitalizme meydan okudu. Türkiye ve Kürdistan'daki emekçi halklar, çok büyük bir güç, enerji ve cesaretle, dayanışma içerisinde bu hareket önüne hedef olarak “Hükümet İstifa” demeye başladı. Fakat emekçi sınıfların katılımı ile, hareket giderek devrimcileşerek “Hükümet İstifa, İktidar Halka” sloganını atmaya başlamıştı. Ayaklanmanın Türkiye'nin her tarafına yayılmasının en büyük sebebi olan gençlik, “anne önde değilim” dese de, en önde ve en yaratıcı biçimlerle kapitalizmin karşısında durdu.

7 yıl sonra bugün, Gezi'de sokaklara dökülen milyonlar da, Gezi ayaklanmasına yol açacak ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar da ortadan kalkmadı. 2013’ten 2020’ye geçen 7 yıllık süre zarfına baktığımızda, kapitalizmin bugün ne kadar vahim bir durumda olduğunu ve çöküşünü çok net bir biçimde görebiliriz. 2013'te işsizlik oranı % 9.7, yoksulluk sınırı 3.523 TL ve asgari ücret 1.082 TL'ydi. 2020'de işsizlik oranı % 23,1'e , yoksulluk sınırı 8.098'e TL’ye yükseldi, asgari ücret ise 2.324 TL oldu. Dolar kuru 2013'te 1.90 iken, 2020 'de 6.80'e ulaştı. Dışa tam bağımlı bir kapitalist ülke açısından bakıldığında, ekonomik olarak emekçi halkların alım gücü azaldı, hayat pahalılığı arttı.

Bir yandan ekonomik sıkıntılar emekçilerin boğazına sarılmışken, Gezi Ayaklanması’nın ardından devam eden iki yıllık bu büyük kahramanlıklar sürecini kanla bastırmak, devrim cephesini suskunlaştırmak için faşist devlet saldırılarına hız verdi. Bir taraftan sermayenin kendi içindeki egemenlik kavgası ve devrimin o büyük gücünün yıpratmış olduğu devlet aygıtındaki dağınıklık, 15 Temmuz'da darbe girişimi ile en üst seviyesine ulaştı. Darbeden hemen önce Kürdistan’ın birçok yerinde kentleri yıkan, binlerce insanı yıkan, yüzlerce insanı yakarak öldüren faşizm, darbeden hemen sonra OHAL ilan ederek binlerce insanı KHK’larla işinden etti, cezaevlerine tıktı; KHK'larla binlerce insan işten atıldı, yine binlerce insan faşizme karşı politik tutum aldığı, örgütlü mücadele yürüttüğü gerekçesiyle tutuklandı, yüzlerce ilerici dernek kapatıldı. Taciz, tecavüz ve kadına şiddet olayları giderek yoğunlaştı ve dinci-faşist devlet bunlara her defasında tecavüzcülerin yanında olarak cevap verdi. İntiharlar, özellikle de kendini yakarak gerçekleşen intiharlar onlarca defa yaşandı.

Ve daha bahsetsek sayfalar sürecek binlerce sorun Gezi’den bugüne süregelen öfkeyi giderek biliyor. Pandemi süreciyle derinleşen ekonomik kriz, emekçi halkların memnuniyetsizliği, faşizmin ve sermayenin eskisi gibi yönetememesi bizlere devrimin ve sosyalizmin ne kadar güncel olduğunu gösteriyor.

Gezi bize cesaret etmeyi, bizi bu düzene mahkum edenlere karşı örgütlü hareket etmeyi ve aslında birlikteyken ne kadar güçlü olduğumuzu somut olarak öğretti. Bizler bugün geleceksizliğe, işsizliğe, yoksulluğa itiliyoruz. Ancak devrim mücadelesinin böylesine güncel olduğu bir süreçte başka bir seçeneğimiz var; emperyalizme-kapitalizme karşı, sosyalizmi kurmak için örgütlü bir mücadele vermek.

NAZLI CAN