< < Elazığ Halkı İçin Düştük Yollara

Elazığ’da 6.8 büyüklüğünde büyük bir deprem olunca Elazığ halkıyla dayanışmak için devrimci gençler olarak düştük yola. Uzun bir yolculuk geçirdik.

Elazığ’a vardığımız zaman yıkımın olduğu köyleri, mahalleleri gezmeden önce, merkezi gezme şansımız oldu. Merkezde çok büyük bir yıkım yoktu, evlerde, binalarda çatlaklar oluşmuştu. Fakat depremin sarsıcı etkisi, evlerinde hasar olmyan insanları dahi psikolojik olarak çok etkilemişti. İnsanlar geceleri evlerinde değil arabalarında uyuyordu. Depremin psikolojik etkisi de bu denli büyüktü.

Ertesi gün yıkım olan mahallere gittik. Gittiğimiz yer futbol sahasının olduğu bir yerdi. Bu futbol sahasında 32 tane çadır vardı. Çadırlarda Türkler, Kürtler, Suriyeliler, Afganlar kalıyordu. Tek tek çadırları ziyaret ettik. Burda kalan ailelerin çoğunun temel ihtiyaçları dahi karşılanmamış durumdaydı. Ne battaniye, ne ısıtcı, ne de üzerinde yatabilecekleri bir yatak vardı. Depremden etkilenen çocuklar da oldukça fazlaydı. Çocukların bez, mont, çorap, ayakkabı ihtiyaçlarının karşılanmadığına da orada tanık olduk. Yemek temin etme sıkıntıları da çok can alıcıydı. Çoğu zaman ufak tefek atıştırmalıklarla ayakta kalıyorlardı.

Oradaki ailelerle sohbet etmeye başladık. Çok öfkelilerdi. En büyük öfke devleteydi. Haberlerde de okumuşsunuzdur. Elazığ’a temel ihiyaçların karşılanması için Türkiye’nin bir çok yerinden tırlarla yardımlar geliyordu, fakat bu yardımların insanlara ulaşması engelleniyordu. Yoksulluğun kol gezdiği şu günlerde insanların öfkesi yardımların engellenmesine, bir başına bırakılmalarına yönlenmişti. Bir aile ile konuştuğumuzda bu duruma aile şöyle bir tepki vermişti: “Gün parti ayrımı yapma günü değil, gün birlik olma günü, gün destek olma günüdür. Yardımlar depremzedelere ulaştırılmıyor, yardımların gelmesi engelleniyor. Devletimizin bize destek olması gerekiyor. Her şehirden tırlarca yardım geliyor. İnsanlar sağ olsun çok büyük destek yaptı, ama yardımlar bize ulaşmadı”.

Bir başka ailemiz ise öfkesini şöyle dile getirdi: “Kızılay’dan hiç kimse gelmedi zaten. Kadın olduğumuz için kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Çocuklarımız, bebeklerimiz bu sağlıksız ortamdan dolayı enfeksiyon kaptı, hasta oldu. Evimize de giremiyoruz, girecek bir evimiz yok, bize sahip çıkan yok. Sizin dışınızda hiç kimse yanımıza gelmedi. Ayrım yapılmadan herkesin bizimle ilgilenmesini istiyoruz. Herkesin acısı var, herkes mağdur, gelen yardımlar ulaştırılmıyor. Ayrımcılık yapılmasın”.

Bizler DÖB olarak ordaydık. İstanbulda diğer devrimci gençlik örgütlerinden mücadele arkadaşlarımız ile birlikte gittik Elazığ’a. Gittiğimiz çadırlarda yaşayan insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık. Battaniye, odun, yorgan gibi eşyaların dağıtımını birlikte yaptık, Cemevleriyle görüştük.

İnsanların Cemevlerine dair çok eleştirileri vardı. Bunu orada kendi gözlerimizle de gördük. Orada da kıyafet, yemek dağıtımı vs. yapılıyordu. Fakat bu eşyaların dağıtımı iyi bir şekilde örgütlenmemişti. Cemevinde görevli olan bazı kişiler bu eşyaların dağıtımı esnasında “Açlar geldi” tarzında söylemlerde bulunuyordu. Kargaşayı engellemeleri gerektiğini söyleyen insanlara ise “Bana ne, bana mı getiriyorlar, beni ilgilendirmez” gibi söylemlerde bulunuyorlardı.

Daha sonra Karşıyaka Mahallesi’nde bulunan bir çadır kente gittik. Orada da hemen hemen aynı durumlar, aynı sorunlar yaşanıyordu. Üniversiteye hazırlanan genç arkadaşlarla sohbet ettik. Psikolojik olarak çok etkilenmişlerdi. Örneğin bir arkadaşımız, sürekli annesinin yanında olmasını istiyormuş, ailesinin yanından bir dakika bile ayrılamadığını dile getirdi. Aynı zamanda depremden dolayı üniversite sınavlarına bu ortamda hazırlanamadıklarını, bunun üzüntüsünü de yaşadığını söyledi. Annesi ie görüştüğümüz zaman ise öfkeyle şu sözleri ekledi: “Devletin bize yardım etmesi gerekiyor. Elazığ’ı Afet Bölgesi ilan etmesi gerekiyor. Önlemler alınmadı. İlla yirmi bin insanın mı ölmesi gerekiyor? İkinci bir depremin olmasını mı bekliyorlar? Şu anki yardımların hepsini halk gönderiyor. Kızılay da burada, ama görevlileri ortada yok. Devletin yardmı var mı, hayır yok. Afet Bölgesi ilan edilirse bütün Elazığ halkı bundan yararlanır. Lütfen sesimize ses olun, sosyal medyada yayın bu konuştuklarımı!”

Bunlar dışında şovenizmin insanlar üzerinde büyük bir etkisinin olduğu gözlerimizden kaçmadı. Özellikle Suriyelilere ve Afganlara yönelik ırkçı söylemler çok fazla idi. “Suriyelilere ve Afganlara hiçbir şey vermeyin, onlara bir veririz, gözleri doymaz on isterler” gibi şoven söylemler çok yaygındı. Bu söylemleri yurtsever hareket içerisinde bulunan bazı kişiler dahi kullandı. Şovenizmin etkilerini hem Elazığ’da, hem de yaşadığımız topraklarda maalesef yaygın bir şekilde görebildik. Google arama motorunda en çok aranan “Elazığ Kürt mü?” sorusu buna iyi bir örnektir. Suriyeli, Afgan göçmenlere karşı yoğun bir ırkçılığın, şovenizmin ekildiği coğrafyalarımızda, Elazığ’da yaşayan farklı uluslardan emekçilerin deprem felaketinden kaynaklı çektiği acıları görmezden gelip, bu zor günde bile böyle ırkçı yaklaşımları görmek hem acı, hem de üzücü. En fazla ayrımcılığa uğrayan ezilen uluslardan biri olan Kürt ulusuna mensup insanlardan göçmenlere yönelik öteleyici tavırları görmek, bir o kadar da düşündürücü.

Kendilerini Kürt halkının ileri unsurları olarak ifade eden bu kişiler, aynı ırkçı, şoven yaklaşımlar en fazla kendilerine yönelirken bugün Suriyeli ya da Afgan göçmenlere maalesef kendileri de ötekileştirici yaklaşıyorlardı. Halklar arasında düşmanlık rüzgarları ekmeye çalışan faşizmin çabalarına karşı, gençlik örgütleri olarak birlikte güzel bir dayanışma örneği de sergilemiş olduk.

Devrimci gençlik örgütleri olarak Elazığ halkıyla dayanışmayı büyütmek ve Elazığ halkının yaralarını birlikte sarmak üzere elimizden gelen tüm imkanlarla yardım etmeye çalıştık. Dayanışmanın bir kez daha yaşattığını birlikte gördük. Aynı zamanda depremden etkilenen insanlara, ailelere İstanbul’dan geldiğimizi söylediğimizde bize gülen gözleri, her şeye değmişti. İnsanlar bizi sımsıcak kucakladı, “kimseler bizi sormazken sizlerin İstanbul’dan kalkıp gelmiş olmanız çok değerli” diyerek bizlerle samimi sohbetler gerçekleştirdiler.

Tüm yorgunluğumuza ilaç olan bu sözlerle İstanbul’a tekrar döndük. Elazığ halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak ve dayanışmayı büyütmek için İstanbul’dan devrimci gençlik örgütleri olarak bu süreci birlikte örgütlemek en acil sorumluluklarımızdan birisi olarak dururken, Türk ve Kürt halklarının mücadele birliğini bu zor günlerde kurabilmek için bıkmadan, usanmadan çalışmalıyız.

İstanbul’dan Bir DÖB’lü