30 Kasım Cumartesi günü Devrimci Öğrenci Birliği’nin “Geleceksizliğe ve Krize Karşı Gençlik Buluşuyor” etkinliği Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde gerçekleşti.
DÖB’ün “Hayallerimizi Değil Kapitalizmi Yıkalım” sloganıyla başlattığı “Geleceksizlik ve Kriz” konulu kampanya çalışmalarının sonuncusu olan Gençlik Buluşması’na İstanbul’un farklı bölgelerinden, İzmir’den, Ankara’dan, Adana’dan liseli ve üniversiteli öğrenciler katıldı.
Etkinliğe, “Pardon anne, geleceğim söz konusu” diyerek ulaşım zamlarına, krize karşı okul kapılarını kırarak alanları zapteden Şili’deki eylemciler, Fransa’da 40 üniversitede ayaklanan öğrenciler, Lübnan’da ekonomik kriz nedeniyle çıkan ayaklanmada bir bakanın silahlı korumasına tekme atan cesur kadın, İran’daki ve tüm dünyadaki eylemciler selamlanarak, ardından devrim mücadelesinde ölümsüzleşen tüm yoldaşlar için bir dakikalık saygı duruşu yapılarak başlandı.
Ardından açılış konuşması yapıldı. Konuşmacı, gençleri geleceksizliğe, işsizliğe sürükleyen kapitalizme karşı tüm dünyada isyan bayrağının yükseldiğini söyleyerek, herkesi bu öfkenin ve kavganın verdiği onur ve mücadele azmiyle selamladı. Yaşadığımız topraklarda devletin işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, devrimcilere nasıl azgınca saldırdığını, ekonomik krizin getirdiği yıkımı, bunlar yüzünden her gün insanların yaşamlarına son verdiğini, bunun intihar değil kapitalist sistemin cinayetleri olduğunu anlattı. Anti-emperyalist, anti-kapitalist, antifaşist devrimci öğrenciler olarak yürüttükleri “Hayallerimizi Değil Kapitalizmi Yıkalım” başlıklı kampanyadan bahsetti. Eğitim sisteminin niteliksizliğinden, hayallerimizi iki saate sığdırmaya çalışan sınav sisteminden, üniversite mezunu olan binlerce işsiz gençten, en temel haklarımıza bile parasız sahip olamadığımızdan bahsetti. Barınma sorunları, yurt ve ulaşım zamları, KYK borçlarının çağın hastalığı olan “depresyon”a karşı,Şili’deki eylemcilerin sözünü hatırlattı: “Depresyon değil, kapitalizm!”. Herkesi, başka bir dünyanın mümkün olduğunu bulunduğumuz her alanda anlatmaya ve sosyalizmi kurmak için mücadeleyi yükseltmeye davet etti. “Gençlik Gelecek, Gelecek Sosyalizm!” sloganıyla sözlerini noktaladı.
Açılış konuşmasının ardından DÖB’ü anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Sonrasında etkinliğin panel kısmına geçildi.
İstanbul’dan meslek liseli bir DÖB’lü olan ilk panelist, genelde eğitim ve özelde liselerdeki eğitimin niteliği ve sorunları üzerine bir sunum yaptı. Öncelikle eğitimin toplumsal sistem içerisindeki yerini ortaya koyarak kapitalist sistemde egemen sınıf olan burjuvazinin çıkarlarını koruma ve kendini düşünsel anlamda yeniden üretme aracı olduğunu anlattı. Aldığımız eğitimin temelde ailelerimizin hangi sınıftan olduğuna göre şekillendiğini, eğitim dediğimiz bu ayıklama sürecine daha doğuştan fırsat eşitsizliği ile başladığımızı anlattı. 4+4+4 sistemiyle birlikte “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirme hedefiyle devletin yaptığı uygulamaları, dincileşen, niteliksizleşen, bilimle bağdaşmaz hale gelen eğitim müfredatını anlattı. Eğitimin cinsiyetçi niteliğini vurgulayarak bunun örneklerini ders içeriklerinden, milletvekili ve bakanların söylemlerinden verdi. Ayrıca sık sık haberlerde okuduğumuz üzere öğretmenlerinin tacizlerine dayanamayarak intihara sürüklenen öğrencileri hatırlattı. Bu trajikomik ortamın yanında öğrencilerin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirildiğini ve bir meslek liseli olarak bunu bizzat yaşadığını, öğretmenlerinin söylemlerini örnek vererek anlattı. Yıldan yıla değişen ve geleceğimizi tek sınava sığdıran sınav sisteminden bahsetti ve kendi ilgi ve yeteneklerini keşfedemeyen öğrencilerin özgürce meslek seçemediğini anlattı. Ekonomik krizin yarattığı geçim sıkıntısından okulu bırakmak veya okulla eş zamanlı olarak çalışmak zorunda kalan öğrencilere değindi. Bir çıkışsızlık içinde debelenen öğrencilerin çoğunun hayallerinden vazgeçtiğini anlattı ve buna karşı “Hayallerimizi değil, kapitalizmi yıkalım!” dedi. Tüm dünyada yaşanan toplumsal ayaklanmalardan, gençliğin buradaki rolünden bahsetti ve yaşadığımız topraklarda da sorunlarımızın sadece akademik alanla sınırlı olmadığını, gençliğin tüm enerjisi ve yaratıcılığıyla işçi sınıfının devrimci mücadelesinde yer alması gerektiğini, sorunlarımızın esas sebebi olan kapitalizmi hedef almamız gerektiğini anlattı. Kendi yaşadığı mahallede nasıl çalışma yaptıklarını anlatarak farklı öneriler geliştirmek gerektiğini söyledi. Liselilerin sahip olduğu devrimci ruh halini örgütlü bir biçimde harekete geçirmek, örgütlü bir mücadele yaratmak için tüm liseli arkadaşlara seslenerek konuşmasını sonlandırdı.
İzmir’den bir üniversiteli DÖB’lü olan ikinci panelist dinci gerici eğitim, eğitimin piyasalaşması ve bunun üzerinden gelişen gençlik hareketleri üzerine bir sunum yaptı. Kapitalizmin her zaman daha fazla artı değer elde etmek ve sermayesine sermaye katmak için baskı ve zor aygıtlarını emekçi halk ve gençlik üzerinde kullandığını ortaya koyarak sunumuna başladı. Ayrıca eğitimin içeriğinin yok edilip sermayenin çıkarlarına göre piyasalaştığını anlatarak Bologna sürecinden bahsetti. Bologna sürecinin üniversitelerin ticarileşmesi, bilimsel üretimin sermayeleşmesinin önemli bir adımı olduğunu anlattı. Emek gücünün nitelikleşmesi anlamına gelen ‘vasıf’ın bir meta olarak seri üretimin konusu haline geldiğini anlattı ve bu sürecin üniversitelere yansımasından bahsetti. Sınıflı toplumların hiçbirinde olmadığı gibi kapitalist sistemde de eğitimin hiçbir zaman gençliğin kendini geliştirmesini ve dünyayı anlamasını ve dünyayı değiştirmesini sağlamak için oluşturulmadığını, bilimsel özerkliğin ve akademik özgürlüğün kaldırılmasının yeni bir şey olmadığını, 1981’de YÖK’ün kurulmasıyla ilerici olan ne varsa tasfiye edilip, yerine devletin kendi kurumsal çalışmalarını yaptığını, kendine nitelikli eleman ve devlet kadrosu yetiştirdiğini anlattı. Tüm bunların işsizliği, üniversite mezunu işsizliği, atanamayan milyonlarca genci yani geleceksizliği getirdiğini, umutsuzluğa kapılıp çözümü intiharda ya da yurt dışında daha rahat bir yaşam kurmada aradığını anlattı. Ancak bunun yanında tüm bu geleceksizleştirmeye karşı kendi geleceğini değiştirmeye dönüştürmeye yönelik dünya genelinde gelişen gençlik mücadelesini, ayaklanmaların evrensel bir hal aldığını örneklerle birlikte vurguladı. Türkiye bakımından gençlik ayaklanmalarının sadece eğitim üzerinden olmadığını, örneğin Kürdistan topraklarında ulusal sorun üzerinden geliştiğini anlattı. Faşizm koşullarında eğitim ve öğrenci sorunlarının sadece üniversite sınırları içinde çözülemeyeceğini, üniversiteli gençliğin kurtuluşunun toplumdan bağımsız düşünülemeyeceğini anlattı. Nasıl bir mücadele yürütmeliyiz sorusunun tartışılması gerektiğini, daha bilinçli ve sağlam ilerleyebilmek için kendi öz örgütlülüğümüzün önemini vurgulayarak sunumunu bitirdi.
İstanbul’dan bir üniversiteli DÖB’lü olan son panelist güncel süreç ve kapitalizmin çöküşü, sosyalizmin yükselişi ve gençlik mücadelesine dair bir sunum yaptı. Sözüne 80’li 90’lı yıllarda sosyalizme şiddetli saldırılar artarken, diğer taraftan proletaryanın devrimci mücadelesinin yükselişe geçtiğini, yaşanan antikapitalist ayaklanmaları ve bunun NATO’nun da tespit ettiği gibi “ayaklanmalar yüzyılı”nı başlattığını ortaya koyarak başladı. İnsanlık tarihinin, kapitalizmin çöküş, çürüme, asalaklaşma aşaması olan emperyalizm aşamasında olduğunu ortaya koydu. Kapitalizmin derinleşen iç çelişkilerini, işsizliğe, açlığa sürüklenen işçi sınıfını ve üretim ilişkilerinin üretici güçler karşısında ayak bağı haline geldiğini anlattı. Sermaye ihracı yoluyla yeni sömürgeciliğin başladığını, emperyalizmin tam ilhak sürecini, bunun bir entegrasyondan çok kendine katma olduğunu anlattı. Dünya pazarına egemen olan emperyalist ülkeler ve yıkıma uğratılan bağımlı ülkelerden bahsetti. Bu sürecin emperyal bir komplonun, neoliberal bir darbenin dışarıdan dayatması değil, bağımlılığın kendi doğal seyri içinde kaçınılmaz bir süreç olduğunu anlattı. Kısa vadede yaşanan krizlerden kar eden emperyalist bankalardan, birkaç emperyalist tekelde toplanan sermayeden, fakat nihayetinde çökmekte olanın bağımlı ülkeler değil kapitalizmin ta kendisi olduğundan bahsetti. Bağımlı ülkeleri alt üste sürükleyen ekonomik ilhakın kapitalizmi de çöküşe götüren bir gelişme olduğunu anlattı. Bu aşamasında kapitalizmin çöküş, çürüme, sosyal devrimler ve ayaklanmalar noktasına geldiğini ortaya koydu. Çürüme ve çöküş aşamasının evrimsel olarak değil sıçramalı olarak işlediğini, emperyalizmin kapitalizmin son aşaması, sosyalizmin ön günü, arifesi olduğunu anlattı. Bu yüzden tarihin bu evresinin proleter devrimler çağı olduğunu ortaya koydu. Emperyalistlerin insanlığın sosyalizme doğru gidişini engellemek, onu kana boğmak için küresel çapta bir saldırı başlattığını, bunun başlama vuruşunun 11 Eylül 2001’de New York Dünya Ticaret merkezinin ikiz kulelerine çarpan uçaklar olduğunu anlattı. 3. Dünya savaşı dediğimiz bu olgunun küresel bir iç savaş olduğunu, bir cephede sermaye sınıfı, diğer cephede proletarya ve müttefiklerinin olduğunu anlattı. Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan saldırıların halkları korkutmak şöyle dursun anti- kapitalist ve anti-emperyalist, savaş karşıtı eylemleri büyüttüğünden örneklerle bahsetti. Bu belirlemelerden sonra üzerinde yaşadığımız topraklarda devrimin nesnel ve öznel koşullarının olgunlaştığını açıklayarak anlattı. Toplumsal bir başkaldırının, hoşnutsuzluğun, öfkenin dünya genelinde büyüdüğünü anlattı. Bununla birlikte her geçen gün geleceksizliğe sürüklenen, okulu bırakmaya ya da diplomalı işsizliğe mahkum kalan, intihara sürüklenen gençliğin bu durumunu örgütlülük ve politik açıdan değerlendirdi. Gençlik bu sistemde yaşamayı istemese de gençlik mücadelesinin şu an dağınık olduğunu, yaygınlaşan örgütlenme fobisini, sağ sapma ideolojileri, düzen sınırlarını aşmayan anlayışları anlattı. Bencillik ve bireyciliğin yaygınlaştırıldığını, gençlik mücadelesinin nasıl terörize edildiğini anlattı. Buna karşın öğrenci gençliğin ileri kesimlerinin akademik sorunlara, barınma ve ulaşım sorunlarına, geçimsizliğe karşı mücadelesini büyüttüğünü anlattı. Ancak akademik sorunların çözümünün gençliğin geleceksizliğe, işsizliğe, intihara sürüklenmesini sonlandırmayacağını, sorunlarımızın yalnız akademik değil, sınıfsal ve politik olduğunu ortaya koydu. Öğrenci gençliğin akademik mücadelesinin öz örgütlülüklerde birleşmesi için üniversite forumları, meclisler, komiteler geliştirilmesinin, öğrenci gençliğin bağımsız inisiyatifinin büyütülmesinin gerektiğini, fakat bunun anti-kapitalist, anti-faşist bir hat üzerinde oturması, gençliğin komünist bir öncü ile buluşması ve uzlaşmaz bir anlayışı olması gerektiğini anlattı. İnsanlığın gelişimi için ayakbağı haline gelen kapitalizm içerisinde geleceği temsil eden gençliğin bir çıkış yolu olmadığını söyleyerek sunumunu bitirdi ve böylece panel sonlandırıldı.
Panel sonrasında soru-cevap ve kısa bir aranın ardından serbest kürsüye geçildi ve herkes serbest kürsüde sözünü söylemeye davet edildi.
Serbest kürsüde ilk sözü İşçi Temsilcileri Konseyi’nden (İTK) bir işçi aldı. İTK’yı tanıttı ve kapitalizm koşullarından bahsederek DÖB’ün her zaman işçi sınıfının mücadelesinde onun yanında yer aldığını anlattı. Ayrıca kadın cinayetlerinin politikliğini vurguladı. Devrimci öğrencilerin işçi sınıfıyla birlikte hareket etmesi gerektiğini ve Kürdistan’daki işçilerle bir araya gelmenin önemini anlattı.
Daha sonra etkinliğe katılan dost kurumlardan SGDF ve Dev-Güç üyeleri söz aldı.
SGDF birleşik bir biçimde cesaretle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayarak siper yoldaşlarını selamladı
Dev-Güç ise sokağın her zaman doğru adres olduğunu ve egemenlere korku salan gelişmelerin merkezi olduğunu belirterek faşizme karşı yükselen mücadelelerde gençliğin rolünden bahsetti. Devrimci gençliğin cesaret, doğru strateji ve taktikle birleşik mücadeleyi büyütmesi gerektiğini vurguladı.
Sonrasında ODTÜ’den bir DÖB’lü “Hayallerimizi değil Kapitalizmi Yıkalım” sloganı üzerinde durarak, hayallerimize ulaşmanın değilse de doğru hayaller kurmanın yolunun kapitalizmi yıkmaktan geçtiğini vurguladı. DÖB olarak bizzat içinde yer aldığı ODTÜ Kavaklık direnişi deneyimini, direnişin taleplerini ve uzlaşmaz bir anlayışla bugüne kadar devam ettiğini anlattı.
Sonra söz alan Bayramtepe’den bir genç işçi, Kürt halkının mücadelesini selamladı ve “Kadınsız devrim olmaz” sloganını vurguladı. Gençliğin bu mücadelesinde çıkarsız ve samimi bir şekilde yer aldıklarını bu yüzden başarılı olacaklarına inançlarının tam olduğunu anlattı. Ana dilde eğitimin önemine değindi ve Kürtçeyi özgürce konuşmanın ve kültürünü yaşatmanın ancak bir devrimle mümkün olduğunu söyledi.
Daha sonra Bayramtepe’den bir liseli etkinliğe katılan herkesi Kürtçe selamladı ve sözünü söyledi.
Bayramtepeli gençlerden sonra sözü Sultangazi’den meslek liseli bir genç faşistlerin baskı ve tehditleri sayesinde devrimcilerle tanıştığını, bu baskıların Cheleri, Denizleri yarattığını söyledi. Bu baskılar karşısında gençlerin korkularını aşmasını sağlamak ve liselerde örgütlenmek gerektiğini anlattı.
Etkinliğe Adana’dan katılan başka bir meslek liseli öğrenci ise staj kisvesi altında nasıl sömürüldüklerini, sağlık sigortasının karşılamadığı zararları anlattı. Meslek liselerindeki tüm bu sorunları aşmak için birlikte hareket etmenin zorunluluğunu anlattı.
Daha sonra sözü alan Çukurova üniversitesinden bir DÖB’lü bu yıl mezun olacağını, mezun olacak üniversitelerdeki geleceğe dair umutsuzluğu anlattı. Üniversitelerdeki bilimsel içerikten yoksun derslere karşı alternatifler üretilmesi gerektiğini vurguladı ve buna örnek olarak herkesin bölümündeki öğrencilerle kendi alanına dair okuma çalışmaları yapabileceğini, yalnızca tüketici değil üretici olmak gerektiğini, okul dışında alternatifler yaratmak gerektiğini anlattı.
Sonrasında sözü bir eğitim emekçisi aldı ve öğretmenleri eğitim emekçileri, kent yoksulları olarak tanımladı. Devrime reformlarla gidilemeyeceğini, sistemin sıçramalı çöküş içinde olduğunu anlattı. Anti AKP’ci değil anti-kapitalist olunması gerektiğini vurguladı. Dershanelerin kapatılması sonrasında da eğitimin özelleşmesi sürecini, eğitimin gericileşmesi ve ticarileşmesini anlattı.
Daha sonra Çukurova Üniversitesinden bir başka DÖB’lü, dünyanın her yerinde, sistemin hiçbir yaşam hakkı sunmamasından dolayı ayaklanmaların mevcut olduğunu söyledi ve sanat üzerine konuştu. Başkaldırı ve isyan müziği olan rapin politikliğinden bahsetti. Daha özgür bir sanat için daha özgür bir insan ve daha özgür bir insan için daha özgür bir sistem olması gerektiğini söyleyerek sözünü noktaladı.
Yine Çukurova Üniversitesi’nden başka bir DÖB’lü günümüzün en can yakıcı sorunlarından biri olan kadın sorunu üzerinde durdu. Kadınların ev içindeki sömürüsünden, lise ve üniversitelerde arkadaşı ve öğretmeni tarafından tacizle, tecavüzle, şiddetle karşı karşıya kalan kadınlardan ve bunların üzerinin nasıl kapatıldığından bahsetti. Kadın erkek mücadelesine sınıfsal bakmanın önemini anlattı ve tüm dünyada çıkan ayaklanmalardan örnek vererek kadının kurtuluşunun devrimde olduğunu söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Daha sonra İstanbul Zeytinburnu’ndan bir liseli etkinliği Kürtçe selamladı.
Sonra sözü alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden bir DÖB’lü hukuk üzerine bir konuşma yaptı. İhraç edilen ilerici demokrat hocalardan ve okullardaki dinci gerici akademik kadrolardan bahsetti. Derslerde bulutların üzerine çıkarılan hukuk sisteminin gerçek hayattaki karşılığının bambaşka olduğundan, hukukun egemen sınıfın çıkarlarını meşrulaştırma aracı olduğundan, yandaş hakim ve savcılardan, işkence ve katliamlardan bahsetti. Staj sömürüsünü anlattı. Hangi bölümde okursak okuyalım geleceğimizin garanti altından olmadığını anlattı. Üniversitelerde mücadelenin örgütlülüğünün önemini vurguladı. Bakırköy Hapishanesi’nde saldırıya uğrayan kadınlardan bahsederek zindanlardaki tutsakları özgürleştirmeden özgürleşmenin mümkün olmadığını söyledi.
Sonrasında İstanbul’dan bir stajyer avukat sözü alarak Erzurum’da geçen öğrencilik hayatındaki sorunları anlattı. İstanbul’a geldiğinde de sorunların bitmediğini, adliyedeki tacizleri, avukatların “Kadınlığını kullan, bilirkişiyi etkile” gibi söylemlerini anlattı. Kadın cinayetlerinin politikliğini vurguladı. Sorunu erkekte görerek bataklıkta sinek avlamaktan öteye gidilemeyeceğini anlattı. İstanbul Sözleşmesi 6284 sayılı kanunun uygulanmayışını anlattı. İdam cezası ve bu cezanın bir bir çözüm olmadığı üzerinde durdu. Yaşadığımız sorunların sınıf sorunu olduğunu algılayarak bataklıkta sinek avlamak yerine bataklığın kurutulabileceğini söyleyerek sözünü bitirdi.
Daha sonra bir İstanbul üniversitesi mezunu söz aldı ve işsiz olduğunu, kendisi gibi binlerce insan olduğunu anlattı. Gelişen iç savaşta burjuvazinin toplumun tüm yaşayan, nefes alan kesimine saldırmaktan başka şansı olmadığını anlattı. Sorunlardan çok çözümleri tartışmak gerektiğini vurguladı ve olayları politik algılamak, öncü ideolojiyi her yere götürmek gerektiğini anlattı. Tüm sorunlarımızı çözecek olanın devrim olduğunu ve devrimi yaşamın merkezine koymak gerektiğini, kapitalizm ve faşizmde çözüm olamayacağını anlattı.
Son olarak yine İstanbul’dan bir üniversiteli DÖB’lü söz aldı ve üniversitelere girişte yetenek sınavları ve mülakatlardaki sıkıntıları anlattı. Bizzat yaşadığı olaydan yola çıkarak ne kadar başarılı olursa olsun işin içine torpil girmeden mülakatların geçilemediğini anlattı.
Serbest kürsüden sonra farklı şehirlerden gelen öğrenciler hep birlikte müzik yaptı, şiir okudu ve etkinlik coşkuyla sonlandırıldı.