49 gün önce cezaevlerinde açlık grevi başladı. Politik tutsak Dimitris Kufondinas, 17 Kasım’ın beyni ve eylemcisi olarak 19 yıldır tutuklu. Devletle uzlaşmadan, fikirlerinden ödün vermeden “cezasını” çekiyor.

8 Ocak’ta sadece suyla başlayan grevin temel talebi, bizzat Kufondinas’ın kendisine özgü çıkarılan yasanın uygulanmasıdır. Ancak Miçotakis hükümeti bu özel olarak oluşturulmuş yasayı bile uygulamaya koymuyor; çünkü Kufondinas’ın ölümünü arzuluyor. Burada Miçotakis ailesinin Dimitris Kufondinas'ın mahkum edildiği 17 Kasım örgütünün eyleminde öldüğünü hatırlamalıyız. Yani bizzat başbakanın bir “kan davası” güttüğü kanısı yaygın.

Şubat ayının başından bu yana Yunanistan genelinde Dimitris Kufondinas’ın eylemine bir destek dalgası yükseldi. Ancak otoriter devlet baskısı hiçbir sesin duyulmasına izin vermiyor. Yürüyüşler başlamadan saldırıya uğruyor, bastırılıyor. Avukatlardan, sanatçılardan, sıradan yurttaşlardan toplanan binlerce imza görmezden geliyor. Kufondinas’ı destekleyen ve talebinin derhal uygulanmasını isteyen eylemler ve açıklamalar, konu Avrupa Konseyi’ne havale edilmiş olmasına rağmen, gündeme alınmıyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın sosyal medya hesaplarına gönderilen binlerce mesaj ve yorum, bu sosyal medya tekellerince dünden bu yana siliniyor, görünmez oluyor.

Açlık grevi yapan birinin ölümü Yunanistan'da bilinmeyen bir kavram. Böyle bir ölüm, ülkeyi insan haklarının ve insan hayatının değerinin yok sayıldığı ülkeler kategorisine sokacaktır. Bunun gibi bir şey, bu kadar bariz bir şekilde Yunan toplumunda yaygın değildir.

Kufondinas ölümün kıyısında. Atina’da yapılan protesto gösterilerinde 42 kişi gözaltına alındı. Selanik’te görkemli eylem yapan üniversite öğrencileri, hem üniversitelere polis sokulması kararına karşı çıktı, hem de Kufondinas’a destek oldu. Bu kritik aşamada eylemler yayılma potansiyeli taşıyor.

Yunan Devletinin İnsan Haklarının Korunması için bağımsız danışma organı olan Ulusal İnsan Hakları Komitesi (EEDA), 25 Şubat tarihinde yayımladığı bildiri ile Dimitris’in talebinin kabul edilmesini, hayatının korunmasını istedi: “EEDA, insan değerine saygı duymanın ve korumanın her hayırsever demokrasinin birincil yükümlülüğü olduğunu hatırlatır. İnsan yaşamının yüce değeri, her tutuklu için katı ve şeffaf hukuk kurallarına sıkı sıkıya uyulmasıyla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. ... Devletin, insan hakları savunuculuğunun en büyük iyiliği için, bu yükümlülüğün tutukluyu cezalandırmasına veya aşağılanmasına yol açmamasını sağlayan usul güvencelerine saygı göstererek yaşamın iyiliğini koruma yükümlülüğü vardır.”