D.Karabağ meselesinde sorunun görünen kısmının buz dağının yüzeydeki kısmı kadar olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.

Okur hatırlayacaktır, kendisi ortalıkta olmamasına rağmen, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında asıl rejisörün ABD ve diğer emperyalistler olduğuna hep işaret ettik.

Öte yandan Türkiye’nin emperyalist güçler tarafından görevlendirilmiş bir taşerondan başka bir şey olmadığını, “meydan okuma” cesaretini bu görevlendirmeden aldığına da...

Özel bilgi sahibi olduğumuzdan değil. Çağımızın temel çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisinin kendi çözümünü dayattığını, bunun sonucu insanlığın kapitalizmden komünizme sıçramalı geçiş çağına girdiğini tespit ettiğimizden dolayı bu sonuca vardık.

İnsanlığın girdiği bu “yeni evre”de dünya burjuvazisi, emperyalist-kapitalist sistemin çöküşünü durdurmak için dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarına, ezilen ulus halklarına ve yoksullara karşı bir dünya savaşı başlatmıştır.

2001’de “İkiz Kuleler”in bizzat ABD tarafından yıkıldığı ya da yıktırıldığı günü yeni “Dünya Savaşı”nın başlangıcı kabul etmek gerekir. O gün bu gündür, emekle sermaye güçleri arasında dünya çapında bir iç savaş sürüyor. İşte bu iç savaş, başta ABD ve NATO olmak üzere tüm emperyalistlerin askeri, ekonomik, diplomatik eylemlerine yön veren başlıca faktördür.

Suriye’de, Rojava’da, Irak’ta, Libya’da, D.Karabağ’da ve Yemen’de... kısacası Ortadoğu ve Afrika’nın pek çok bölgesinde askeri güçle boy gösteren Türkiye, bu amaç çerçevesinde, emperyalist güçler tarafından görevlendirilmiştir. Türkiye, görevlendirilmiş bir taşerondur.

D.Karabağ meselesinde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan yeni bilgi ve gerçekler hep buna işaret ediyor.

D.Karabağ meselesinde bugüne kadar dikkatler bu bölgeye yani Güney Kafkasya bölgesine hep Suriye’den getirilen dinci faşist çetelere, “paralı asker” tabir edilen kiralık katillere çekilmişti.

Rusya’da yayınlanan Kommersant gazetesi, gerçekte Suriye’den D.Karabağ’a Suriye’den getirilen çetelerin gerçek olgunun pek azını gösterdiğini ortaya koyan bir haber/yorum yayınladı.

Pakistan’ın kuzey batısında kusursuz bir “dinci faşist üretim ve ihracat merkezi” kuran Gulbettin Hikmetyar, makaleye göre, RTE’nin en önde gelen siyasi temsilcisi rolünde ve RTE’nin parçası olduğu “Müslüman Kardeşler” örgütüyle Pakistan’da üretilen dinci faşist kiralık katiller arasında bağlantıyı sağlayan kişidir.

Gazete, Türkiye-Azerbaycan-Pakistan ve Afgan Hizb-i İslami’nin başı Hikmetyar arasında bölgesel bir koalisyonun kurulduğunu yazıyor. Bu bilgiden kuşku duymak için bir neden yok. Türkiye sosyal medyasında dinci faşist tosuncukların yayınladıkları videolarda bir süredir ısrarla Pakistan’ı gündeme getirmeleri ancak bu “koalisyon” ilişkisi çerçevesinde anlamlandırılabilir.

Tam kurumsallaşmış, Pakistan’ın Peşaver kentindeki bu dinci faşist üretim ve ihracat çiftliğinin bir fiyat listesi olduğu anlaşılıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira, her ihraç malın belli bir fiyatı olması malın doğası gereğidir. İşte gazeteye göre geçtiğimiz günlerde bu çiftlikte yeni bir fiyat listesi askıya çıkarılmış. Bu, D.Karabağ’da Türkiye’nin çıkarları için savaşa gitmenin fiyat listesidir. Biliyoruz, Türkiye Suriye’den D.Karabağ’a taşıdığı kiralık katillere aylık iki bin dolar ve civarı bir fiyat belirlemişti. Ancak burada bizi ilgilendiren miktar değil, yöntemdir. Yöntem aynı.

Somut bilgi de veriliyor. 7 Ekim’de Türk yetkililer ile Hizb-i İslami’nin başı Gülbettin Hikmetyar arasında Afgan kiralık katillerin D.Karabağ’a nakli konusunda anlaştıkları iddia ediliyor. İnanmamak için bir neden yok.

Peki, ABD bu işin neresinde? ABD bu işin planlayıcısı ve koordinatörüdür. Bu basit olgu bizi bu sonuca ulaştırmaya yeter. Hizb-i İslam, Cemaati İslam, Taliban gibi örgütler gökten zembille inmedi. Bu dinci faşist örgütler, daha 80’li yıllarda Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak için, ABD-İngiliz emperyalistleri başta olmak üzere, Türkiye dahil bölge gericiliğinin öncülüğü ve finansörlüğünde kurulmuşlardı. Bu gerçek, dünyanın malumudur. Devrimlere karşı dinci faşist üretip beslemenin sonuç alıcılığı görülmüştü.

Sovyetler Birliği çekilip Taliban iktidarını kurduktan sonra Afganistan ve hemen yanı başındaki Pakistan’ın Peşaver ili yine ABD ve müttefiklerinin denetiminde dinci faşist üretim ve ihracat çiftliğine dönüştürüldü.

Bu köşede, Suriye’nin de buna dönüştürülmek istendiğine uzun süre önce işaret etmiştik. Suriye’nin tümüne güçleri yetmedi ama şimdilik en azından İdlib ve çevresini bu amaca uygun bir yer haline getirmiş bulunuyorlar. Hatırlayalım, Suriye ordusunun dinci faşist çetelere her ciddi ilerlemesi durumunda ABD-İngiliz-Fransız emperyalistleri Suriye’yi bombalayarak ilerlemeyi durdurmaya çalışmışlardı.

ABD ve diğer emperyalistlerin başta IŞİD olmak üzere dinci faşist çetelere karşı mücadele ettikleri koca bir yalandır.

Suriye’nin tümünü değil ama İdlib’i dinci faşist çete üretim ve ihracat çiftliğine çevirdiler ve şimdi, dünya emekçi halklarına karşı yeni bir karşı-devrim merkezi oluşturmak; bu bağlamda Rusya’yı G.Kafkasya tarafından da kuşatmak için D. Karabağ’ı hedef almış durumdalar.

Türkiye’nin bir görevi Kürdistan devrimini tasfiye etmek ise -ki burada da ABD öncülüğünde Irak, Türkiye ve G.Kürdistan Yönetimi arasında bir koalisyon kurulmuş bulunuyor- bir diğer görevi de Azerbaycan ve D.Karabağ’a dinci faşist kiralık katilleri yerleştirmektir.

Ancak başarı ihtimallerinin -yok değilse bile- oldukça zayıf olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü yine Kommersant’ın yazdığına göre; “bugün cihatçıların Afganistan, Pakistan ve diğer ülkelerden ‘Karabağ cihadına’ naklini organize edenler, hayatta kalan militanların daimi ikamet yerlerine gönderilmesini sağlayamazlarsa, Rusya bu işi kendi silahlı kuvvetleriyle yapmak zorunda kalacak.”

Biz bu gerçeğe, başka biçimde de olsa, daha önce şöyle işaret etmiştik:

Birincisi, geldikleri yere yani Türkiye üzerinden Suriye topraklarına geri taşınırlar; ikincisi, Rusya onları isteyebilir. Özellikle Kafkas kökenli çetelerin varlığını tespit ederse, ayağına kadar gelen bu fırsatı kaçırmak istemeyebilir. Üçüncüsü, bu çeteler Azerbaycan’da kalırlarsa Rusya, onları tek tek avlamaya başlar.”

Belki “tek tek” değil de toplu biçimde yok eder demek daha doğru olurdu. Biçimin nasıl olacağını bekleyip göreceğiz.