Savaş yangını kontrolden çıkmak üzere. Hayır, Ukrayna’dan bahsetmiyoruz. Genel olarak savaş yangınından, ve onu bir anda geniş bir bölgeye yaymaya aday Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarının yeniden başlamasından söz ediyoruz.
Dağlık Karabağ (Artsakh) savaşı Ermenistan’ın yenilgisi ile bitmişti. Rusya’nın arabuluculuğuyla bir anlaşma imzalanmış, hukuken Azerbaycan’a ait olan bölge, fiilen de Bakü yönetimine teslim edilmeye başlanmıştı. Emperyalistlerin adamı Paşinyan, olağanüstü zor bir duruma düşmüş olsa da, emperyalistlerin desteği ve hemen yanıbaşında yeni bir başağrısı istemeyen Rusya’nın ortalığı yatıştırma politikası sayesinde koltuğunu korudu. O tarihten sonra bir iki defa daha sınırda kısmi çatışmalar çıktı. Her defasında Rusya’nın araya girmesiyle yatıştırıldı.
Dün gece itibariyle başlayan çatışmalar ise daha öncekilerden farklı bir nitelik gösteriyor. Çatışmaların çapı, öncekilerle kıyaslanamayacak denli büyük. Öyle karşılıklı ateşle falan geçiştirilen türden değil. Azerbaycan SİHA’larla ve İsrail’den aldığı ağır silahlarla vuruyor. Ermenistan, yine ağır silahlarla karşılık veriyor. Her iki ülke savunma bakanlıklarından yapılan açıklamalarda karşı taraf provokasyonla suçlanıyor. Her iki ülke ordusundan da kayıplar var.
Gece Telegram kanallarına düşen haberlerde Moskova, taraflara saat 02.30’dan itibaren ateşkes ilan edilmesini önerdi, Azerbaycan öneriyi geri çevirdi. Gece boyu Azerbaycan saldırıları devam etti. Aynı şekilde gece boyunca TSK (S)İHA’ları Ermenistan-Türkiye sınırında yoğun devriye uçuşu yapıyordu.
Aynı kaynaklara göre, Azerbaycan, Rus Barış Güçleri’nin Ermenistan sınırındaki yerlerini terk etmelerini istedi ve “güvenliğinizi garanti edemeyiz” dedi. Rus güçler Azerbaycan’ın talebini geri çevirdi ve sınırdaki konumlarını korumaya devam ediyorlar.
İran, geçtiğimiz haftalarda özellikle Azerbaycan’dan kaynaklanacak sınır değişikliğinin kabul edilemez bulduğunu dile getirmişti. Gece başlayan çatışmaların ardından bir kez daha “Ermenistan-Azerbaycan sınırında bir değişiklik kabul edilemez” açıklaması yaptı.
Hepsi bu değil. Ermenistan Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre “Ermenistan Güvenlik Konseyi başkanı Paşinyan, Rusya’ya, BM Güvenlik Konseyi’ne ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne (KGAÖ) başvuruda bulundu.” Paşinyan, aynı zamanda KGAÖ dönem başkanı.
Ermenistan Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’u sınırdaki durum hakkında bilgilendirdi. Bu, KGAÖ 4. Madde talebinden önce izlenmesi gereken protokolün devreye alındığını gösteriyor. Bu maddeye göre imzacı ülkelerden birine yapılan saldırı KGAÖ ülkelerinin tümüne yapılmış sayılır. Yani bu madde devreye girerse, Azerbaycan ordusu, karşısında Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan güçlerini bulacak.
Çatışmaları kim başlattı, taraflardan hangisi doğruyu söylüyor, yahut söylediklerinin ne kadarı doğru, bilinmez. Taraflar birbirlerini karşılıklı olarak suçluyorlar. Örneğin bir tarafta, daha Temmuz ayında “Ermenistan Dağlık Karabağ’dan silahlı güçlerini çekmedi” diyen Aliyev, diğer tarafta “saldıran taraf Azarbeycan” diye iddia eden Paşinyan.
Kuşkusuz, devrimci komünist güçler, ikisi de emperyalistlerle içli dışlı olan bu tarafların söylemlerine bakarak ne politika belirler, ne de taraf tutar. Burada devrimci komünist tutum açısından önemli olan savaşı hangi sınıf ya da sınıfların yönettiğidir. Açık ki, her iki tarafta da savaşın yöneten sınıf proletarya değil. Her iki tarafta da savaşı yöneten sınıflar, emperyalistlerle, bölgenin gerici-faşist devletleriyle yakın ilişki kurmak isteyen ve kuran işbirlikçi burjuvalardır. Örneğin, çok uzun süredir Türkiye üzerinden “Rusya’yı yorma planı” uygulayan İngiliz emperyalizminin Türkiye üzerinden Azerbaycan'ı kışkırttığını biliniyor. İsrail, Azerbaycan'ı kışkırtmakla kalmıyor, Türkiye ile birlikte silahlandırıyor, istihbarat sağlıyor, ordusunu eğitiyor vb. Öte yandan, emperyalistlerin has adamı Paşinyan, KGAÖ’yü de işin içine çekecek ve tüm bölgeyi savaş alanına çevirecek bir sürecin tetikçisi olma görevini yerine getirmeye çalışıyor.
İki ülkenin emekçi sınıfları, yoksul halkları, hem kendi burjuvalarının politikalarından hem de bu işbirlikçi burjuvaları, onların hükümetlerini piyon olarak kullanan emperyalist devletlerin politikalarından dolayı uzun yıllardır büyük acılar çekiyorlar. Ama bu durum, iki ülke işçi sınıfının, yoksul halklarının kaçınılmaz kaderi değil. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin tarihi, iki ülke halklarının barış içinde, kardeşçe yaşamalarının mümkün olduğunu gösterdi. Burjuva sınıfların iktidarı ele geçirmeleri, halkların büyük acılara katlanmak zorunda kaldıkları savaşı da başlattı. Öyleyse savaşa son vermenin, barış içinde kardeşçe yaşamanın yolu da belli: İki ülkenin burjuva hükümetlerini yıkarak bir kez daha işçi sınıfının, emekçilerin sosyalist iktidarını kurmak. Emperyalistlerin ve Türkiye, İsrail gibi faşist-gerici devletlerin ellerini Ermenistan ve Azerbeycan'dan çekmenin yolu da burdan geçer.
Bütün bunlar bir yana, şimdilik kesin olan bir şey var. Çatışmalar bu defa gerçekten çok daha ciddi ve her an çevre ülkelere yayılma ihtimali büyüyor. Türkiye'nin, dolayısıyla İsrail-İngiliz ve ABD emperyalizminin işareti olmadan sinek bile uçurmaya cesaret edemeyecek olan Alivey'in bu meydan okuyuşu emperyalist devletlerin genel olarak, dünya çapındaki planlarından, özel olarak Ukrayna'da sürmekte olan savaşa ilişkin planlarından ayrı düşünülemez.
Bu köşede emperyalistlerin büyük bir yıkım savaşını başlatmak istediklerini, nedenleri ve kanıtlarıyla birlikte defalarca ele aldık. Bunun için yapmayacakları çılgınlık, girişmeyecekleri hunharca cinayet ve katliam yok.
Daha büyük bir yıkım savaşı, klasik anlamda bir dünya savaşı, emperyalist-kapitalist sistemin ufkunda belirdi. 2014 faşist Maydan darbesinden itibaren Ukrayna, bunun için hazırlandı. Rusya’nın ön alıcı hamlesiyle emperyalistlerin planları biraz karıştı. ABD emperyalizmi ardından Tayvan’ı ikinci bir Ukrayna’ya çevirme yolunu tuttu. Ve dün gece yarısı itibariyle bu iki kutbun orta yerinde, Azerbaycan-Ermenistan arasında çatışma patlak verdi.
Kuşkusuz kapitalist dünyada çatışma ve savaşlar hiç durmadı. Durmayacak da. Bu, işin abecesi. Savaş, emperyalist-kapitalist sistemin özüne içkindir.
Bu açıdan barış isteyen, kapitalizme karşı savaşmak, onu yıkmak zorundadır.