< İşçi Kadın Kurultayı Sonuçlandı

Makale Dizini

Emekçi Kadınlar -EKA'nın “Dünyaya Başkaldıran Kadınlar Buluşuyor” diyerek örgütlediği İşçi Kadın Kurultayı Petrol İş Sendikası Toplantı Salonunda başladı.

“Biz kadınlar ne istiyoruz? Bu soru bize hiç soruldu mu?” diyen kadınlar, bu zamana kadar hep kendileri yerine düşünüp kendileri adına kararlar aldıklarını söyleyerek; kendi sözlerini kendileri söyleyebilmek için bir araya geldiler.

Haftalar öncesinden başladı bu Kurultay hazırlığı. Mahallelerde, atölyelerde işçi kadınlara ulaşan EKA'lı kadınlar, kadınların durumlarını ortaya koyan anketler hazırladılar. İşçi ve emekçi kadınların durumları, çalışma koşulları ve örgütlülük düzeyini ortaya koyan anketlerle ulaşıldı kadınlara tek tek. Bu anket sonuçları analiz edilirken, Kurultay için de tek tek davet edildi kadınlar.

Her sektörden kadınlar davet edildi. Beyaz yakalı işçilerde merdiven altı atölyelerde çalışan kadınlar, fabrika işçilerinden işsizlikle boğuşan kadınlara kadar pek çok kadına ulaşıldı.

Özgürlük ve devrim mücadesinde yaşamını yitiren kadınlar için saygı duruşunda bulunuldu. EKA adına yapılan açılış konuşmasının ardından Kurultaya katılan kadınlar kendilerini tanıtmaya başladı. Amed'den, Antakya'dan, İzmir'den, Sarıgazi'den Gebze'den ve her yaştan, her meslekten kadın kendini tanıtmaya başladı. Ev işçileri, öğretmen, öğrenci, işçi, şair, emekli, işsiz...

Ve şair Ruhan Mavruk'un dizeleri okunduktan sonra işçi kadınların tebliğleri başladı.

 Ve Kadınlar ardı ardına sunumlarını yapmaya, çalıştığı sektörde ve yaşamlarında karşı karşıya oldukları sorunları anlatmaya başladılar.

 

İnci Şahin 30 yıldır tekstil sektöründe çalışan, bilinçli, Devrimci İşçi Komiteleri'nden bir işçi olduğunu anlattı. Özellikle son kriz dönemlerinde bütün patronların işçi aranıyor ilanları verdiğini, işçileri birkaç gün çalıştırdıktan sonra “şu an iş yok iş olursa çağırırız sizi” diyerek işten attığını ve bu şekilde yeni işçiler aldığını; bu yolla işçilere ücret ödemeden üretim yaptırdığını anlattı. Ancak işçilerin işsiz ve parasız kalmaya devam ettiğini söyledi.

Gazi Mahallesi'nden Aygül Turan ayakkabı imalat fabrikasında çalıştığını, sürekli ustalar tarafından hakaretle karşılaştıklarını söyledi.

Sarıgazi'den Nermin Akkılıç 15 yaşında evlenmiş bir ev işçisi olduğunu, kadınların susmaması ve bir araya gelerek örgütlenmesi gerektiğini söyledi.

Temizlik işçisi Gamze Erarslan yaşadığı sıkıntıları anlattı. Yaptığı işten mutlu olmadığını, hakkını atamaya kalktığında bir daha işe çağrılmadığını söyleyerek “ben de sigortalı bir işim olsun isterim” dedi.

Sağlık emekçisi Rabia Can, 37 yaşında olduğunu, pek çok iş kolunda çalıştığını anlattı. Türkçeyi ancak ilkokula başladığında duyduğunu, anadili olmadığı için adapte olamadığını ve okuyamadığını anlattı.


Ve 8 Mart günü eylemelrini kısmi kazanımla sonlandıran Flormar işçisi kadınlar aldı kürsüyü. 10 aydır eylemde olduklarını ve bu süreçte çok şey öğrendiklerini anlattı Sultan, Ayşe, Fatma arka arkaya söz aldı. Ocak 2018'de örgütlenmeye başladıkları Flormar'da Mayıs ayından itibaren işten atmaların başladığını anlattılar. “sömürüldüğümüzü direnişe başlayınca farkettik”, “önce erkek işçileri attılar, biz kadınlar pısırığız susarız sandılar, örgütlenmeye devam edince bizi de attılar”, “Bu direniş bize bir okul oldu, hayat okulu oldu, bir aile kazandık”, “erkekler bizden daha fazla ücret alıyordu, onlar ev geçindiriyor deniliyordu”, “297 gün sürdü, istediğimiz gibi olmasa da, biz kazandık”, “bu 297 günde yaz sıcağında, o sıcak ramazanda, sonbahar yağmurunda, kış soğuğunda sobamız yasaklansa da evden battaniye getirerek direnişi sürdürdük” dediler.

25 yaşındaki set işçisi İpek, lise ve üniversitede part time çalışırken sömürüyle tanıştığını ve setlerde bu sömürünün çok yoğun olduğunu anlattı. Uzun çalışma saatleri ve hiyerarşinin yarattığı sorunları anlatarak, “koşullar ne olursa olsun yaşamayı istediğimiz dünya için uğraşmalıyız” dedi.

Deri Teks Sendikası Avrupa yakası şubesinin gönderdiği mesaj okundu. Ve Emed'in bir köyünde ücretli öğretmen olan Zuhal sözü aldı. “Devlet sizi atamamışsa öğretmen saymıyor sizi kimse” dedi ve çalıştıkları gün kadar ücret aldıklarını, sigortalarının her ay yarım yattığını, hem ücretli hem de kadın öğretmen olduğu için ne Milli Eğitim'de, ne köyde hiç önemsenmediğini; kadrolu olmadığı için sendikaları bile olmadığını anlattı.

Kıbrıs'tan gelen bir mesaj okundu ve kadın özgürleşmeden erkeğin, erkek özgürleşmeden kadının özgürleşemeyeceği söylendi ve “çözüm devrimde” denildi.

İzmir'den iki dansçı kadın, Serpil ve Hilal geldi kürsüye. Serpil kimyager Hilal de hemşire olduğunu söylerken, hobi olarak başlayan bu dansın yaşamlarının onları özgürleştiren bir parçası olduğunu anlattılar. Serpil “Ben dansla varım, kendi mesleklerimizn yanı sıra dans eğitmenliği yaptık, sonunda da dans okulu açtık” derken, Hilal de “biz dans etmek istiyorduk ama ortam yoktu. Sistemin dansa ve danseden kadına bakışı malum. Biz de okul açtık” dedi.

Adana'dan sağlık emekçisi Nilay ise eylemdeki kadın işçilerle birlikte açlık grevindeki Leyla Güven'i selamladı. Her an işlerini kaybetmekten korktuklarını, çok sayıda işi az kişiyle yapmaya çalıştıklarını anlattı. Fabrikalara sağlık denetimlerine gittiğini, uzun yol koşıllarında 12 saat çalıştığını, hastanelerde ise meslektaşlarının uzun çalışma ve nöbet saatlerinden şikayetçi olduklarını aktardı.

Çukurova'da diğer sektörlerde çalışan işçi kadınların sorunlarını da aktaran Nilay çocuk istismarına, mesleğini yapamamaya, işsiz kadınlara evlilik baskısına, daha az maaş almalarına, işten atmalara, göçmen işçilerle tehdit edilmelerine, sigortasız çalıştırılmaya, ev içi şiddete, zorlu iş koşullarına değindi. Ve bu kadınların taleplerini sıraladı:

-Ücretsiz kreşler

-Emeklilik yaşının düşürülmesi ve maaşların yükseltilmesi,

-Doğum izninin uzatılması,

-Çalışma saatlerinin düşürülmesi. Ve bunlarıns başarılabilmesi için kadınalrın kendi örgütlenmelerini sağlamaları gerektiğini söyledi.

Malatya'dan gelen Meral Şimşek de kendisini edebiyat emekçisi olarak tanıttı ve “kadın-kürt-komünist iseniz daha fazla baskı yaşıyorsunuz” dedi. İlk başta kadınlarda varolan eril zihniyetin yıkılması gerektiğini söyleyerek bir şiirini okudu.


İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci Delal söz alarak üniversite öğrencisi kadınların yaşadıkları sıkıntıları paylaştı. Okulda kadın oldukları için ezildiklerini, burjuvazinin de sömürü için kendilerini ezdiğini, bu mücadelenin kadın ve emek sömürüsü açısından bir bütün olduğunu görmek gerektiğini söyledi.

Kentsel dönüşüme karşı, evlerinin mahallelerinin yıkılmaması için Bayramtepe'de örgütlenen BAKODER adına Beyhan gelerek yıkımlara karşı nasıl örgütlendiklerini anlattı ve kentsel dönüşümün burjuvazinin kenti yeniden paylaşması olarak tanımladı, bu yıkımlardan en büyük payı kadın ve çocukların aldığını söyledi. Şu andaki sistemin kadını eve kapatarak, sosyal yardımlarla muhtaç kadın yaratmaya çalıştığını söyledi.

Bir aradan sonra Akademisyen Sibel Özbudun kürsüye gelerek “İsyancı bahar”ı selamladı, 8 Mart'ı selamladı. 19. yüzyılda kadın işçilerin çalıştığı fabrikalarda, grevlerde öncü rolü üstlendiğini anlattı, örnekler verdi. Maden işçilerinin annesi Mother John'u anlattı, selamladı. Rusya'da ve tarihte grevlere, devrimlere öncülük eden kadınları anlatarak Tekel, Gezi, Novamed, Flormar'da en öndeki kadınları örnek verdi. Kürt kadınının ise hem şehirde hem kırda mücadele ederek başarılı olduklarını söyleyerek bir Alman polisinin “önce kadınları vurun” sözünü örnek vererek “Kadınlar dişleri ve tırnakları ile kazandıklarını geri vermeyecekler” dedi.

40 kişinin çalıştığı fabrikada 4 kadın işçiden biri olan Güldeste, mücadele arkadaşlarını yani erkek işçileri selamladı, uzun zamandır onları bir etkinlikte görmediğini söyledi. “En basit hakkımız için bile saraya karşı mücadele etmeliyiz” dedi.

Yeni Demokrat Kadın da bir mesaj göndererek kurultaya katılan işçi kadınalrı selamladı, “Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz” dedi.

20 senelik tekstil işçisi Dilek ise uzun mesailer, hijyenik olmayan çalışma koşulları vb sorunların tüm tekstil işçileri ile ortak olduğunu söyledi. Sendikada örgütlenmeye başlayınca işten atıldığına örnek veriyor ve kadın-erkek işçilerin birlikte mücadele etmesi gerektiğine değiniyor. Sorunların AKP iktidarı gelmeden önce de olduğunu, onlar gittikten sonra da sömürü düzeninin devam edeceğini söyleyerek “kadınlar olarak örgütlenmeli, mücadele etmeliyiz. Şalteri indirebilirsek bir adım atmış oluruz” diyerek taleplerini sıraladı:

-Eşit işe eşit ücret,

-Günde 7 saat haftalık 35 saat işgünü, ev işi ve yaşlı-çocuk bakımının toplumsallaşması.

Sağlık işçisi Sedef de maaşların düşüklüğünden dolayı önce arkadaşlarıyla birlikte patronlarla konuştuklarını ancak sonuç alamadıklarını, bunun üzerine iş bıraktıklarını ve hemen kazandıklarını örnek verdi.

“Esnafım” diyen Duygu gençliğinden beri önce babasının sonra da kardeşinin dükkanında çalıştığını söyleyerek işin hem patronu hem işçisi olduğunu anlattı. Her işi yapsa da karşılığını alamadığını, tüm kazancın vergilere gittiğini söyledi.

Adana'dan gelen Aysel ise 9 çocuklu ailenin en küçüğü olduğunu, çalıştığı işyerlerini ve uğradığı haksızlıkları anlattı. 50 yaşına gelip çocuklarını büyüttüğünde üniversite öğrencisi olduğunu ve çocuklarıyla birlikte okuduklarını anlattı, “inandığınız şeylerden vazgeçmeyin, biz kadınlar çok güçlüyüz” dedi.


Annelerimiz de salondaydı. Sakine Sürücü ve Güler Aktaş annelerimiz geldiler kürsüye. Güler anne bir işçi ve bir anne olduğunu, annelerin çocuklarının daima yanında olması gerektiğini, dünyanın bir ucunda aç yatan sömürülen bir çocuk varsa sanımızın yanacağını, kadınların çok güçlü olduğunu söyledi. Çocukları zindanda olan Sakine ana önce tecridi kırmak için açlık grevinde olan Leyla Güven'i selamladı, “güzel günler göreceğiz” dedi. Anneler “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük” ve “Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak” sloganlarıyla uğurlandı.

Avukat Aysun ise işçi avukatlığı anlattı. İşçi avukatlığın, serbest çalışan bir avukatın yanında ücret karşılığı çalışmak olduğunu, ancak bunun yasal mevzuatı olmadığı için işçi sayılmadıklarını anlattı. Baro'da bunun bağlı avukat ya da sgk'lı avukat denilerek varolan sömürünün gizlenmeye çalışıldığını söyledi. Sorunlarının bir fabrika işçisiyle aynı olduğunu uzun çalışma saatleri, düşük ücret vb ancak işçi sayılmadıkları için sendikaları olmadığını ve haklarını arayamadıklarını anlattı. Sorunlarının çözümünü nerede aramaları gerektiğini sordu ve “baroda mı, bunun olmayacağı çok açık, çözüm ücretli sermaye düzeninin yıkımı olmalıdır. Zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok” dedi.

Türkiye'de Serbest Bölgelerde yapılan ilk büyük kadın grevi Novamed işçileri de kurultaya davet edilmek istenmişti. Ancak örgütlü oldukları Petrol İş Sendikası dahil hiç bir yolla onlara ulaşamadıklarını anlatan Songül, temas kurabildikleri bir işçiden gelen mesajı okudu. Dünyalarını değiştiren, bir döneme damgasını vuran kadınların, Tekel, Novamed işçileri gibi, grevleri, eylemleri sona erince günlük yaşamları içinde kaybolduklarını söyleyerek, bu kadınların elde ettkleri deneyimleri paylaşmaları, kadınları olarak örgütlenmeleri gerektiğini, popstar yarışmacıları gibi bir anda parlayıp sönmemeleri gerektiğini söyledi. Yaşamı işçilik ve mücadele ile geçmiş bir kadını, Zehra Kosava'yı örnek veren Songül, 95 yaşında ölmeden önce ona “sosyalizm bir düş müydü?” denildiğinde “Ben varım, ben var oldukça sosyalizm de var” dediğini anımsatarak onu selamladı. Novamed işçilerinin de ilk 3 yıl çalışma koşullarının çok iyi olduğunu, sözleşmeleri bitince şartlarının daha zorlaştığını ama bu defa baş kaldıramamaları için her tür tedbirin alınmış olduğunu aktardı.

Makro Market işçilerinden Gülden, çalıştıkları market konkordato ilan edince işsiz kaldıklarını, haklarını alabilmek için haftada üç gün eylemlere başladıklarını anlattı ve 6 ayın sonunda sadece eyleme katılan işçilerin haklarını alabildiklerini söyledi, “Biz birlikte güzeliz, birlikte güçlüyüz” dedi.

Ev işçileri sendikası Evidsen'den Arzu, 34 sene boyunca temizlik işçisi olarak çalıştığını ve koşullarını anlattı. Tekel işçisi bir babanın 11 çocuğundan biri olduğu için okuyamadığını söyledi. Çalıştığı yerlerde sigorta yapılmasını isteyince işsiz kaldığını, son patronunu da iş mahkemesine verdiğini, 34 yıllık çalışma yahatı boyunca sadece 8 aydır sigortasının olduğunu söyledi, düşük ücretler, sağlık sigortası vb olmadan çalıştıklarını anlattı.

Kadın Kadına Mülteci Mutfağı gönüllülerinden Bengisu, yoksul mülteci kadınlarla dayanışmak için bir araya geldiklerini anlattı. Genelde çocuklarla çalışabildiklerini, kadınların evlere kapanmış olduğunu, kız çocuklarının okula gidemediğini ve toplumda yer etmiş olan “devletin her tür imkanına sahip oldukları” söylentisinin gerçek olmadığını, tanıştıkları tüm kadınların yoksulluk içinde yaşadıklarını; sağlık sisteminden faydalanamadan, çok düşük ücretlerle çalıştırılıp yakacakları bile olmayan çok kötü gecekondularda yaşadıklarını anlattı.

Verilen arada canlı müzik eşliğinde halaylar çekildi, Bakoder'de tiyatro çalışması yapan gençlerden kadınların ezilmesi üzerine kısa bir oyun izlendi. Bir matbaa işçisi olan Leyla'nın küçük kızı Arin, annesi için yazdığı bir şiiri okudu.

İSİGM (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) gönüllüsü Saniye, İSİG'in ne olduğunu anlattı, yaşananların iş kazası değil katliam ve iş cinayeti olduğunu, çünkü önlenebilir olduğunu söyledi. Erkek işçilerde iş cinayetlerinde çoğunluğun inşaat sektöründe olduğunu, kadınlarda ise kayıt dışı alanlarda, servislerde ve yollarda olduğunu anlattı. Mesleki hastalıklara da değinen Saniye, bunlar için örgütlenmek gerektiğini vurguladı.


Ücretli çalışan bir mimar olan Sena da, Ücretli Çalışan ve İşsiz Mimarlar Forumu'nun tebliğini sundu. Forum'da çoğunluğun kadın olduğuna, iş güvenliği olmadan, erkek egemen şantiyelerdeki ağır koşullarda çalıştıklarına, iş ilanlarındaki cinsiyetçi yorumlara değindi.

Diyarbakır Bağlar'dan gelen Türkan kız çocuğu olduğu için okutulmadığını, ama büyüdüğünde bütün kızkardeşlerini okuttuğunu söyledi. Erkeklerin boyunduruğu altındaki bir yerden kalkıp buraya gelebilecek kadar güçlü bür kadın olduğunu söyleyen Türkan, çocuklarının kendisine destek olduğunu ve okuma yazma öğrendiğini, zaman içinde kendi okuyacağı kitapları kendisinin seçmeye başladığını, şimdi de kendi kitabını yazabilmek için notlar hazırladığını söyledi. “Kitabımın ismi de hazır: 30 yıl ve ben!”

Matbaa çalışanı olan Selvi, matbaa koşullarını ve daha kısa süre önce tanık olduğu bir olayı anlattı. Aldıkları bir işi iki kadın tek başlarına bitiremeyeceklerini anladıklarında gündelikçi bir işçi tutmak istediklerini, bu defa gelenin siyahi bir kadın işçi olduğunu söyledi. Türkçe bilmeyen kadınla internet aracılığıyla anlaştıklarını, ücretinden kesileceği kaygısıyla öğle yemeği bile istemediğini ve gündelikçi çalışan türk işçilerle yarı yarıya ücret aldıklarını öğrendiğini anlattı.

Küçük Irmak'ın da bir şiir okumasının ardından DÖB'lü kadınlar adına tebliğ okundu. Türkiye'nin farklı yerlerindeki üniversiteler ve liselerden gelen genç kadınlar olduklarını, işçi ve emekçi yoksul ailelerin çocukları oldukları için geçim sıkıntısı yaşadıklarını, çoğu öğrencinin part time işler yaptığını, mezun olduklarında ise iş bulma konusunda hiç umutlu olmadıklarını söylediler. Kadın öğrenciler, işçi ve emekçi kadınların seslerini kampüslere taşıyacaklarını da vurguladılar.

BAKODER'de tiyatro çalışmaları yapan lise öğrencisi Ekin de, okullarında 8 Mart için pano hazırladıklarını, ancak kendi hazırladığı yazının içinde “Emekçi Kadınlar Günü” geçtiği için izin verilmediğini anlattı ve panoya asılmayan yazısını okudu. Ardından, dernekten 18 yaşındaki bir erkek öğrencinin, “erkeklerin kadınlara neden şiddet uyguladığı”na ilişkin yazdığı yazısını okudu. Erkeklere kurultaya katılsalar da kürsüye çıkma hakkı verilmemişti.

8 Mart günü Taksim'de polisin saldırısı ile eli sakatlanmış olan, hukuk öğrencisi Esra da hukuk öğrencilerinin avukat olana kadar yaşadıklarını anlattı. 4 yıllık bir üniversite eğitiminin ardından 6 ay adliyede 6 ay da bürosu olan bir avukatın yanında staj yapmak zorunda olan avukatların, staj boyunca hiçbir ücret alamadıklarını, çok ağır koşullarda çalıştırıldıklarını, gelir getiren bir işte çalışmaları da yasak olduğu için geçinebilmek için kredi almak zorunda olduklarını, mesleğe borçlu başladıklarını anlattı. Ruhsat alabilmek için güvenlik soruşturması gerektiğini, ruhsatlarını alabilirlerse bir avukatın yanıdna iş bulabileceklerini, Ve avukatların kendi haklarını bile arayamadıklarını söyledi.

KHK ile ihraç olan bir mimar olan Gül de tebliğ göndererek kurultaya katılanları selamladı. Küçük Sibel bir şiir okudu ve “eyLenin çocuklar” dedi.

Avukat Ebru söz alarak işçi haklarını anlatması gerektiğini, ancak mevcut koşullarda çok farklı işçi mevzuatları olduğu için hakların sadece kağıt üzerinde olduğunu, gerçekte uygulanamadığını belirtti ve “elde ettiğinzi hakları hukuk mücadelesi içine hapsetmeyin” dedi işçi kadınlara.

KHK ile ihraç edilen, Amed'den gelen sağlık emekçisi Pınar da bir sabah KHK ile işsiz kaldığını öğrendiğini, sendikaların da bu ihraçlara hazırlıksız yakalandığını, pek çok emekçinin o süreçte intihar ettiğini anlattı, “Neyse ki benim tutunacak dalım, mücadelem vardı. Vardık Varız Var olacağız” dedi.

İzmir'den Emekçi Kadınlar adına gelen Ülkü, Sibaş işçilerinin selamlarını getirdi. Gelmeyi çok istediklerini ancak sendikanın gelmelerine onay vermemesi üzerine burada olamadıklarını aktardı. İzmir EKA, kurultay öncesi sanayi, tarım ve beyaz yakalı kadın işçilerie geniş kapsamlı bir anket çalışması yaptıklarını anlattı ve bu anket sonuçlarını değerlendirdi.

İstanbul EKA adına yapılan konuşmada da işçi ve emekçi kadınlarla yapılan anket sonuçları değerlendirildi, kadınların sorunları analiz edildi.

Emekçi Kadınlar'dan Fatma, Kurultay Sonuç Bildirgesi'ni okudu. Saatler ilerlemiş, pek çok kadın Kurultayın sonunu beklemeden ayrılmak zorunda kalmıştı. Kurultay, tüm kadınların birlikte fotoğraf çektirmesi ile sona erdi.