Diğer sektörler de var mesela hastanelerde örneğin, Dev Sağlık-İş’teydi arkadaşlar. Ama hizmet işi yaptıklarından o sendikadan çıkarıldılar. Siz Sağlık iş kolunda değilsiniz, hizmet iş kolundasınız dendi ve bitti mesela. Dev Sağlık-İş’in yine DİSK’le çalışması vardı, böyle bir şey yaşadı mesela. Sizde nasıl ayrılıyor?
Bizde iki yönlü ayrılıyor. Birincisi inşaat bittikten sonra eğer vasıflı bir işçi değilse ve biz bu arkadaşı üye yapmışsak, işten çıktıktan sonra boşta kalmamak için başka bir iş kolunda işe başlayabiliyor. Sürekli devam eden bir iş olmadığı için inşaat. Şantiye bitince hemen bir şantiye bulamamışsa, geçici olarak markette çalışıyor, temizlikçilik yapıyor, çaycılık yapıyor falan. İş kolundan düşüyor direk. Ya da sizin bahsettiğiniz gibi şöyle oluyor. Adam hafriyat şirketinde çalışıyor, bir inşaat firmasına bağlı, ama aynı zamanda nakliye işi yaptığı için şimdi nakliyeye mi giriyor, bu inşaat işi yaptığı için inşaata mı giriyor. Patronlarda iş kolu tespiti denilen sıkıntılı bir durum var. Mesela siz örgütlüyorsanız, diyor ki, aslında işin getir götür, benimki nakliyeye giriyor diyor. Nakliyatı örgütlüyoruz, diyor ki ben inşaat işi yapıyorum diyor, iş kolu tespiti istiyor. Bu tarz sıkıntılar yaşıyoruz.
Bir şirket başlıyor, örnek veriyorum inşaat, turizm, gıda, otomotiv, elektronik ltd. şti diyor. Hangisinden girerseniz, adam diyor ki ben ötekindenim. Şimdi böyle bir karışık durum var. İnşaat birçok şeyle bağlantılı bir sektör. Elektrik de var, yolu da var, dekorasyonu da var, boya badanası da var. Alanı çok geniş. Ha diğer yönüyle kendi iş kollarına bağlı. Bu bizim için de ayrı bir sıkıntı.
İnşaat iş kolundaki örgütlenme sorunlarına nasıl yaklaşmak gerekiyor,ya da örgütlenme sorununu nasıl çözmek gerekiyor? Sorunların çözümü için nasıl bir yönelim gerekiyor? Biraz parçalı da bir çalışma sistemi. Çok fazla vakit de ayırmak mümkün değil, bir arada kalmak da mümkün değil. Dev Yapı İş buna nasıl bakıyor, nasıl bir şey düşünüyor; bu konuda izlediği bir yöntem, hedeflediği bir şey, belirlediği bir yöntem var mı?
Biz biraz yerelden genele bir çalışma ön görüyoruz. Gücümüz de biraz kısıtlı. Sahada çalışma yapan arkadaşların da hepsinin işçi olmasından kaynaklı, kendi bulundukları şantiyelerden genele yayılan bir çalışma öngörüyoruz. Şantiyelerin içinden direk. Bunun örneğini İsmet Demir’de görüyoruz. Şantiyelere girmediğiniz sürece, işçilerle bir dostluk bir yakınlaşma sağlamadığınız sürece, onları hiçbir örgütlülüğe, ne sendika ne de oradaki sıkıntılar üzerinden başka tür örgütlenmeye, çekemiyorsunuz. Herhangi bir dernek vs. hiçbirisi böyle yapamıyor. Ancak şantiyelerdeki arkadaşlarla, fiili meşru örgütlenme tarzı mücadele yöntemleri üzerinden anlatıp onlara var olan sıkıntılarını hatırlatıp bunların çıkış yolunun örgütlü mücadeleden geçtiği üzerine, sendikanın bir araç olduğunu anlatarak arkadaşları ikna etmeye çalışıyoruz. Yöntemimiz biraz bu şekilde.
Dediğim gibi bunun geçmiş örnekleri, İsmet Demir’de var. İsmet Demir bulunduğu dönemde, sürekli şantiyelerde yatıp kalkan, işçi koğuşlarında yatıp kalkan, işçilerle iç içe bir diyalog kuran, oralarda örgütlenme çıkaran, eylem örgütleyen inşaat işçisiydi. Çalışmanızı ve yaşamınızı oranın üzerinden örmeniz gerekiyor. Dışarıdan bir soruna müdahale edemiyorsunuz, çok eklektik kalıyor. Bir problem yaşandığı zaman biz sendika olarak buna müdahale etmeye çalışıyoruz, ama orada bir üyemiz yoksa çok eklektik kalıyoruz. Geçici bir ilişkimiz oluyor, o da kalıcılaşmaya zaman içinde dönüşüyor ya da dönüşmüyor. Bu yüzden şantiyelerin içerisinden örgütlenme yapıyoruz. Komite konsey örgütleme şeklinde değil de o şantiyeye giriyorsun. Bir çalışma yapıyorsunuz. Sayınız belli bir miktara çıktı. 50’ye çıktı 100'e çıktı. Bunların arasından öne çıkan ustabaşı ya da doğal öncü dediğimiz arkadaşlar üzerinden sistemi kuruyoruz. Bu arkadaşlarda şantiyede yaşanan sorunlar nelerdir, ne yapmak lazım, bir arkadaşımızı daha nasıl katarız etkinlik olur, başka çalışmalar olur. Nasıl katabiliriz bunlar üzerinden gidiyor, daha çok fiili bir gidişat var.
Bugün oturup örgütlenme veya sendikal çalışma konuştuğunuz arkadaşı yarın şantiyede bulamayabiliyorsunuz. Muazzam derecede geniş bir iş kolundan bahsediyoruz. Bugün oturuyorsunuz, dediğim gibi beş tane işçiyle konuşuyorsunuz. Yarın o beş işçiden üçünü bir anda işten çıkmış bulabiliyorsunuz. İşverenle bir problem yaşıyor, iş bitiyor. Memleketinde bir sorun oluyor memleketine gidiyor vb.. Fabrika gibi değil, daha çok da gurbetçi işçilerden oluştuğu için, her an her şey olabiliyor. Bir bakıyorsunuz şantiyede hiçbir sıkıntı yok. İşçiler çalışıyor, gidiyor geliyor. Bir bakıyorsun aynı şantiyede işçiler iş bırakma eylemi yapmışlar. Bu çoğunlukla ya ücretlerin ödenmemesinden ya da yemeklerden oluyor. Bir anda ortaya çıkmasının sebebi, bardağı taşıran son damla oluyor.
Mesela gidiyorsunuz sabah, öğle, akşam yemek yiyorsunuz şantiyede, özellikle orda kalan arkadaşlar. Evinden gelenler sadece öğle yemeğini yiyorlar orada. Ama sabah kahvaltısını orda yapan, öğle yemeğini orda yapan, akşam yemeğini orda yiyen işçiler, bir zaman sonra çıkan yemeklere artık isyan ediyorlar. Ve yemeğe çıkmama kararı alıyorlar o anda. Yani çıkıyor yemeğe bakıyor, örnek veriyorum yine mi patates diyor ya da yine mi şu yemek, yenecek yemekler değil veyahut. Kurt çıkıyor ya da herhangi bir şey çıkabiliyor yemekte. Birçok şey olabiliyor. Ya da zehirleniyorlar. Yeter artık diyorlar ve o anki refleksleriyle, öfkeleriyle yemeğe çıkmama kararı alıyorlar. Ya da işte ücretleri düzenli ödeniyor hiçbir sıkıntı yok, çalışıyorlar. Belirli bir dönem aksama oluyor. Artık bir noktaya gelindiği zaman ekonomik olarak zorlandıkları için son raddeye geliyorlar ve diyorlar ki yarın maaşı almazsak, para hesabımıza yatmazsa işe başlamayacağız diyorlar; o anlık bir tepki. Bir bakıyorsun bütün işçiler ertesi gün işe çıkmamayı konuşuyor. Oturup bir anda onu örgütlemeniz gerekiyor. Mücadele etmeniz gerekiyor. O anda orda olursanız ve işçiler sizi tanıyorlarsa bu sizin için bir avantaj. Büyük ihtimal çözülüyor veya o örgütlülükte belirleyici bir rolünüz olabiliyor sendika olarak. Ama o şantiyede hiç üyeniz veya çalışmanız yoksa - çünkü çok fazla şantiye var- işçiler tanıyorlar sendikaları üç tane sendika var zaten mücadeleci. Bu sendikalarla bir şekilde irtibatları var ama içerde çalışma yapmamışsınız daha önce, bir sıkıntı patlak verince gidiyorsunuz. Ya o adam alo diyor ya da siz o zaman gittiğinizde biraz dışında kalıyorsunuz olayın. Çok fazla içinde kalamıyorsunuz maalesef.
Sermaye cephesi, "bunlar niye geldi?" diye yansıtıyor.
Bir de öyle bir sıkıntı var tabi. Üyeniz olmadığı için çok fazla resmi kanaldan müdahale de edemiyorsunuz. Arkadaşlar ancak şunları yapabiliriz, bunları yapabiliriz, şu tarz fiili meşru mücadele yöntemlerini deneyebiliriz gibi konuşabiliyorsunuz. Yani bu tarz yerlere sonradan gittiğinizde, bu biraz eklektik kalıyor. Örgütsüzlüğün en büyük sıkıntısını aslında bizler çekiyoruz. Arkadaşlar duygusal olarak bazı tepkiler veriyorlar ama işte kendini yakan, binaların üzerine çıkan arkadaşlar var; kule vinçlerin üstüne çıkan arkadaşlar var. Bu bizim şantiyelerdeki örgütlülüğü arttırmamız gerektiğini gösteriyor; çünkü sıkıntı çok fazla var. Biz her yere yetişemiyoruz. Gücümüz biraz kısıtlı. Bundan kaynaklı, bu tarz sıkıntıları yaşıyoruz.
Biz o arkadaşlarla sürekli irtibat halindeyiz, sürekli görüşüyoruz, ama o anlık öfkeyle, refleks olarak bizi aramak yerine çıkıp kendini feda etmeyi daha etkili görüyor. Daha çabuk sonuç alındığını düşünüyor. Çünkü toplum vicdanına yansıyan bir eylem yaptığı için, daha çabuk sonuç alınıyor. Şirket hemen o işi çözme diyaloguna giriyor. Küçük küçük gruplar, kişiler halinde yapıldığı için sorunları kısa zamanda çözülüyor. Bundan kaynaklı, arkadaşlarda bu yola sıkça başvuruyorlar.
Daha sonrasında gittiğimiz görüştüğümüz zaman arkadaşlara söylüyoruz. Bu tarz yöntemlere başvurmayın. Sendikal örgütlülük ile de bu işler çözülebilir. Birlikte hareket ederek de bu sorunları çözebiliriz. Bazen, bazı arkadaşlar bu tarz refleksler verebiliyorlar; çok doğal karşılıyoruz. Çünkü her insanın bir dayanma, kırılma derecesi vardır. Bu tarz şeylerle karşılaşabiliyoruz. Bu da bize şunu gösteriyor. Daha fazla örgütlenmeli, daha fazla çalışma yapmalıyız. Şantiyelerde daha yoğun aktivitelerde bulunmalıyız. Yaşananlar bunları yüzümüze vuruyor açıkçası.
Genel örgütlülük açısından nasıl bir değerlendirmede bulunabiliriz. Sürekli örgütlülük üzerinde baskı var; ama yaşadığımız da bir kriz var. İşçileri sürekli ekonomik çöküntü içine iten bir sistem var. Bugün örneğin kriz var. Diyoruz ki tamam bugünler geçecek; çalışıp borçları azaltmaya çalışıyoruz. Ardından savaş krizi ya da başka baskı ve krizler geliyor; ama çözüm üretmede de zorlanıyoruz. Bunu nasıl aşacağız. Örgütlülüğü geliştirerek mi, iletişim kurarak mı ?Çıkışı nedir sizce bunun?
Bunun çıkışı şu: İşçi arkadaşlara sendikal örgütlenme bilinci aşılamadan bu sorunu aşamayız. Çünkü işçiler şunun farkındalar. Şu an bir kriz aşamasındayız ve kendini iyiden iyiye hissettiren bir durum söz konusu. Birçok şantiye durmuş durumda. İşçiler bunun farkında. Bu neyi getiriyor. Bir kere sendikalara daha uzak duruyorlar; aslında bu sıkıntılardan kaynaklı daha yakın olmaları gerekiyor, ama sıkıntı olursa iş bulamama kaygısından kaynaklı daha uzak duruyorlar.
Sendikalı olursam daha çabuk işten atılırım kaygısı mı öne çıkıyor?
İşten atılırım kaygısı var, herhangi bir şeye karışırsam işsiz kalırım kaygısı var. Bundan kaynaklı incelediğimiz zaman 2008 krizinde sendikal örgütlenme sayısı düşüyor. Krizin çıkışında girmeden öncekinden daha yüksek rakamlara varıyor. Kriz dönemlerinde düşüyor biraz. Baskıyla da alakalı bir durum bu. Ekonomik kaygılardan kaynaklı. İşçilerin talepleri tamamen ekonomik. Siz işçilere örgütlü bilinci tam olarak aşılamadığınız sürece bu ekonomik kaygıları devam edecek. İşçiler de sendikaya karşı daha mesafeli olacaklar. Biz bunu nasıl aşacağız? Biz bunu birebir ilişkiler kurarak ve birebir ilişki kurduğumuz arkadaşlara da sendikal örgütlü bilinci vererek aşabiliriz.Bunun herhangi bir sıkıntısının olmadığı aksine kazanımlarının çok fazla olduğunu anlatabilirsek ve gösterebilirsek fiiliyatında ancak o zaman işçileri gerçek anlamda mücadeleye çekebiliriz. Çünkü işçiler böyle bir bilinç aldıkları zaman bir daha geri dönüşü olmuyor bunun. Bu mücadele tarzını benimsedikleri zaman bir daha geri dönüşü olmuyor.
Mesela İsmet Demir,çok güzel tarif ediyor. Ben de kendimi biraz öyle nitelendiriyorum. İsmet Demir diyor ki, ben 30 yaşına kadar uyuyordum, 30 yaşından sonra uyandım. 30 yaşından sonra aktif mücadeleye katılıyor. Bu gerçekten bir uyku halidir. Bilmeme halidir. Bilmeyen bir işçiye siz bunu niye böyle yapamıyorsunuz ya da yapmıyorsunuz diye kızamazsınız. Bilenlerin sorumluluğundadır bu. İşçi çünkü bir kere öğrendiği zaman, sendikal bilinci örgütlenme bilincini bir daha geri dönüşü yoktur o işçi için. Burada daha çok görev bizlerde. Biz hiçbir işçi arkadaşımıza sitem edemeyiz. Neden bunu böyle yaptılar, neden şunu şöyle yaptılar diye..Çünkü sen hiçbir çalışma yapmamışsın,arkadaşa dokunmamışsın, ona anlatmamışsın bir emek sarf etmemişsin, onun çok üstün sendikal örgütlülük bilinci veya pratiği ortaya koymasını bekliyorsun. Böyle bir şey yok. Dokunacaksın işçiye, işçiyi örgütleyeceksin, anlatacaksın, gideceksin, yaşamına dokunacaksın. Ona örgütlü bilincin kazanımlarını, pratiklerini göstereceksin. Onunla zaman harcayacaksın, yaşamına gireceksin. O senin örgütlü yaşamına girecek. Ancak ondan sonra işçilerin yaşamındaki bu örgütsüzlük sıkıntısını aşabiliriz.
Örgütlenme bilinci ya da sınıf bilinci verirken gidişat çok ekonomik temeller üzerinden gidiyor. Yok demiyorum sendikal mücadelede de bu bilinci edinenler var. Çok güzel örnekleri de var. Onlardan öğrendiğim şeyler de oluyor. Pratikten yaşıyorlar onlar çünkü. Bir taraftan kendini teorik geliştirirken, bir taraftan da pratiği yaşadığı için çok ileri bir bakış açısıyla davranabiliyorlar ya da konuşabiliyoruz. Biraz ekonomik temelde gidiyor sanki bunu nasıl aşmak lazım? Temeli neye dayanmalı ki hep ekonomi üzerinden giden ama altı biraz boş kalan örgütlenme biçimini yenelim işin içinden çıkabilelim? Biraz kurtuluşumuz buna bağlı değil mi?
Elbette siyasal mücadelede... ki bu önemli. Sendika dediğiniz zaman işçiler aklımıza geliyor;işçilerin de talepleri ekonomik talepler üzerinden doğuyor. Burada şöyle bir durum yaşanıyor: mesela arkadaşlar sendikal mücadelenin içine girdikleri zaman patron kim, neye hizmet ediyor. Devlet kimin yanında duruyor;ne için çalışıyor nasıl çalışıyor bunu da kendi pratiklerinde aslında biraz görüyorlar. Biliyorlar ama daha çıplak şekilde karşı karşıya kalıyorlar. Bu ise pratikte işçilere bir siyasal bilinç katıyor.
Bunu daha ileri taşımak isteyen arkadaşlar oluyor. Bazı arkadaşlar istemiyorlar, bazı arkadaşlar istiyorlar. Kimi okuyor araştırma gereği hissediyor, sistem sorunu olarak nasıl ele alması gerektiği üzerine kitaplar okumaya başlıyorlar. Bunu aslında arkadaşlar pratikte aşıyorlar. Yeter ki mücadelenin bir yerinden bir şeye başlasınlar. Arkası kendiliğinden biraz çorap söküğü gibi geliyor aslında. İşte dediğim gibi, İsmet Demir'in de dediği gibi bir kez uyandığı zaman işçinin artık geri dönüşü yoktur. Düşmanını bir kere iyice tanıdığı zaman, neler yapabileceğini nelere sahip olduğunu bildikten sonra ondan sonrası kendiliğinden gelir.
Dev Yapı İş olarak parçalı bir örgütlenme biçimi ve çok geniş de bir saha var. Her yerde küçük küçük örgütlenmeler. Bunun zaman içerisinde bir kazanıma dönüşme umudu ve hedefi var mı?
Umudu da var, pratik örnekleri de var. Geçmişten bu yana bir sendikal mücadele var inşaat iş kolunda. Birçok arkadaşımız, başka sendikadaki arkadaşlarımız da bunun örneğini ortaya koyuyorlar. Pratikte örneğini ortaya koyuyorlar. İnşaat iş sendikasındaki arkadaşlar buna örnektir. Ya da inşaat ve yapı işçileri sendikasından arkadaşlar fiili ve meşru mücadele yöntemlerini ortaya koyuyorlar. Bunun kazanımları bu şekilde oluyor, var yani.
Biz her yere gidemesek de, işçiler bizi tanıyorlar. Herhangi bir şantiyede yaşanan bir sıkıntı olduğu zaman,oraya başka şantiyeden işçiler geliyorlar. O şantiyede çalışan bir işçi de mutlaka başka yerde bir eyleme katılmış oluyor. Biz gidiyoruz, bize diyorlar ki ben şu şantiyedeki şu eyleme katılmıştım, sizi oradan tanıyorum. Ben şu şantiyedeki şu eylemi görmüştüm diyor. Yani pratiğini görmüş, yaşamış, deneyimlemiş arkadaşlarımız var. Arkadaşlar zaman içerisinde iş kolu değiştirmiş ya da uzun zaman sigortasız çalışmışlar, bundan kaynaklı sendika üyesi değiller ama tanıyorlar bizi. Yani sendikacıları tanıyorlar, uyguladığımız yöntemleri biliyorlar ve bazen biz gitmeden arkadaşlarımız bu yöntemleri uygulayabiliyorlar.
Örnek veriyorum, Beykent şantiyesinde Hadımköy’de küçük çaplı bir eylem oldu. Biz oraya gittik, arkadaşlarla konuştuğumuzda farklı farklı eylemlerden iki üç tane arkadaş içlerindeydi o kişilerin. Örgütleyici zaten onlar oluyorlar. Çünkü daha öncesinde yaşadıkları bir deneyim var. Birebir sendikayı aramak yerine direk arkadaşlarını da ikna edip o tarz bir eylem pratiğine de dökebiliyorlar.
İşçiler kule vinçlerine çıkmak yerine, kendilerini yakmak yerine sendikalarda örgütlü mücadeleye katılsınlar. Bunun bir sistem sorunu olduğunu, birlikte mücadele etmeden aşılamayacağını kavramaları lazım. Tabi burada bize de çok fazla görev düşüyor. Biz de çalışmalarımızı her geçen gün arttırarak yoğunlaştırıyoruz. Kendilerini bu noktada eksik hissetmesinler, yalnız hissetmesinler; mücadeleci sendikalar var. Saydığım sendikaların herhangi bir tanesinde Dev Yapı-İş olur, İnşaat İşçileri Sendikası olur, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikaları olur, bir tanesinde örgütlensinler.Bu sorunları birlikte, omuz omuza,yan yana örgütlenerek aşacağız.
Teşekkür ederiz. Örgütlenme faaliyetinizde başarılar dileriz.
Teşekkür ederiz çok sağolun.