Yaşam işçileri eyleme zorluyor. Özellikle de sınıf bilinci almış öncü işçileri. Öncü, adından da anlaşılacağı gibi önde giden, yol yöntem gösterendir.
Sınıf bilinci almış işçi öncü işçidir. O, işçi sınıfına sınıf bilincini taşır. Ona baskıdan ve sömürüden kurtuluşun yolunu gösterir. Öncü işçi baskıdan ve sömürüden kurtuluşun yolunu göstermeye, işçileri bu temelde eğitip örgütlemeye başladığı andan itibaren diğer işçilerden bir adım öndedir ve farkedilir. Fabrikalarda, atölyelerde, işletmelerde öne çıkan işçiler sadece işçiler tarafından farkedilmezler. İşçilerden daha çok kapitalistin ispiyoncuları, ajan ve muhbirleri tarafından da izlenirler. Hatta en çok bunlar tarafından izlenir diyebiliriz. Patronlar sınıfı için tehlikeli işçiler bu işçilerdir ve fark edildikleri andan itibaren işten atmanın, atarken de tazminatsız atmanın yollarını arar patronlar. Bu işçiler onlar tarafından “anarşist, terörist, mülkiyet düşmanı, vatan haini” yaftalarla yaftalanırlar. Ve derhal işten atılırlar bu da yetmez küçük yerleşim yerlerinde, organize sanayi merkezlerinde çalışmaları da engellenir. Patronlar bu işçilerin işyerlerine alınmaması için protokol anlaşmaları bile yaparlar. Sınıf bilinci almış bir işçi tüm bunları bilmelidir.
Bunları anlatmaktaki maksadımız “aman ha sakın öncü olmayın yoksa sonunuz böyle olur” diyerek işçileri korkutmak değil. Öncelikle şu halk deyimini hatırlatalım: “korkunun ecele faydası yoktur.” Buna bir de biz bir ilave yapalım: “korku özgürlüğün en büyük düşmanıdır, kaynağı da bilinçsizlik ve örgütsüzlüktür.” Korkan işçi özgür değildir. Özgür değilse mutlu da olamaz. Bugün genel olarak işçi sınıfına hakim olan şey sınıf bilincinin eksikliği, örgütsüzlük. Sonuç, mutsuzluk! Bugün en geniş işçi kitlesiyle bir anket yapsak ve bir tek soru sorsak: “mutlu musunuz?” Büyük çoğunluk “çok şükür, bir işim var. Evime ekmek götürebiliyorum.” Yani mutluluk anlayışımız bir işimizin olması, eve ekmek götürebilme, ele güne muhtaç olmamakla sınırlı. Evet sınıf bilinci yerine dinsel bilinç konulursa, doğal sonucu budur. Çünkü 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra her alanda işçi sınıfının bilimsel dünya görüşü (bilimsel sosyalizm) mahkum edilmiş, yerine Türk-İslam sentezi ikame edilmiştir. Bu nedenle işçi sınıfına hakim olan ideoloji genel olarak Türkçülük, islamcılıktır. İslamın temeli de “hayrın ve şerrin allahtan geldiğine inanmaktır. Mevcut olanla yetinmektir, çok şükür’dür.” Bu anlayışa sahip olan işçiler inançları gereği mutluluğu öbürkü dünyada arayanlardır. Yani öldükten sonra mutlu olacaklarını düşündükleri dünya. Ama bu durum bile başlı başına bu dünyada mutlu olamadıklarının itirafından başka bir şey değildir. Peki içinde yaşadığımız bugünkü dünya nedir? Bu dünyayı nasıl tarif ediyoruz? Kısaca söylersek üretim araçlarına sahip olan burjuva (sömürücü) sınıfın egemen olduğu sınıflı sömürülü kapitalist dünya!
Başka Bir Dünya Mümkün ve Zorunludur
Hayatın bütün güzellikleri ve zenginlikleri onları üreten emekçilere aittir. Ancak üretim araçları ve sermaye egemen burjuva sınıfa ait olduğu için burjuva sınıf tüm güzelliklere ve zenginliklere el koyar. Kendisi servet ve sefahat içinde yaşarken işgücünü, emek-gücünü satarak yaşayan işçiler, emekçiler açlık, sefalet içinde gelecekten yoksun mutsuz bir şekilde yaşarlar. Kısacası burjuvazinin egemen, emekçilerin ezilen-sömürülen olduğu kapitalist sistemde emekçilerin mutlu olmaları mümkün değildir. Olsa olsa mutluluk yanılsaması yaşayabilirler.
İşçiler Emekçiler Nasıl Mutlu Yaşayabilir
İşçiler, emekçiler bugünkü sınıflı sömürücü toplum biçimi olan kapitalist sistemde mutlu yaşayamazlar. Nasıl olur da işçi sınıfının, emekçilerin ürettikleri tüm güzelliklere ve zenginliklere başka bir sınıf, asalak bir sınıf binbir hile ve zorbalıkla el koyarken işçiler mutlu olabilir!
İşçiler, emekçiler ancak kendi ürettikleri tüm güzelliklere ve zenginliklere kendileri sahip olurlarsa mutlu olabilirler. Hangi işçi, hangi emekçi ezilmek, sömürülmek ister? Aklı başında hiçbir işçi ezilmek, sömürülmek, kendi ürettiklerine başkasının el koymasını istemez. Ama burjuva devlet, burjuva partiler ve burjuva sınıfın çanak yalayıcısı burjuva sendikacılar, basın, yayın TV vb. araçlarla işçi sınıfı, emekçiler öyle bir ideolojik bombardımana tutulmuşlardır ki kendilerinin bir sınıf olduğunu bu sınıfın bir dünya görüşü olduğunu, bu dünya görüşünün bilimsel sosyalizm olduğunu bu toz duman arasında göremez. İşçi sınıfının büyük ustası Lenin “İşçi sınıfı kendi bilinç düzeyiyle ekonomik mücadelesini örgütleyebilir ancak. Ona politik bilinç dışardan taşınır diyordu. Evet işçi sınıfına politik bilinç taşıyacak olan onun politik partisi ve onun kadrolarıdır elbet. İşçi sınıfının politik partisi işçi sınıfına ne kadar giderse, ona ne kadar politik bilinç taşırsa, işçi sınıfını ne kadar kendi ideolojisiyle donatırsa işçi sınıfı o kadar ileri gidebilir, kendisiyle birlikte tüm ezilenleri sömürülenleri kurtuluşa taşıyabilir.
İşçi Sınıfı Ne Yapmalıdır...
Lafı hiç uzatmadan hemen söyleyelim: İşçi sınıfının tarihsel ve toplumsal görevi ÜCRETLİ KÖLELİK DÜZENİNE SON VERMEK yeni ve daha ileri bir üretim sistemine geçmektir. Bunun için en başta devrimci işçi komiteleri temelinde örgütlenmelidir. Devrimci işçi komiteleri bugün için işçi demokrasisinin doğrudan uygulama alanı olacak. Devrimden sonra ise iktidar organları olacak. Devrimci işçi komiteleri işçi sınıfının demokrasi okulu olacak ve işçiler yönetmeyi burada öğrenecek.
İşçi sınıfı çağımızın en ileri, en modern ve nihayetinde bir devrimi sonuna kadar götürecek en istikrarlı en devrimci sınıftır. İşçi sınıfı üretim içindeki konumuyla devrimci bir sınıftır. Ama burjuva sınıf onu kendi ideolojisiyle öylesine etkilemiştir ki işçi sınıfı kendisine ideolojisine yabancılaşmış bir durumdadır.
1- En başta işçi sınıfına kendisinin bir sınıf olduğu hem de çağımızın en modern, en devrimci sınıfı olduğu, onun sınıf ideolojisinin bilimsel sosyalizm olduğu ona kavratılmalıdır.
2- İşçi sınıfının ideolojisiyle donatılmış devrimci öncü işçiler kendi bağımsız sınıf partisinde (Leninist partide) örgütlenmelidir.
3- İşçi sınıfı partisinde örgütlenmiş işçiler devrim ve iktidar hedefini en başa koymalıdır. Çünkü, işçi sınıfı ekonomik, demokratik, ki bundan kastettiğimiz sendikal haklar vb. uğruna mücadeleyi devrim ve iktidar hedefine bağlamalıdır. Çünkü; politik iktidar burjuva sınıfın elinde olduğu müddetçe işçilerin, ekonomik, demokratik kazanımları politik kararlarla ellerinden alınabiliyor. Örnek mi; bugün herkes krizden bahsediyor kısaca söylersek dün cebimizdeki 100 TL’nin satın alma gücü bugün %40 azaldı. Örnek mi; Dün 1 Mayıs’ı yasal bir şekilde Taksim’de kutlayabiliyorduk ama bugün Taksim yasak. Örnek mi; dün parlamento kürsüsünün dokunulmazlığı vardı ve bu hakkı kullanan milletvekilleri bugün tutuklu. Kısacası ekonomik, demokratik mücadele politik iktidar mücadelesiyle pekiştirilmediği müddetçe kalıcı olmaz. Olmadı. Olmayacak. Bu nedenle işçiler artık politik iktidar mücadelesini en başa koymak zorundadır. İşçi sınıfı politik iktidarı ele geçirmediği sürece ne baskıdan kurtulabilir ne ezilmeden ne de sömürülmekten kurtulabilir. Kendisini kurtuluşa taşıyamayan bir sınıf diğer ezilenleri ve sömürülenleri kurtaramaz.
İşçi Sınıfı Nasıl Kurtulur
İşçi eylemleri giderek yaygınlaşıyor, yığınsallaşıyor. İşçiler kitleler halinde ücretli kölelik düzenine başkaldırıyor, isyan ve ayaklanma içine giriyor. En son işçi eylemini ele alalım. 3. Havaalanı işçileri hiç kimsenin beklemediği bir anda kendiliğinden bir şekilde isyan ve ayaklanma içine girdi. Herkes şok oldu. “Sınıf mı kaldı”, bu halktan bir şey olmaz diyen ölü ruhlar bile canlandı ve bir anda TC’nin gündemine oturdu. Bu bir patlamaydı ve bir sıkışmanın, bir birikimin sonucuydu. Sıkıştı, sıkıştı ve en sonunda patladı. Peki talepleri neydi bu işçilerin:
-İnsanca çalışma koşulları
-Habersiz işten atılan işe iade edilsin
-Servis sorunu çözülsün
-Yatakhaneler ve banyo düzenli temizlensin
-Tahtakurusu sorunu çözülsün
-Revir personeli işçilerine tedavi için gerekli sağlık malzemesi verilsin
-Maaşların tamamı hesaba yatırılsın, elden maaş verilmesin.
-Geçmişe dönük maaşlar ödensin
-İşçiler ve formenler aynı yemekhanede yemek yemeli
-İCA yetkilileri işten atılmalı
-Basın karşısında maddelerin okunması
-İş cinayetlerinin çözülmesi
-Altı aydır maaş alamayan arkadaşların ödemelerinin yapılması
-Selim Öztürk’ün işten çıkartılması
-İşçi kıyafetlerinin verilmesi
İnsan bu taleplere bakınca işçi sınıfı nasıl kurtulamazı anlayabilir. Çünkü; işçi sınıfı içinde yaşadığı bu sınıflı, sömürücü toplum biçimi kapitalizmden kurtulmadan kurtulamaz. Kaldı ki gelişmiş hiçbir kapitalist toplumda böyle sorunlar ve böyle talepler için böyle eylemler olmaz.
Binlerce işçi bu basit insani talepler için işten atılmayı, tutuklanmayı göze alabiliyor biz ona devrim için, kendi iktidarı için bilimsel sosyalizm için mücadele etmesini, kısacası insanca çalışma, insanca yaşama koşullarına ancak kendi iktidarında kavuşabileceğini anlatmalıyız. Teorik, politik, ideolojik donanımdan yoksun olan işçiler hayatın gerçeklerinden öğrenecek ve en sonunda kendisiyle birlikte tüm ezilenleri, sömürülenleri kurtuluşa taşıyacaktır. Bitirirken bir hatırlatmayla bitirelim. 1905 Rusya’sında ezilenlerin çıkarlarını korumak için en işlevsel ve en popüler olan örgüt liderliğini gerçekte bir polis ajanı olan Papaz Gapon yaptığı bir sendika işçileri kışlık saraya doğru yürüyüşe sokar, işçilerin talepleri: iş gününün 8 saate indirilmesi, asgari ücretin artırılması ve fazla mesailerin kaldırılmasıdır. İşçilerin ellerinde Çar’ın resimleri ve ikonları olduğu halde “Çar baba”ya yakaran sloganlar atarlar. Çar işçilerin üzerine ateş açma emri verir ve yüzlerce işçi öldürülür. Daha sonra işçiler silahlı biçimde sarayı kuşattıklarından çar temsilcilerini gönderir ve işçilere taleplerini sorar. İşçiler İKTİDAR der. Çar iktidar dışında ne istiyorlarsa verin der. İşçilerin cevabı ise İKTİDAR DIŞINDA HER ŞEY HİÇBİR ŞEYDİR”
İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır hiç kuşku yok. Şimdi sınıf dayanışmasını örmenin tam zamanı. Öncü işçiler görev başına.
Şimdi Devrim Zamanı.
Devrim İçin Örgütlen, İktidar İçin Hazırlan.
Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her Şey Emeğin Olacak.
DİK
Devrimci İşçi Komiteleri