< < Yeni Bir İşçi Hareketi Mayalanıyor

Makale Dizini

Yaşam işçileri eyleme zorluyor. Özellikle de sınıf bilinci almış öncü işçileri. Öncü, adından da anlaşılacağı gibi önde giden, yol yöntem gösterendir.

Sınıf bilinci almış işçi öncü işçidir. O, işçi sınıfına sınıf bilincini taşır. Ona baskıdan ve sömürüden kurtuluşun yolunu gösterir. Öncü işçi baskıdan ve sömürüden kurtuluşun yolunu göstermeye, işçileri bu temelde eğitip örgütlemeye başladığı andan itibaren diğer işçilerden bir adım öndedir ve farkedilir. Fabrikalarda, atölyelerde, işletmelerde öne çıkan işçiler sadece işçiler tarafından farkedilmezler. İşçilerden daha çok kapitalistin ispiyoncuları, ajan ve muhbirleri tarafından da izlenirler. Hatta en çok bunlar tarafından izlenir diyebiliriz. Patronlar sınıfı için tehlikeli işçiler bu işçilerdir ve fark edildikleri andan itibaren işten atmanın, atarken de tazminatsız atmanın yollarını arar patronlar. Bu işçiler onlar tarafından “anarşist, terörist, mülkiyet düşmanı, vatan haini” yaftalarla yaftalanırlar. Ve derhal işten atılırlar bu da yetmez küçük yerleşim yerlerinde, organize sanayi merkezlerinde çalışmaları da engellenir. Patronlar bu işçilerin işyerlerine alınmaması için protokol anlaşmaları bile yaparlar. Sınıf bilinci almış bir işçi tüm bunları bilmelidir.

Bunları anlatmaktaki maksadımız “aman ha sakın öncü olmayın yoksa sonunuz böyle olur” diyerek işçileri korkutmak değil. Öncelikle şu halk deyimini hatırlatalım: “korkunun ecele faydası yoktur.” Buna bir de biz bir ilave yapalım: “korku özgürlüğün en büyük düşmanıdır, kaynağı da bilinçsizlik ve örgütsüzlüktür.” Korkan işçi özgür değildir. Özgür değilse mutlu da olamaz. Bugün genel olarak işçi sınıfına hakim olan şey sınıf bilincinin eksikliği, örgütsüzlük. Sonuç, mutsuzluk! Bugün en geniş işçi kitlesiyle bir anket yapsak ve bir tek soru sorsak: “mutlu musunuz?” Büyük çoğunluk “çok şükür, bir işim var. Evime ekmek götürebiliyorum.” Yani mutluluk anlayışımız bir işimizin olması, eve ekmek götürebilme, ele güne muhtaç olmamakla sınırlı. Evet sınıf bilinci yerine dinsel bilinç konulursa, doğal sonucu budur. Çünkü 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra her alanda işçi sınıfının bilimsel dünya görüşü (bilimsel sosyalizm) mahkum edilmiş, yerine Türk-İslam sentezi ikame edilmiştir. Bu nedenle işçi sınıfına hakim olan ideoloji genel olarak Türkçülük, islamcılıktır. İslamın temeli de “hayrın ve şerrin allahtan geldiğine inanmaktır. Mevcut olanla yetinmektir, çok şükür’dür.” Bu anlayışa sahip olan işçiler inançları gereği mutluluğu öbürkü dünyada arayanlardır. Yani öldükten sonra mutlu olacaklarını düşündükleri dünya. Ama bu durum bile başlı başına bu dünyada mutlu olamadıklarının itirafından başka bir şey değildir. Peki içinde yaşadığımız bugünkü dünya nedir? Bu dünyayı nasıl tarif ediyoruz? Kısaca söylersek üretim araçlarına sahip olan burjuva (sömürücü) sınıfın egemen olduğu sınıflı sömürülü kapitalist dünya!

 

Başka Bir Dünya Mümkün ve Zorunludur

Hayatın bütün güzellikleri ve zenginlikleri onları üreten emekçilere aittir. Ancak üretim araçları ve sermaye egemen burjuva sınıfa ait olduğu için burjuva sınıf tüm güzelliklere ve zenginliklere el koyar. Kendisi servet ve sefahat içinde yaşarken işgücünü, emek-gücünü satarak yaşayan işçiler, emekçiler açlık, sefalet içinde gelecekten yoksun mutsuz bir şekilde yaşarlar. Kısacası burjuvazinin egemen, emekçilerin ezilen-sömürülen olduğu kapitalist sistemde emekçilerin mutlu olmaları mümkün değildir. Olsa olsa mutluluk yanılsaması yaşayabilirler.