Gare hezimetinin dinci faşist iktidarda ve faşist devlette büyük bir hayal kırıklığına yol açtığı kesin. Faşist Devlet Bahçeli'nin “bundan sonra hiç bir şey eskisi olmayacak” sözleri, bu hayal kırıklığının büyüklüğünü gösteriyor aslında
Dinci faşist iktidarın ve faşist devletin Gare saldırısı üzerinden yaptığı hesap ve beklentileri, hezimetle birlikte neden böyle büyük bir öfke patlamasına kapıldığını gösteriyor.
Önce bu saldırıdan dinci faşist iktidarın hesap ve beklentilerine bakalım.
Beklentilerin başında UKH'ne ve onunla birlikte Kürt halkının özgürlük savaşına karşı büyük bir zafer elde etmek geliyordu. Dinci faşist iktidarın uzun yıllardır süren iç savaşı kazanabilmek için ona moral güç verecek bir zafere ihtiyacı vardı. Gare saldırısı, UKH'nin elindeki esirleri kurtarması halinde ilan edeceği zafer ona bu moral gücü verecekti. En azından hesap böyleydi.
İkincisi, dinci faşist iktidar, ekonomik kriz ve pandemi sürecinin iyice aşındırdığı kitle desteğindeki erimeyi durdurmak için Gare saldırısıyla elde edeceği bir zafere ihtiyaç duyuyordu. Kitleyi şovenizmle zehirlemek, güçlü ve zorlukların üstesinden gelebilecek yetenekte olduğunu göstermek için Gare'den çıkarılacak bir zafere ihtiyaç duyuyordu. Dinci faşist iktidarın böyle bir ihtiyaç içinde olduğunu RTE'nin “Çarşamba günü müjde vereceğim, o gün beni dinleyin” yollu açıklaması ele vermişti zaten.
Gare hezimeti, beklentilerin tam tersi sonuçlar doğurdu. Zafer beklentisi yerini hezimete bırakınca kitlelerin öfkesi daha da arttı. Şoven hava ağır bir darbe aldığı gibi, dinci faşist iktidarın “kendi” insanlarının yaşamlarını hiçe sayan bir anlayışa sahip olduğunun ortaya çıkması kitlelerin dinci faşist iktidara ve faşist devlete olan öfkesini artırdı.
Bir yandan bunlar olurken öbür yandan, ekonomik krizin üstüne gelen pandeminin ezdiği sınıf ve katmanların dinci faşist iktidara, düzene olan tepkileri, öfke ve kızgınlıkları artmaya devam etti. Yakın zamana kadar dinci faşist iktidarın kitle desteğinin omurgasını oluşturan küçük esnaf, şimdi her gün sokaklarda dinci faşist iktidara karşı öfke ve kızgınlığını ortaya koyuyor.
Ezilen, sömürülen, yoksul kitlelerde, ezilen halklarda faşist devletten ve dinci faşist iktidardan tam kurtuluş ve demokrasi özlemi büyüyor. Artan kitle eylemleri bunun en güçlü ve somut ifadesidir.
Bu bir olgudur ve bu olguyu bizim kadar düzenin muhalefet partileri de görüyor, değerlendiriyor ve burjuva kanallara yönlendirmek için kollarını sıvamışlar. Burjuva gerici/faşist partiler aralarında kuracakları ittifakı “demokrasi ittifakı” şeklinde kitlelere yutturmaya çalışıyorlar. CHP'sinden İYİP'ine, SP'sinden diğer tüm burjuva düzen partilerine kadar, gerici/faşist partilerin oluşturacakları ittifak bir “demokrasi ittifakı” değil, olsa olsa, gerici/faşist bir ittifak olabilir. Bu partilerin oluşturacağı ittifaka hangi parti dahil olursa olsun gerici/faşist bir ittifakın parçası olmaktan kurtulamaz.
Türkiye ve Kürdistan'da gerçekleşmesi mümkün ve halkların özlemlerine uygun olan tek demokrasi, içeriği ve biçimiyle devrimci olan demokrasidir; daha kısa bir ifadeyle, devrimci demokrasidir. Bu iki ülkede burjuva demokrasisi, tarihin hiç bir döneminde gerçekleşmediği gibi, bundan sonra da artık gerçekleşmesi mümkün değildir. Ekonomik ve siyasal bakımdan toplumsal gelişmenin geldiği aşama nedeniyle tarihsel olarak mümkün değildir. Tarihi geri döndürmek mümkün değil. Böyle bir çaba içine girmek gericilikten başka bir şey olamaz. Gelişmenin bu aşamasından sonra önümüzde duran görev, burjuva demokrasisi değil, emekçi sınıfların, ezilen halkların tam ve kesin egemenliğini ifade eden devrimci demokrasidir; emeğin iktidarıdır.
Birleşik Mücadele Güçleri, devrimci demokrasi ve emeğin iktidarını hedefleyen güçler olarak halkların özlemini çektiği “demokrasi ittifakı”nın ta kendisidir. “Demokrasi ittifakı”, uyduruk burjuva “demokrasisi” temelinde değil, “halk demokrasisi” temelinde gerçekleşebilecek bir devrim ittifakıdır. Devrimi birinci pratik hedef olarak önüne koymayan bir ittifak “demokrasi ittifakı” olamaz. Olsa olsa siyasi gerici bir ittifak olabilir. Eğer Türkiye ve Kürdistan'da “demokrasi ittifakı”ndan söz edilecekse, bir devrim ittifakı olarak, bu ittifak vardır; bu ittifak Birleşik Mücadele Güçleri'dir.
Büyük bir moral çöküntü ve çaresizlik içinde sallanan dinci faşist iktidarı tüm sınıfsal ve politik dayanaklarıyla yıkacak olan güç de işte bu gerçek “demokrasi ittifakı”dır. CHP'nin başı, Kılıçdaroğlu, gerici partisinin diğer gerci/faşist partilerle oluşturacağı ittifak için “demokrasi ittifakı” kavramını kullanması, özünde gerici olan bu oluşumu gizlemek içindir. Bu ittifak halkları dinci faşizmden, gericilikten, baskı ve sömürüden kurtarmanın değil, bunlara bir kez daha mahkum etmenin aracı olabilir ancak.
Bu büyük kurtuluş amacının yolunu açacak tek güç, Birleşik Mücadele Güçleri'dir. Bu nedenle, BMG tarihsel görev ve sorumluluklarına uygun düşen iddia ve kararlılıkla kitlelerin karşısına çıkmalılar.
Kitleler devrim istiyor! Gençlik, kadınlar, Kürt halkı, işçiler, işsizler, yoksullar, horlanan, sayısız katliamdan geçirilen ulusal topluluk halkları kesin ve tam bir kurtuluş istiyorlar. Kesin ve tam kurtuluşun tek anlamı, faşist devletin, dinci faşist iktidarın tüm toplumsal dayanaklarıyla bir devrimle yıkılması; emeğin iktidarının kurulmasıdır. Bu nedenle, BMG, bu hedefleri açıkça ve başka hiçbir anlama gelmeyecek netlikle ortaya koymalı; dinci faşizmi dayanaklarıyla yıkma kararlılık, iddia ve cesaretine sahip olduğunu ortaya koymalıdır.
Büyük-küçük demeden her işçi eylemi, her kitle eylemi Birleşik Mücadele Güçleri'nin kendi bayraklarıyla, devrim ve iktidar hedefli sloganlarıyla kendilerini gösterecekleri mücadele alanlarıdır.
Birleşik Mücadele Güçleri, devrimci hedef ve sloganlarıyla kitlelerin gözünde kendilerini görünür kılmayı başarmalılar.