İşin şakaya gelir yanı yok. Gözlerini tümden karartmış durumdalar. Ölmeden önceki sanrılarla yüklü delilik halindeler.
Emperyalist-kapitalist sistemin en tepesindekilerden bahsediyoruz. Geleceğinin tümden karanlık olduğunu, geleceksiz olduğunu görüyor uzun süredir. Bu karanlık, bu geleceksizlik belirginleştikçe umutsuz çılgınlığı yoğunlaşıyor. Tüm dünyayı ateşe verme dürtüsü, her tür zihinsel yetiyi esir alıyor. Ateşe ve kana boğulmuş, tamamen yıkıma sürüklenmiş bir dünyadan sağ ve egemen çıkacağı hayaline kapılıyor.
Geleceği karanlık olan bir egemen sınıf, kuşkusuz dünyanın geleceğini karanlık görür. Kendisinin egemen olmadığı bir dünyayı hayal edemez çünkü. Tarihi kendisiyle başlatıp kendisiyle bitirir. O tarihin kendisiyle başlamadığını bildiği halde hem de!..
Burjuvazinin son yüz elli yıldır yaptığı şey bu.
Geçtiğimiz yüzyılın savaşları, neredeyse yüz milyonu aşkın insanın bu savaşlarda katledilmesi, doğanın yıkımı, kentlerin ve uygarlıkların yerle bir edilmesi... Bu vahşet, bu yıkım, bu canilik emperyalist-kapitalist sistemin ömrünün bir parça daha uzatılması içindi. Bu yıkım, kan ve barut içinde geldik bugüne. Şimdi yolun sonu göründü. Yaptıkları hiçbir şey, ömürlerini bir parça daha uzatmaya yetmiyor.
Bu acı sonun dehşetiyle her tür mantıksal denetim mekanizmasını yitirdiler. Tüm dünyayı yakıp yıkacak bir savaştan sağ çıkabileceklerine, egemenliklerini ancak bu şekilde tekrar sağlayabileceklerine inanıyorlar. Bu çılgınlık artık eğilim olmanın ötesinde, güçlü bir politik çizgidir emperyalist sermaye arasında. Bir süredir bu politik çizginin pratik uygulamalarını görüyoruz sahada.
Bu yüzyılın başında İkiz Kuleler komplosuyla başlattıkları savaş ve dehşet salgını, Ukrayna üzerinden nükleer çatışmanın tetikleneceği bir aşamaya geldi. Bir nükleer savaşın göze alınabileceği, böyle bir savaştan galip çıkılabileceği, en azından böyle bir savaşı göze almanın yaratacağı tehdit ile tüm direnç noktalarının teslim olmaya zorlanabileceği, artık emperyalist kumanda merkezlerinin pratik politikası haline gelmiş durumda. Bu politikaya karşı çıkan, şu ya da bu oranda direnen sistem içi bütün güçler, tıpkı sistem karşıtı güçler gibi hedef konumuna geldi. Çünkü artık beklemeye, gidişatı yavaşlatacak sürtünme noktalarına tahammülleri yok!
Slovakya başbakanı Fico’yu bu yüzden göz göre göre vurdular, öldürmeye kalktılar. Gürcistan’ın gerici başbakanını “Fico gibi olursun” diye alenen tehdit ettiler. Gerici Orban’ı, bu politikaya katılmadığı için sürekli baskı altına alıyorlar. Ve en sonu, Kasım’da ABD başkanı olması neredeyse kesin olan faşist Trump’a suikast düzenlediler.
Emperyalistler dünyayı toptan bir yok oluşun, büyük bir yıkımın, korkunç bir barbarlığın eşiğine getirip bıraktılar. Sayısız çatışma ve savaş, Filistin örneğinde gördüğümüz türden tahammül edilemez vahşet, çürüme, yozlaşma, türün soysuzlaşması... Dünya proleter ve emekçi kitlelerinin antikapitalist, antiemperyalist ve antifaşist başkaldırısı zafere ulaşana kadar bu tehdit başımızın üzerinde sallanmaya devam edecek.
Rosa yüz yıl önce “Ya Sosyalizm, Ya Barbarlık” diye haykırmıştı. Bu ikilem, hiç olmadığı kadar yakıcı bir gerçekliktir bugün.