Kuruluşunun 75. yılında ABD’de toplanan NATO, toplantısı öncesi ve toplantı esnasında dünyanın pek çok yerinden gelen işçi ve emekçi halkların protestolarıyla karşılaştı. Dünya Antiemperyalist Platform da NATO toplantısı öncesi Washington’da bir araya geldi ve bir miting ve kolokyum örgütledi.

Dünya Antiemperyalist Platform’un Washington toplantısına Leninistler de bir sunum gönderdi. Bu sunumu sizlerle paylaşıyoruz:

“Burada, devin burnunun dibinde toplandık! Emperyalizmin savaş örgütü NATO, 3.Dünya Savaşı'nın yeni aşamasını planlamak üzere hemen yanı başımızda bir toplantı düzenliyor. Bu savaş makinesine ve onun emperyalist efendilerine meydan okuyan yoldaşlarımızı selamlıyoruz.

Yoldaşlar,

Bildiğiniz gibi NATO 75 yıl önce, 4 Nisan 1949 tarihinde kurulmuştur. "Kurucu üye ülkeler şunlardı: Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, Birleşik Krallık [İngiltere] ve Amerika Birleşik Devletleri."

"Özgür dünyayı komünizme karşı savunmak için" kurduklarını söylediler! Neydi bu sözde "özgür dünya"? "Özgür dünya" dedikleri şey, sömürücü ve gerici kapitalist dünyadan başka bir şey değildi.

O zamanlar bu "özgür dünya" dünya kara parçalarının en az yarısını ve dünya nüfusunun yarısından fazlasını sömürgeleştirmişti. Afrika kıtasının tamamını, Latin Amerika'nın büyük bölümünü, Çinhindi'ni, Endonezya'yı, Avustralya'yı, Ortadoğu'yu, Güney Çin Denizi'ni, Filipinler'i, Güney Asya'yı vs. işgal edip sömürgeleştirdiler. Kısacası, "kendi" sömürgelerini yani dünyanın en az yarısını yağmaladılar ve talan ettiler.

Ancak, II. Dünya Savaşı'nın sonunda emperyalist güçler, özellikle de ABD emperyalizmi büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kaldı, çünkü sosyalizm bir dünya sistemi haline geldi. Başarılı halk devrimlerinin ardından Çin, Kore, Vietnam ve Doğu Avrupa'daki bazı ülkeler sosyalizme yöneldi. Öte yandan Batı Avrupa'da, özellikle Fransa ve İtalya'da komünist partiler 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgaline karşı savaşan partizanlara liderlik etmişti. Bu da bu partilerin toplum arasında çok popüler olduğu anlamına geliyordu. Dahası, bazı durumlarda silahlı işçi birliklerine sahiptiler. Bu özellikle İtalya ve Fransa'daki kapitalistler için bir sorundu. Bir işçi devrimi tehdidi mevcuttu.

Ayrıca Hindistan'da, Endonezya'da, Afrika'da ve Orta Doğu'da İkinci Dünya Savaşı sonucunda zayıflayan sömürgeci güçlere karşı ulusal kurtuluş hareketleri, isyanlar ve devrimler patlak verdi.

Bu koşullar altında emperyalist güçler harekete geçti ve devrimci güçlere saldırdı. Başta İtalya, Yunanistan ve Güney Kore olmak üzere 2. Dünya Savaşı sonunda işgal ettikleri tüm ülkelerde komünistleri, sendikacıları, solcuları, hatta demokratları tutukladılar.

Emperyalist-kapitalist sistemi, bu meşhur "özgür dünyayı" korumak için ABD'nin başını çektiği güçler, bir karşı devrim örgütü olarak NATO'yu kurdular. Gladio benzeri örgütler oluşturuldu. Ülkenin üçüncü büyük partisi olan İtalya Komünist Partisi (PCI) baskı altına alındı ve kriminalize edildi. Yunanistan'da NATO liderliğindeki güçler 1967'de bir askeri darbe ("albaylar darbesi") düzenlediler. Askeri-faşist diktatörlük 1974 yılına kadar iktidarda kaldı. Türkiye'de ordu 1971 ve 1980'de olmak üzere iki kez askeri darbe ile iktidarı ele geçirdi. Askeri-faşist diktatörlük ülkeyi on yıllarca yönetti. Portekiz'de, faşist Salazar rejimini deviren "karanfil devrimi" sırasında (1974-75), NATO savaş gemileri Portekiz işçi sınıfının kapitalizmi yıkma girişimini engellemek için, başkent Lizbon'daki limana demir attı.

Sadece Avrupa ülkelerinde değil, ABD liderliğindeki güçler dünyanın her yerinde harekete geçti. Ülkeleri işgal ettiler; kanlı savaşlar başlattılar; ormanları, gölleri, nehirleri yok ettiler; milyonlarca insanı öldürdüler vs. Bu noktadan sonra kapitalist dünyanın tarihi faşist darbelerin, adam kaçırmaların, siyasi cinayetlerin, işkencelerin, katliamların vb. tarihidir.

90'lı yılların başında sosyalist kamp çözüldüğünde sonsuz cennet hayalleri kurdular! "Tarihin sonu" olabilirdi! Bunu umdular, bunu dilediler. Bundan sonra önlerinde hiçbir engel olmadığını düşündüler. Ancak on yıl içinde yanıldıklarını anladılar. 90'lı yıllar boyunca Avrupa'dan Avustralya'ya, Kanada'dan Japonya'ya, Afrika'dan Latin Amerika'ya büyük protestolar, gösteriler, grevler, sokaklarda barikatlar vs. yaşandı. Tüm NATO zirveleri, IMF toplantıları, Davos benzeri ekonomi forumları vs. protestolara neden oldu. İşçiler, çiftçiler, emekçiler, gençler, kadınlar sokaklarda "Başka Bir Dünya Mümkün" sloganları atıyordu. Yaşlı dünya büyük gösteriler ve yürüyüşlerle karşılaştı. Seattle, Canberra, Ottawa, Londra, Roma... "Dünyanın efendileri" toplantılarını dağların tepesinde, dikenli tellerin arkasında yapmak zorunda kaldılar.

Hepsi bu kadar değil. Kapitalist üretim tarzı, bağımlı ülkelerin ekonomilerinin tamamen ilhak edilmesini gerektiren bir aşamaya ulaşmıştı. Her türlü göreli özerklik ortadan kaldırılmalı ve bu ekonomiler tek bir ekonomik organizasyonun basit uzantılarına dönüştürülmeliydi. Bağımlı ülkelerin yönetici elitleri bu sürece direnirse, emperyalist güçler onları silahlı çatışmalara bile zorlayabilirdi.

Bir yandan tüm dünyada kapitalist üretim tarzına karşı büyük protestolar, gösteriler, huzursuzluklar ve ayaklanmalar yaşandı. Diğer yandan, dünya kapitalist ekonomisinin yeni bir düzeyde dönüşmesi gerekiyordu. O zaman NATO'nun rolü yeniden tanımlandı.

Geçen yüzyılın sonunda NATO'nun rolünü "karşı-ayaklanma gücü" olarak tanımladılar çünkü onlara göre önümüzdeki yüzyıl bir "ayaklanma yüzyılı" olacaktı.

İşte bu noktada 3. Dünya Savaşı'nı başlatmaya karar verdiler.

Tabii ki toplumsal eğilimler ve toplumsal süreçler için kesin bir tarih belirlemek çok zor. Ancak 3. Dünya Savaşı'nın başlangıcı 11 Eylül provokasyonudur dersek yanılmış olmayız. ABD egemen sınıfı İkiz Kuleleri yıkmayı örgütledi. Sonucu biliyoruz.

Son 25 yılda NATO, Yugoslavya ve Libya'yı yok ederken, Irak ve Afganistan'ı işgal ederken 10 milyondan fazla insanı öldürdü, yaraladı ya da yerinden etti.

Sevgili yoldaşlar,

3. dünya savaşı klasik anlamda emperyalist bir paylaşım savaşı değildir. Bu şekilde başlamadı. Dünya halklarına, işçilere ve emekçilere karşı bir savaş olarak, anti kapitalist mücadeleyi bastırmak için bir savaş olarak başladı. Bu onun temel ayırt edici özelliğidir. Aynı zamanda "tam ekonomik ilhak" sürecine direnen tüm güçlerin ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. Ve son olarak, dünya kaynaklarının kontrolünü ve rakiplere karşı avantaj elde etmeyi içeriyordu.

ABD emperyalist egemen sınıfını ve onun uşak müttefiklerini savaş çılgınlığına sürükleyen şey, gerçekliğin onların sonsuz cennet hayallerini paramparça etmesi, kapitalist üretim tarzının krize girmesidir. Emperyalizmin, özellikle de İngiliz ve ABD emperyalizminin yıkıcı bir savaşa ihtiyacı vardı ve hala da var.

Buna ihtiyaçları var, çünkü emperyalist-kapitalist sistem çöküş halindedir, dünyada devrimci bir durum ortaya çıkmıştır. Gerçek şu ki, işçi sınıfı ve ezilen halklar dünyanın her köşesinde burjuva sınıfına karşı bir isyan ve saldırı halindedir.

Kapitalist üretim tarzının çöküşüne yol açan temel etken, bizzat kapitalist üretim tarzının kendi hareket yasalarıdır. Bu yasalara göre, sermaye azalan ellerde birikirken, dünya nüfusunun çoğunluğu sefalet uçurumuna mahkum edilmektedir. Çalışan sınıfların ayaklanmalarının ve isyanlarının maddi nedenleri, böylece kapitalist üretimin kendisi tarafından hazırlanmaktadır.

Kapitalist üretim tarzı, ulaştığı düzeyde sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Bunun temel nedeni, sermayenin burjuva sınıfının çok az elinde muazzam bir şekilde birikmesi ve aynı muazzam birikimin denklemin diğer ucundaki işçiler için sefaletle sonuçlanmasıdır. Öyle ki, birikmiş, merkezileşmiş sermaye tekeli, kapitalist üretim tarzının önünde aşılmaz bir engel haline gelmiştir. Kapitalist üretimin önündeki engel büyük miktarda tekelci sermayedir.

Bu nedenle çaresizlik içindedirler. Küresel emperyalist mali sermayenin çaresiz saldırganlığının temel nedeni budur. Bu yüzden işçi sınıfına ve sosyalizme ait ne varsa yeryüzünden silecek bir yıkım savaşına ihtiyaç duyuyorlar.

İşte bu yüzden ABD-NATO Ukrayna'da Rusya'ya karşı savaşı kışkırttı. Ukrayna savaşı bahanesi altında, Rusya'nın askeri olarak kuşatılması süreci başlatıldı. Bu süreç yeni başlamış değildir. Kökleri NATO'nun kurulduğu 1949 yılına kadar uzanmaktadır ve SSCB'nin dağılmasından bu yana hız kazanmıştır.

Dahası, emperyalist merkezlerde faşizmin büyümesiyle bağlantılıdır. Küresel sermaye, proleter devrimci dalgaya karşı faşist çetelere ve faşist diktatörlüğe ihtiyaç duymaktadır. NATO da bu siyasetin en güçlü aygıtıdır. Libya, Suriye ve Ukrayna'da faşist güçler doğrudan NATO tarafından finanse edilmiş, örgütlenmiş, eğitilmiş ve silahlandırılmıştır ve bu faşistler Ukrayna'da iktidarı ele geçirmişlerdir.

NATO, emperyalizmin dünya emekçi halklarına karşı polis gücüdür. Emperyalizmin silahlı kanadıdır. Sürekli aşınan küresel kapitalist sınıf egemenliği, iktidarı elinde tutmaya ve işçileri ve yoksul halkları bastırmaya devam etmek için NATO'ya ve dünyanın dört bir yanındaki askeri üslere ihtiyaç duymaktadır.

Ancak her yerde kaybediyorlar. Filistin'deki kanlı katliamlara ve Gazze'deki soykırıma rağmen amaçlarına ulaşamadılar. Afganistan'dan kaçtılar. Suriye'de Beşar Esad'ı devirmeyi başaramadılar. Afrika kıtasında emperyalist sömürgeci askeri güçler adım adım kovuluyor. Ukrayna ordusunun cephe hatları çöküyor, bütün birlikler teslim oluyor. NATO destekli faşist Kiev rejimi parçalanıyor.

Emperyalist devletler her yönden darbe alıyor. Dünya proletaryasına ve emekçi halklarına, sosyalizme karşı yürüttükleri savaşı devletler arası bir kitle imha savaşına, topyekün bir dünya savaşına dönüştürmeye çalışmalarının nedeni budur. İnsanlığı nükleer bir savaşın eşiğine getiren kuduz bir saldırganlıkla hareket etmelerinin nedeni budur.

Sevgili yoldaşlar,

Görüldüğü gibi yeryüzünde iki kutup, iki farklı dünya savaş halindedir. Emperyalistler, işbirlikçi kapitalistler ve onların beslediği faşistler bir tarafta; dünya işçi sınıfı, emekçi halklar, ezilen yoksul kitleler ve devrimci demokratik güçler diğer tarafta. Bu, emek ile sermaye arasındaki, emperyalist-kapitalist sistem ile sosyalizm arasındaki savaştır. Bu küresel bir iç savaştır.

Bugün Ukrayna'da, Filistin'de, Kore'de, Tayvan'da, Suriye'de, Afrika'da vb. yaşanan tüm savaşlar, çatışmalar ve gerilimler bu olgunun yansımalarıdır.

Sevgili yoldaşlar,

Bu koşullar bize tek bir şey söylüyor: Dünya çapında devrimci bir durum ortaya çıkmıştır!

Küresel alanda burjuva sınıf kapitalist toplumu yönetemiyor, tüm emekçilere karşı savaşıyor. Yönetmek ve egemenliklerini korumak için faşist terör ve baskıya, savaş ve işgale başvuruyorlar. Suriye, Irak, Ukrayna ve Afrika ülkelerinde gördüğümüz gibi, faşist çeteleri örgütlüyor, silahlandırıyor ve halk kitlelerinin üzerine salıyorlar.

Öte yandan uluslararası proletarya, emekçiler, ezilen halklar, devrimci demokratik güçler, sosyalist devletler ve sosyalist eğilimli dünya devletleri emperyalistlerin bu eğilimine devrimci kitle eylemleri, devrimci savaşlar, ayaklanmalar ve isyanlarla yanıt veriyor. Dünya burjuvazisi artık eski yöntemlerle yönetemezken, dünya işçi sınıfı, emekçi kitleler, ezilen halklar, yoksul yığınlar da eskisi gibi yönetilmek istemiyor.

Bu koşullar altında komünistlerin temel görevi nedir? Tek kelime: siyasi iktidarı ele geçirmek! Bu öncelikli görevdir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerin büyük çoğunluğunda toplumsal devrimlerin koşulları oluşmuştur. Bu, çağımızın, girmekte olduğumuz yeni evrenin temel çizgisidir.

Sadece burjuva güçler değil, dünya işçi sınıfı, emekçiler ve devrimci demokratik güçler de birleşik devrimci bir güç olarak tarih sahnesine çıkmaktadır. İşte Filistin devrimi! On milyonlarca insan sokaklarda yürüyor, onlarca üniversite öğrenciler tarafından işgal ediliyor!

İşte anti faşist ve anti kapitalist protestolar! İşçi grevleri yayılıyor. Çiftçilerin protestoları genişliyor. Binlerce kişi baskıcı yasalara karşı sloganlar atıyor, göçmenlerle dayanışma gösterileri yapıyor, doğa düşmanı tekelleri protesto ediyor vb. Tüm ülkelerdeki dünya emekçileri kapitalist sınıfa karşı uluslararası dayanışma ruhuyla hareket ediyor.

İnsanlığı yıkıcı bir savaşın eşiğine getiren emperyalistler gerçekte, artık hiçbir yerde rahat ve egemen değiller. Emperyalist egemen sınıfın giderek büyüyen bir kesimi geleceklerinden kuşku duymaya başlamıştır. Ayrıcalıklarını ve zenginliklerini kaybedecekler. Ve bu korku kapitalistleri daha tehlikeli hale getiriyor.

Şimdi insanlığın yok olmasına yol açacak topyekûn bir dünya savaşını kışkırtmaya çalışıyorlar. Bugün Ukrayna'da yapmaya çalıştıkları şey bu. Yarın Tayvan ve Kore'de de aynı şey olacak.

Ancak tüm bunlar insanlık için bir kader değildir. Dünyanın anti emperyalist, anti faşist ve anti kapitalist güçleri emperyalistleri temkinli davranmaya zorluyor. Enternasyonalist proletarya, emekçi halklar, Küba, Kuzey Kore, Vietnam gibi sosyalist ülkeler, Rusya ve Çin'in askeri gücü emperyalistlerin yıkıcı savaş arzularının önündeki engellerdir.

Sonucu belirleyen her zaman mücadeledir!

Emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı savaşalım!

NATO'yu dağıtın!

Şimdi devrim zamanı!

Makale, leninist.net sitesinden alınarak yayınlanmıştır.