Verili durum hızla değişiyor. Günümüzde her şey yoğun yaşanıyor. Nesnel toplumsal durum yoğun yaşandığı için, kısa sürede değişiyor. Kitlelerin toplumsal pratiği yoğun, yüklü yaşandığından tarih kısa tarihtir.
Devrimci işçi sınıfı hareketi, verili toplumsal durumun kısa sürede değişimi karşısında kayıtsız kalamaz. Bu, somut durumun değişen koşullarının daha kısa aralıklarla değerlendirilmesini gerektirir. Var olan durumun kısa zamanda değişmesi, dolayısıyla tarihi sürecin hızlanması, emekçi sınıfın lehinedir. Çünkü tarihi sürecin hızlanması ile hedefimize daha çabuk ulaşırız.
Emekçi sınıfın kapitalist topluma yönelik eleştirileri son derece yoğun, yaygın ama aynı zamanda kapsamlı ve derinlikli. Emekçi ve sömürülenlerin devrimci sınıf mücadelesi de çok yoğun ve şiddetli. Teori, bilim, bilgi edinmede belirgin yoğunlaşma, sonuçlara ulaşma çabası var. Güncel tarihsel süreci hızlandıran sayısal, nesnel ve öznel etkenden söz ediyoruz. Çatışmalı süreç, toplumsal devrim için sayısız olanak sunuyor.
Toplumsal koşulların değişmesi bu topraklarda ve dünya genelinde insanların toplumsal pratiğinin gelişmesi sonucu bireylerde, kolektif topluluklarda yeni bir farkındalık oluştu, daha yetkin bir ifade ile bilinçleri de gelişti. Devrimci siyasal bilinç edindiler. Topluma ve dünyaya farklı bir bakış açısıyla bakıyorlar. Dünya ve toplum görüşlerinin değişmesiyle toplumsal ve siyasi alanda daha bilinçli olarak değerlendiriyor, kendi toplumsal siyasal pratiğini bilinçlice yürütüyorlar. Eylemleri amaçlı eylem olarak örgütlüyorlar, insanlardaki büyük değişim görülmeli. Değişim kısa sürede gerçekleşiyor. İnsanlar daha dün tepki göstermedikleri şeylere bugün tahammül göstermiyorlar. Ezilen insanlar en ufak bir baskıya baş kaldırıyorlar. Gösterilen tepkiler basite alınmamalı. 30 yıldan fazla bir zamandır, yapılan eylemler ayaklanmaya, devrime dönüştü. Ezilen insanların toplumsal ve siyasal pratiği sıradanlaştırılamaz. Kitlelerin bilinçli devrimci pratiği sıradanlaştırılamaz. Kitlelerin bilinçli devrimci pratiğinin amacı sömürü ve baskı toplumunu yıkmak ve ezilmenin bütün biçimlerini yok etmektir.
Ezilen insanların yeteneği ve mücadeleleri, dünyayı dönüştürme gücü halka güvensizlik duyanları her zaman şaşırtmıştır. 90’larda ve yakın zamanda ABD ve Avrupa'da bu ileri kapitalist ülkelerde halk ayaklanmaları ortaya çıkınca daha çok şaşırdılar. Çünkü emperyalist ülkelerde daha uzun süre bir ayaklanma olmayacağını düşünüyorlardı. Latin Amerika'da ayaklanmalar umuyorlardı, fakat Arap ülkelerinde ayaklanma olacağını hiç düşünmediler. Oysa hepsinde halk ayaklanmalarının koşulları olgunlaşmıştı. Emperyalist ülkelerde emekçi insanların yaşam koşulları hızla bozuldu. Sermayenin sürekli saldırılarına uğradılar. Bağımlı kapitalist ülkelerde, ezilen insanların yaşam koşulları daha ağırdır. Egemen gücün baskıları ve saldırılarından daha korkunçtur. Emekçiler, tüm bunları bir yanıt vermemezlik edemezlerdi. Olanlar yalnızca nesnel koşullarla sınırlı değildir. Daha önemlisi, insanların düşüncelerinde yaşanan köklü dönüşümdür. Tüm bu gelişmeler yakın tarihi, ayaklanmalar ve devrimler tarihi haline getirdi.
"Garanticiler”, sınıflar arası güç dengesi tamamen bizden yana olduğunda, devrimin güncelliğini kabullenmeye ve kendilerinin devrimden yana olduğunu ilan etmeye hazırlar. Devrimci gruplar tarih yaparken, şartlar her zaman lehte değildir. Kuşkusuz şartlar düne göre ezilen insanlardan yana. Fakat devrimci kalkışma için safların tamamen bizden yana olması beklenemez. Yıllarca süren iç savaş sonucu, sınıflar arası güç dengesi düne göre değişti, tamamen değişmesi için emekçi halkın siyasi üstünlüğü ele geçirmesi gerekiyor. Gerçek şu ki, bugünden savaşmadan siyasi üstünlüğü yani siyasi iktidarı ele geçiremeyiz. Bu konuda ezilen insanların mücadelesine ve yeteneğine güven duyulmalı.
Siyasi iktidar, kapitalist toplumun insanlarıyla ele geçirilir. Yeni bir toplum, sosyalizm devrimle büyük bir dönüşüme uğramış bu insanlarla kurulur. Toplumsal devrimin zaferinden sonra, insanlar yeni toplumu inşa etmek için bir araya gelmeyecekler. İnsanlar kapitalizme karşı mücadelede bugünden bir araya geliyorlar. Eylemlerde, ayaklanmalarda birleşiyorlar, dayanışmada bulunuyorlar, kaynaşıyor ve kendi aralarında yeni ilişkiler kuruyorlar. İnsanlar bugünden bir araya gelmeden devrim nasıl başarılır ve sosyalizme geçilir. Devrim, en geniş kitleleri harekete geçirir, yönetime ve sosyalizmin kurulum çalışmalarına çok büyük toplulukları örgütlü olarak katar. Ezilen insanların kapitalizme karşı devrimci mücadelesini hareketini, bugünden yarınlara uzanan boyutlarıyla birlikte değerlendirmeliyiz. Bu bakış açısıyla olaylara, eylemlere bakmalıyız. Bu mücadelenin ilk sonuçları nasıl olursa olsun, önemli olan daha temelli gelişmelerdir. İnsanların yeni ve ortak bir tarih yapmak için bir araya gelmesi.
Devrimci sosyalist proletarya, hiçbir zaman yalnızca kapitalizme karşı çıkmakla kalmamış; yıkacağı toplumsal düzenin yerini alacak sosyalizm uğruna mücadele bayrağını yükseltmiştir. İnsanları eyleme geçmeye ikna eden, yeni bir gelecek amacıdır daima. Yeni bir gelecek amacı, işçi sınıfının devrimci sınıf partisinin programında net ve kesin çizgileriyle ifade edilir. Emekçilerin parti önderliğinde hareket etmelerini sağlamak için, partinin halk demokrasisi ve sosyalizm programının, kitleler içinde en geniş propagandası yapılmalıdır. Temel devrimci hedefleri ortaya koyan, gerçek anlamda devrimci program çalışan sınıfı ikna eder. Devrimci bir program, işçi sınıfının ne yöne gideceğini ortaya koyar.
Proletaryanın devrimci sınıf partisi Leninist Parti’nin devrim programı, teorik ve politik gücünü birçok insana kabul ettiriyor. Yeni gelişmeleri, güncelliği karşılayan görüş üretiyor. Burjuva partilerinden oportünist sosyalizme kadar herkes bunun farkında. Ezilen insanların arasında sosyalizm fikri, yeni şeyler söyleme eğilimi sürekli yayılıyor. Burjuvazinin sözcüleri bu durumdan yararlanmak istiyor. Burjuva partilerinden uzlaşmacı sosyalizme varan geniş bir kesimin Leninist Partinin görüş ve sloganlarına başvurmasını, bu çerçevede anlamak gerekiyor. Burjuva sistem çöküş içinde. Bu durumda egemen çevreler, insanları bu düzene bağlayacak argümanları nereden bulsun? Bu durumda, onlar da devrimci işçi sınıfı hareketinin, devrimci komünizmin bilgi ve düşünce dağarcığına başvuruyorlar. Burjuvazi her yönden çöküş ve tükenişte.
Tam da böyle bir süreçte, burjuva muhalefeti “geleceği örgütlemek”ten söz etmeye başladı. İşçi sınıfının devrimci partisinin devrimci görüşlerini gerçek içeriğinden soyundurarak, kendine uyarlamada değişmeyen bir çaba örneği daha. Bu, sonuçsuz kalacağı kesin olan boş bir çabadır. Söylemeye bile gerek yoktur ki burjuva toplumun geleceği yoktur. Burjuva toplum, bugünden eski bir toplumdur. Yeni bir gelecek, eski toplumun zeminleri üzerinde değil, yeni bir zeminde örgütlenecektir. Geleceğe yeni zeminde, yeni bir biçimde biçim vermeden önce, eski toplumsal düzenin yıkılması gerekiyor. Çok nettir ki, yeni bir gelecek, burjuva partilerinin dayandığı toplumsal temel havaya uçurularak örgütlenebilir. Yine şu da bir gerçektir ki insanlığın geleceğini devrimci bir sınıf, işçi sınıfı belirler. Devrim, kapitalist sistemde yükseliş halinde. Bu demektir ki yeni bir gelecek çok daha yakındır.
Yeni bir gelecek örgütlemek, devrimci yoldan iktidara gelmek demektir. Çünkü yeni bir geleceğin kapıları, devrimci bir iktidarın kurulması ile açılır. Devrimi göze alamayanlar, kapitalist toplumun temelleri üzerinde burjuva sisteminin arkasına yaslanarak, gelecek için modeller yaratmak istiyorlar. Onlar buna “toplumsal belediyecilik” ya da “halkçı belediyecilik” diyorlar. Modellerin propagandasını yaparken, bu kurumları halk meclislerine, gençlik meclislerine, kadın meclislerine ya da “yaşanılır kentlere” dayayacaklarını ile sürüyorlar. Genel seçimlerde de kitleleri parlamentoya katılmaya çağırdılar. Seçimler yerel ya da genel seçimler olarak farklılık gösterse de, uzlaşmacı siyasetlerin politikaları temelde değişmiyor: ezilen insanlara burjuva yönetime, burjuva politik sisteme katılma çağrısı yapmak. Düşündükleri bu toplumsal düzende öz yönetim organları kurmaktır. Bunları düzene iyice yerleşme araçları olarak görüyorlar.
Halk meclislerinin, işçi konseylerinin rolü, kitleleri burjuva yönetime katmak değil, geniş emekçi kitlelerini devrime çekmek, iktidarı ele geçirmek için örgütlenmek ve eyleme geçirmektir. Bunlar mücadele araçlarıdır. Sömürülenlerin devrime bağlanmayan her mücadele aracını bekleyen son yozlaşmak ve dağılmaktır.
Türkiye'de ve Kürdistan'da ezilen insanlar, şimdiye kadar halk adına, sınıf adına ne elde ettiyse, uzun savaş sonucu elde etti. Ama sadece bu kadar değil. Kazanılmış hak ve mevzileri korumak için ayrı bir savaş vermek zorunda kalmıştır. Çünkü kapitalist düzende, hiçbir demokratik hak, kazanılan hiçbir mücadele mevzisi güvence altında değildir. Böylece emekçi kitleler sürekli savaş halinde, sınıf mücadelesi süreklidir.
Ne var ki, sınıf mücadelesini hak mücadelesi ile sınırlamak, emekçi sınıfın mücadelesini sistemle sınırlamaktır. Sosyalizme, kapitalist toplumda yaratılan modeller yoluyla, toplumsal örgütlenme ve modellerini artıra artıra varılmaz. Ama bugüne kadar reformizm bu siyasi yolu izledi. Bu, demokratik bir ortam yaratma anlayışının mutlaklaştırılmasıdır. Dolayısıyla sınıf mücadelesinde patlamaları, sıçramalar kabul etmemektir. Demokratik talepleri, temel devrimci hedeflerin, iktidara gelmenin önüne koymak oportünizmdir.
Kapitalizmin özel mülkiyeti, tekellerin yönetimi, emekçi halkın sömürülmesi gibi ana dayanaklarına dokunmadan, emekçi halk lehine hiçbir şey elde edilemez. Sosyal ve siyasal tüm alanların sorunlarına ve çözümlerine sınıfsal olarak bakmalıyız. Ortaya atılan tüm önerileri ve söylemleri, sınıf bakış açısı süzgecinden geçirmeliyiz. Tüm toplumsal ve siyasi konumlar sınıfsaldır. Sınıf karşıtlığına dayanan bir toplumda, herkes için demokrasi olmaz. Herkes için ortak mutluluk olmaz. İnsanların toplumdaki konumunun üstünde ortak anlayış olamaz. Böyle bir şey, her zaman toplumsal çevre ile koşulludur. Devrimci işçi sınıfı hareketinin görevi, sınıf savaşını sınıfların kaldırılmasına denk götürmektir.
Noam Chomsky, İskoçya'da yaptığı bir konuşmasında ABD'nin ekonomik ve siyasi yapısını değerlendirirken şunları söyler:
“Apaçık bir gerçektir ki, devlet güç bağının yalnızca bir kısmını temsil eder. Yatırım, ticaret, finans, çalışma koşulları ve sosyal politikanın diğer önemli yolları üzerindeki kontrol, özel ellere bağlıdır.”
Kapitalist ülkelerde yalnızca ekonomik güç değil, ekonomi sayesinde politik güç de tekelci sermayenin elinde toplanmıştır. Ekonomik güç başkasında, politik güç de yani devlet gücü başka ellerde değil, aynı ellerde. Burjuva toplumda tamamen göstermelik hale gelen yasama, yargı ve yürütme ayrımına rağmen, gerçekte tüm güç tekellerin, borsanın, bankaların, sanayicilerin elinde toplanmıştır. Bu güce dokunmadan halk yararına hiçbir şey yapılamaz.
Burada söylenenlerden şu devrimci sonucu çıkarırız: Tekelleri, sermayenin tüm politik ve ekonomik gücünü ortadan kaldırmak. Proletaryanın toplumsal devrimi burada durmaz. Özel mülkiyetin temellerine kadar iner. Toplum köklü olarak dönüştürülür.
C.Dağlı