Dinci faşist iktidar, hem devlet terörünü hem de faşist Bahçeli'nin tosuncuklarını sokağa salarak yeni bir terör dalgası estirmeye başladı.
İşlerini aleni yapıyorlar. Yaptıklarını, estirdikleri terörü savunuyorlar ve bunu yapmaya devam edecek “delilerimiz çoktur” diyorlar. Bu yaptıklarına, geçmişle karşılaştırdığımızda “ısınma turları” demek mümkün. Tosuncuklarını, kendi deyimleriyle söyleyelim, “delilerini” faşist terör estirmeye alıştırıyorlar.
Önce bir tespit yapalım: Bu faşistlerin, en azından şimdilik ve en azından “yerli ve milli” cinsinden, geçmiştekilerin yaptıkları katliamları yapacak çapta tosuncukları yok. Uykusundaki solcu gençleri eterle bayıltıp ıssız bir yerde boğma teliyle katledecek tecrübeye sahip kadroları, dediğimiz gibi, şimdilik yok. Bu, artık olmayacak anlamında değil.
Faşist Devlet Bahçeli'nin sık sık geçmişe, geçmişteki kadro yapılarına gönderme yapması boşuna değil. Ellerinde, Abdullah Çatlı, “İdi Amin” lakaplı Haluk Kırcı, Ferhat Tüysüz, Veli Can Oduncu gibi seri katiller kalmadı. Muhsin Yazıcıoğlu gibi katliam organizatörleri de ya hiç yoktur ya da pek azdır. Ahmak liberalleri, uzlaşmacıları aldatmak için “imaj” değiştirir gibi yaparken yaptığının zıt etkilerini de yaşamak zorunda kaldı; yeni kadroları yeni “imaja” göre şekillendi.
Faşist kadrolar, cinayet deneyimlerinden yoksun kaldılar; “elleri soğudu”. İşte şimdi onları yavaş yavaş, önce sopalı saldırılarla alıştırmaya çalışıyor. Kim bilir, belki de şimdilerde tekrar “muteber” seviyeye taşımaya çalıştıkları “İdi Amin”lerine boğma teliyle cinayet, eterle bayıltıp başka yerde katletme dersleri filan verdirirler tosuncuklarına.
Dahası, “yerli ve milli” olanı yok ya da pek az; buna karşılık, ihtiyaç duyduklarında kullanabilecekleri kafa kesen dinci faşist tosuncuklarının sürüsüne bereket. Ama şimdilik bu ikincileri hesaba katmadan devam edelim ve bu yeni terör dalgasının altında yatan saikleri görmeye çalışalım.
Daha önce de işaret etmiştik, faşist Devlet Bahçeli, “Devlet Bahçeli” değildir. O, adıyla müsemma, faşist devlettir, tekelci sermaye sınıfıdır, tekelci sermaye sınıfının terör politikasının insan kılığında vücut bulmuş halidir. 70'li yıllarda tekelci sermaye sınıfının emekçi sınıflara karşı faşist terörünün, katliamcı politikalarının sivil ayağı MHP'nin perde arkasındaki figürlerindendir. O gün bu gündür, tekelci sermaye sınıfı ondan vazgeçmiş değil.
Bahçeli adına yardımcısı, açıkça katliam çağrısı yapıyor ve burjuva nizamı, burjuva düzenin yasallığı, burjuva hukuk adına bir savcı ya da bir yetkili çıkıp bu nedir diye sormuyor. Örneğin, Semih Yalçın adındaki zat, Bahçeli'nin yardımcısı ve şüphesiz Bahçeli adına, onun izni, bilgisi ve onayı ile şu sözleri söyleyebiliyor:
“HDP/PKK halk düşmanıdır, tabiat ve insanlık düşmanıdır. Terör örgütü HDP/PKK, kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür. Ağızları kapatılması gereken kravatlı mazbatalı güruhtur.”
Şüphesiz bu, bir çağrıdır; faşist tosuncuklara yapılmış bir katliam çağrısıdır. Karşılık bulur mu? Şimdilik koşulların buna elverdiğini sanmıyoruz. Maraş katliamını yaptıkları koşullarda değiliz. Ancak koşullarını ve fırsatını bulurlarsa bir an bile tereddüt etmeyeceklerinden kuşku yok.
Maraş katliamı dahil, 70'li yıllar boyunca faşistlerin polis, asker ve devletin diğer kurumlarının desteği ile sokağa salınmalarının nedeni, gelişen devrime karşı barikat oluşturmaktı. Tekelci sermaye sınıfı bugün de aynı yaşamsal sorunla karşı karşıya. Faşist Devlet Bahçeli'nin dilinden düşürmediği “beka sorunu” budur. Varlıklarını, egemenliklerinin varlığını devrimin tehdidi altında görüyorlar. Gördükleri şeyde yanılmıyorlar. Düzen, emekçi sınıfların, Kürt halkının, yoksul kitlelerin birleşik toplumsal devriminin tehdidi altında.
Dinci faşist iktidar, karşı-devrim cephesinin vurucu gücü, burjuva düzenin devrime karşı kalkanı durumundadır. Bu yüzden, bütün burjuva partiler, önemli, yaşamsal konularda dinci faşist iktidarın arkasında diziliyorlar. Bu yüzden, dinci faşist iktidar, en küçük bir eleştiriye, bu eleştiri kendi eski yol arkadaşlarından gelmiş olsa bile, tahammül edemiyor; hepsine karşı terör sopasını elden bırakmıyor.
Burjuva sınıf, tüm tarihi boyunca, proletaryanın, emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin devrim tehdidine karşı zor yöntemlerine, gerici, faşist teröre başvurmuştur. Ancak zor, zamanı gelmiş devrimi durdurmaya yetseydi bugün zafere ulaşmış hiçbir devrim göremezdik. Hiçbir burjuva zor, faşist terör, zamanı gelmiş devrimi ortadan kaldıramaz. En fazla yapabileceği şey, devrimi bir süreliğine bastırmaktır. Ama bu durumda bile devrim, bir süre sonra çok daha güçlü biçimde, çok daha enerji biriktirmiş halde burjuva egemenliğin karşısına, bu egemenliği yıkana kadar tekrar tekrar çıkar.
Çırpınışları boşuna.