Geçen hafta, yeni yıla iki gün kala, Suriye'den gelen iki saldırı haberi önümüzdeki günlerin nasıl bir seyir izleyeceğinin habercisi oldu adeta.
Bu saldırıları haberlerinin ilki Deyr El Zor-Humus şehirleri arasında, kimine göre sivil insanları kimine göre ise evlerine dönmekte olan askerleri taşıyan bir otobüse düzenlenen saldırı oldu. Saldırıda en az 35 kişi öldürüldü onlarca kişi de yaralandı. Saldırıyı, IŞİD denen dinci faşist çete üstlendi.
İkinci haber, son haftalarda, hatta son bir iki aydır diyebiliriz; Türkiye ve beslemeleri dinci faşist çetelerin saldırıları yüzünden gündemden düşmeyen Ayn-İsa'dan geldi. Habere göre, silahlı beş kişi, bombalı araçla Rus askeri üssüne saldırmak istemiş, Rus askerlerinin zamanında müdahalesi sonucu çıkan çatışmada beş saldırgan da öldürülmüştü. Haberin önemi, saldırıyı yapan dinci faşist çetenin kimliğinde yatıyor. Hurras El Din adlı çete grubunun saldırıyı üstlendiği duyuruldu.
Hurras El Din adlı çete grubu, Türkiye'nin denetimindeki İdlib'te yuvalanmış, şimdiye kadar o bölge dışında hiç bir eylem yapmamış, MİT'in kontrolünde olduğundan kimsenin şüphesi olmayan bir çete grubudur. İdlib'te yuvalanmış tüm çete gruplarının Türkiye'nin, yani MİT ve ordunun denetiminde olduğu dünya alem tarafından biliniyor.
Öyleyse, Rusya askeri üssüne, Rus askerlerine yapılan saldırının Türkiye'nin bilgisi, onayı ve isteği üzerine gerçekleştiğini söylemek gerekir. Başka türlüsü mümkün değil. Bu güne kadar İdlib dışında hiç bir faaliyeti olmamış, hiç bir varlık belirtisi göstermemiş bir çete grubunun İdlib'ten yüzlerce kilometre uzakta bir yerde bir askeri üsse saldırması MİT ve TSK desteği, onayı ve bilgisi olmadan düşünülemez.
IŞİD, “bitirildi” dendikten yaklaşık iki yıl sonra, Suriye'nin özellikle Deyr El Zor'a yakın çöllük bölgede kapsamlı eylemler düzenlemeye başladı. Suriye Ordusu, aylardır bu katil sürüsüne karşı operasyon yapmasına rağmen, onu, gerçek adı “Bādiyat ash-Shām” olan ama kısaca Badiye çölü denen bölgeden temizleyemedi.
Bu nasıl oluyor? Yüzölçümü yaklaşık 52 bin kilometrakare olan çöllük bölgenin ortasında belki de binlerce insan, bir kaç gün ya da bir kaç hafta da değil, aylarca hatta yıllarca nasıl barınabilir? Barınmakla da kalmıyor, ağır silahlar, çöle uygun araçlar, ağır silahlara uygun mühimmat vb vb temin edebiliyorlar.
Bütün bunların tek bir açıklaması, çölün Irak-Ürdün-Suriye sınırında ABD'nin kontrolünde bulunan Tanf bölgesi ve bu bölgede bulunan Rukban göçmen kampıdır. ABD ve “Uluslararası Koalisyon” denen emperyalist haydutlar iki yıl önce “IŞİD'i bitirdik” derken gerçekte onun işe yarar kadrolarını helikopterlerle yok edilecekleri savaş alanlarından kaçırarak işte sözünü ettiğimiz bu bölgeye taşımışlardı. Orada yeniden organize edildiler, bozulan moralleri düzeltildi, eğitilip tekrar sahaya sürüldüler.
ABD ve “Uluslararası Koalisyon” denen emperyalist haydutların IŞİD ve diğer dinci faşist çetelere karşı savaştıkları söylencesi yüzyılın yalanıdır. Devrimcilerin görevi bu yalana inanıp yayılmasına yardımcı olmak değil, açığa çıkarıp ezilen halklara gerçeği görmeleri için yardım etmektir.
Bu iki saldırının, Suriye'yi Rusya için “bataklığa çevirme” stratejisine dönen ABD'nin ve ABD'nin Suriye'deki sopası olan Türkiye'nin işbirliği sonucu olduğundan kuşku yok. Emperyalist planların Suriye'deki taşeronu Türkiye'dir. ABD, on yıldan fazla bir zamandır sürmekte olan Suriye savaşında başlangıçtaki hedeflerine ulaşamayacağını görmüş ve kabul etmiş bulunuyor. Gerileye gerileye, Suriye'yi Rusya için bataklığa çevirme stratejisine kadar gelmiş durumda. Bu stratejide kilit rol yine Türkiye'ye verilmiş. James Jeffrey, görevinden istifa ettikten sonra, Türkiye'nin rolünü şöyle itiraf etmiş:
“Türk ordusu yüzünden. 20 bin civarında, belki de 30 bin civarında askerleri var ve rejimin İdlib'e dönmesini engelleyebilecek güce sahipler.
- İdlib halkına Şam'ın yakın zamanda İdlib'e dönmeyeceğini mi söylüyorsunuz?
Türkiye'nin ABD, Avrupa Birliği (AB) ve NATO'nun desteği ile birlikte buna izin vermeyeceğine eminim.”
Böylece, diziliş ortaya çıkmış oluyor: Dinci faşist çetelerin arkasında Türkiye; Türkiye'nin arkasında ABD ve Avrupa Birliği, hepsinin arkasında da ortak askeri örgütleri NATO! Hala ahmaklar tayfası, Türkiye ile ABD, Türkiye ile Avrupa Birliği, Türkiye ile NATO arasında gerçek bir kavgadan sözedecekler mi acaba? Türkiye, bütün bu emperyalist haydutlar adına, besleyip tasmalarını bıraktığı dinci faşist çetelerle birlikte Suriye'de savaşıyor.
Kime karşı? Elbette en başta Kürt halkına, Suriye halklarına karşı. Onlarla birlikte Suriye devletine ve Rusya'ya karşı.. Tam da bu nedenle, Türkiye'nin işgal ettiği topraklardan sökülüp atılması devrimci güçlerin birinci hedefi olmalıdır. Türkiye'nin işgal ettiği topraklardan sökülüp atılması, ABD ve “uluslararası koalisyon” denen emperyalist haydutların da sökülüp atılmaları anlamına gelecek. Bu haydutlar çetesi sökülüp atılmadan halkların özgürlüğünden söz edilemez.
Tutunmak için şimdi her yola başvuruyorlar. Ancak Rusya'nın son iki saldırıya vereceği yanıtın biçimi ve şiddeti Suriye savaşının gidişinde önemli bir dönüm noktası olacak gibi..