Son günlerde UKH’den ard arda yapılan açıklamalar, ABD-Türkiye-KDP-Irak ittifakının Kürdistan Devrimini tasfiye saldırılarına büyük bir hız verdiklerini ve tüm güçleriyle saldırdıklarını gösteriyor.

Son açıklamalardan biri ise, Demokratik Suriye Güçlerinin “Suriyeli olmayan güçleri bölgeden çıkarmaya başladı”ğıdır. Bu açıklama hala teyide muhtaç bir açıklama olmakla birlikte ciddiye alınması gereken bir duruma işaret ediyor.

Çünkü, PKK güçleri dahil- ki bazı haber sitelerinde bu “Suriyeli olmayan güçler”den PKK savaşçıları olarak söz ediliyor- Suriyeli olmayan güçlerin Rojava’dan çıkartılması, tam da James Jeffrey adındaki Amerikan sülüğünün istifa etmeden hemen önce, giderayak yaptığı açıklamayla birebir örtüşüyor.

Türkiye’nin Rojava topraklarını işgalini planlayan, işgal edilecek yerlerle ilgili hazırladığı haritayı dokuz ay boyunca cebinde taşıyan ve bu harita cebindeyken Rojava güçlerine “Türkiye’ye saldırı izni vermeyeceğiz, savunma hatlarınızı yıkın ki gerginlik olmasın” diyerek onları tuzağa düşüren bu adam şöyle demişti:

PKK kadrosunun Suriye'den çıktığını görmek istiyoruz. Bu, Türkiye ile Suriye'nin kuzeydoğusunda var olan gerginliğin temel nedeni. Biz bu gerginliği azaltmak istiyoruz. Çünkü kuzeydoğu dışındaki tüm bölgelerde Türkiye ile çok yakın koordinasyon içinde çalışıyoruz. Kuzeydoğuda bile dediğim gibi Türkiye ile askeri açıdan bir anlaşmamız var”

Bu, Amerikan devletinin görüşüdür, politikasıdır, kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Yani James Jeffrey istifa etti diye Amerikan emperyalizminin bu politikası değişmiş değil. Daha önce de demiştik, Amerikan emperyalizminin uzun on yıllardan bu yana Ortadoğu’daki temel politik çizgilerinden biri, Kürdistan Devriminin tasfiyesidir. James Jeffrey, Amerikan emperyalizminin bu politikasını açık sözlülükle dile getirmiş.

Önce şunun altını çizelim: Bir emperyalist devletin bir hareketi tasfiyesi, her zaman tek ve aynı yöntemle olmaz. İmha ederek tasfiye etmek, yöntemlerden bir tanesidir. Şimdi, yukarıda adını zikrettiğimiz devletler ve KDP’nin G.Kürdistan’da uyguladıkları yöntem bu. Ama, yakınlaşarak, içine girerek, içine alarak, yumuşatarak, işbirliğine çekerek, mali, askeri, teknik, ekonomik gücüne dayanarak tasfiye etme yöntemleri de var ve bunlara hiç de az olmayan biçimde başvurdukları da bir gerçektir.

Rojava’da uyguladıkları yöntem, özellikle ENKS denen işbirlikçi çeteyi “güce ortak etme”ye çalışmaktır. Çabaları bu yönde; sonuç alıp alamayacaklarını şimdiden bilmemiz mümkün değil. Fakat tehlikenin içeriğini ve nereden geldiğini bilmek ve görmek mümkün.

Amerikan emperyalizminin Rojava yönetimine şimdilik dokunmamasına aldanılmamalı. Devrimci çizgide kaldığı müddetçe Rojava güçlerini tasfiye etmek ABD emperyalizminin öncelikli ve asla vazgeçmeyeceği hedeftir. Emperyalistler, bir ulusu özgürlüğe götürecek politikalar değil, onu kölelik altında, ezilen ulus durumunda tutacak bir politika izlerler. Emperyalizmin karakterine uygun olan budur.

ABD emperyalizmi, bunların başında gelir.

ABD emperyalizmine “olumlu” mesajlar göndererek bu politikanın değiştirilebileceğini ya da yumuşatılabileceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. ABD emperyalizmi için önemli olan kendi çıkarlarıdır ve bu çıkarlarla uyumlu olduğu sürece, NATO’nun, emperyalist-kapitalist sistemin çıkarlarıdır.

ABD emperyalizminin çıkarları Ortadoğu-Suriye bağlamında nasıl bir ittifakta ifadesini bulur? Tek kelimeyle söylersek, Türkiye ile ittfikakta ifadesini bulur. James Jaffrey, giderayak bunu çok net ifadelerle ortaya koydu.

Evet, Türkiye ile bir anlaşmaları var. Nedir bu anlaşma, kimse bilmiyor. Koordinasyon halinde çalıştıkları da doğru, zaten bundan şüphe etmek için bir neden yok. Şimdi soru şudur: Yeni ABD yönetimi, yani Biden, bu politikayı değiştirir mi? Bu soruyu da Biden’ın müstakbel Dışişleri Bakanı yanıtlıyor:

Partnerimiz Türkiye başka tercih olmaz.

Daha önce defalarca bir gerçeğe işaret ettik. Türkiye, Suriye, Libya, Karabağ ve daha bir çok yerde NATO adına bulunuyor, emperyalizmin bu savaş örgütü hesabına savaşıyor, toprak işgalleri yapıyor. Türk askerinin bastığı yer, NATO’nun bastığı yer olarak anlaşılmalıdır. (Geçerken belirtelim ki, bu düşünce şimdi UKH çevrelerinde giderek daha çok kabul görüyor.) Bu yüzden ne NATO, ne ABD ne de AB emperyalistleri Türkiye’yi ciddi anlamda karşılarına alırlar. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bu ilişkiyi şöyle tanımlıyor:

S-400 konusu çok ciddi, ancak Türkiye’nin katkısı ve NATO’daki rolü, S-400 konusuna göre çok daha derin. Türkiye’nin NATO’nun çok değerli ve önemli bir müttefiki olmaya devam edeceğinden ve S-400’lerin sorun yaratmasına rağmen diğer birçok meydan okumaların üzerinde birlikte çalışacağımızdan kesinlikle eminim”.

Başka söze gerek var mı?

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere, tüm emperyalistlere “kuzu postunda” görünmek onları yumuşatmaz ama avlarıyla ilgili iştahlarını kabartır. Aksine, emperyalistler zorun dilinden anlarlar. ABD başta olmak üzere tüm emperyalistlere karşı savaşabilecek tüm güçleri toplamak ve bir arada tutmak, Rojava, Suriye ve dünya emekçi halklarının desteğine, savaş gücüne dayanmak kurtuluşun, en zor durumlardan dahi çıkışın tek yoludur.

Gerçeklerin gözünün ta içine bakmaktan çekinmemek lazım. ABD Türkiye’den vazgeçmez ve Kürt halkının mücadelesini, hatta Kürt halkının kendisini ortadan kaldırmak Türkiye’nin asla vazgeçmeyeceği hedefidir.

ABD’ye inanıp devrimci güçleri Rojava’dan uzaklaştırmak, yapılacak hataların en büyüğü olacaktır.