Mösyö Macron itinayla gizlese de, Fransa'da kelle kesen dinci caniler ile bizzat Fransız yönetiminin, istihbaratının, ordusunun yakın ilişkileri var. Fransa’nın 2012’den başlayan, Suriye’deki dinci faşistlerle ilişkisine ve bu dinci faşistleri nasıl desteklediğine, muhatap alıp silahlandırdığına, devlet düzeyinde itibar kazandırmaya çalıştığına artık gelebiliriz.
Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı olan François Hollande -bu arada kendileri “sosyalist parti”den olurlar- 2011 Mart-Nisan aylarında Suriye’de başlayan dinci faşist ayaklanma ve iç savaş için şu açıklamayı yapar:
“Muhaliflerin geçici hükümeti kurmaları durumunda Suriyeli isyancılara silah dağıtımı konusunu diğer ülkelerle birlikte ele alabilir”iz.
Bu sözleri gerçek anlamlarına çevirirsek şudur: Esad’ı devirmek için ayaklanan dinci faşist çetelere, -emperyalistler o zaman bu çeteler için ‘isyancı” kavramını kullanıyorlardı- silah dağıtacağız. Gerçekte ise çoktan silahlandırmışlardı. İşte Samuel Paty’i katleden dinci faşist bu çetelerden talimat almıştı.
Hollande’dan sözü yine dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius alıyor ve dinci faşist çeteleri nasıl destekleyeceklerini yazılı bir açıklamayla şöyle ilan ediyor:
“Bu anlaşma Suriye muhalefetinin bir araya gelme sürecinde çok önemli bir adım oluşturuyor” dedi. Fransa’nın, Suriye rejimine itibarlı bir alternatif olabilmesi için bu koalisyona tam destek vereceğini kaydeden Fabius, “Fransa, Suriye halkının, Şam rejiminin kendisine yönelik saldırılarından korunmak için meşru haklarını kullanmasını tanır”. Fransa budur ve daha fazlasıdır.
Suriye’de dinci faşist çetelere gizli desteğine bu şekilde “resmiyet” kazandırdıktan sonra, binlerce dinci faşist çete, IŞİD, El-Nusra ve benzerlerine katılmak için, Fransız istihbaratının yönlendirmesi ve desteği ile Suriye’ye akın ettiler. Şu gazete haberi çok şey açıklamaya yetiyor:
“Avrupa basınında son dönemde çıkan haberler ve sosyal medyadan elde edilen veriler, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) saflarında savaşan Avrupalı cihatçıların Suriye’nin kuzeyindeki Halep bölgesinde kanlı eylemlerde yer aldığını gösteriyor. Dahası, bu haberler, Suriye’ye giden Avrupalı cihatçıların sayısının resmi istatistiklerden fazla olduğuna işaret ediyor. Öyle ki Halep bölgesinde Fransızca ve Almanca konuşan militanlardan ayrı birliklerin kurulduğu anlaşılıyor.”
Bütün Avrupalı istihbarat örgütlerinin organizasyonunda yer aldığı bu dinci faşist çetelerin Suriye’ye akını Rusya ve Suriye Ordusunun faşist çeteleri önce Humus’tan, arkasından Şam, Hama ve Lübnan sınırından temizlemesine kadar sürdü. Bu andan itibaren Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinden Suriye’ye dinci faşist akını tümden bitmese de ciddi oranda kesildi; hatta tersine döndü diyebiliriz. Dinci faşistler, Suriye’de piknik yapmaya gidilmediğini yaşayarak görünce “Ben annemi özledim” şarkısını söylemeye başladılar. Ama konumuz bu değil.
Şimdi sorunun konumuzu daha yakından ilgilendiren yanına gelebiliriz. Bu kadar çok sayıda dinci faşist nerede yetişti ve bu dinci faşistler böyle, serada domates yetişir gibi, Avrupa topraklarında yetişirken uzaydan farelerin hareketlerini bile gözlemekle övünen istihbarat örgütleri, emniyet örgütleri neredeydi?
Avrupalı, örneğin Fransız emniyet teşkilatı ve istihbarat örgütü tüm camilerin ve dinci derneklerin dinci faşist yetiştirme serası gibi çalıştığını bilmiyor olabilirler mi? Bilmiyor idiyseler, Samuel Paty’in katledilmesinden saatler sonra neden dernekler basıldı?
Gerçek şu ki, dinci dernekler ve camiler, sadece emniyet/polis ve istihbarat örgütlerinin değil, hükümetlerin de destek ve koruması altında dinci faşist yetiştiriyorlardı ve halen de öyledir. Bunun en gelişmiş halini Almanya’da görüyoruz. Almanya’da DİTİB ve başka dinci örgütlenmeler Türkiye’de olmadıkları kadar örgütlüler, harıl harıl dinci faşist yetiştiriyorlar; sürekli milyonlarca euroyu toplayıp Türkiye ve Suriye’deki dinci faşist örgütlenmelere aktarıyorlar. Şimdi unutulmuş olan Deniz Feneri olayı başlı başına bir örnektir. Dinci faşist partinin Türkiye’den topladığı paralar bir yana, Deniz Feneri olayında kasasına indirdiği milyon Euroların haddi hesabı yok.
Dinci faşist örgütlenmenin, camiler ve dernekler üzerinden, yaygınlığı açısından Almanya’yı sırasıyla, Fransa ve Hollanda takip etmektedir.
Peki neden? Avrupalı emperyalistler dinci faşist örgütlenmeler göz yummak bir yana, destek ve koruma sağlıyorlar. Bu sorunun ikisi de doğru ve önemi aynı ağırlıkta olan iki temel yanıtı var. Birinci yanıt Prens Salman’ın itirafında yatıyor. Komünizme karşı, emekçi sınıfların devrimci hareketine karşı dinci gericiliği besleme.
İkinci yanıt, birincisiyle bağlantılı ve birbirlerini tamamlıyorlar. Avrupa’daki “İslamcı” dinci faşist örgütlenme Avrupa faşist hareketinin güçlenmesinin dayanağı oluyor. Neo-Nazi hareket, “İslam” karşıtlığı üzerinden yaptığı propaganda ve ajitasyonla hem kan bulup palazlanıyor hem de Avrupa gericiliğini besliyor. Şüphesiz, işçi sınıfına, komünizme karşı.
Özetle, Samuel Paty, Fransız emniyeti ve istihbaratının -şüphesiz hükümetlerin izin ve onayı ile- desteklediği, yayılmasına göz yumduğu, Suriye’de ve başka ülkelerde silahlandırdığı dinci faşist çeteler tarafından katledilmiştir.
Samuel Paty, bir emekçiydi, yani bizdendi, bizim saflarımızdan biriydi. Onun için onu örten toprağı emekçi sınıfların soylu gözyaşları suluyor; onun katillerini besleyip örgütlenmelerine göz yuman Fransız devletinin, Macron’un timsah gözyaşları değil.