ABD’nin göstere göstere geliştirdiği Kürdistan Devrimi'ni tasfiye planı, önceden ilan ettikleri gibi, en somut haliyle uygulamaya kondu. Aslında, bu emperyalist devletin Kürdistan Devrimini tasfiye faaliyetleri uzun süredir var. Ancak şimdiye kadarki faaliyetler, bölük pörçük gidiyordu ve bütünlüklü bir plandan yoksundu.
Birkaç aydır yaptıkları, bu eksikliği gidermeye, amaçlarına belirli bir plan dahilinde ulaşmaya çalışmaktı. Daha bu yılın Ağustos ayının ortalarında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu’dan sorumlu Birinci Bakan Yardımcısı Joey Hood planın ana hatlarını ilan etmişti bile.
Kürdistan Devrimi ve Kürt Özgürlük Hareketi karşısındaki tutumlarıyla James Jeffrey denen sülüğün ikizi diyebileceğimiz bu zat, 19 Ağustos’ta Washington’da yapılan ABD-Irak görüşmelerinden sonra şu açıklamayı yapmıştı:
“Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak merkezi hükümeti ve Türkiye, ABD'nin ve diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteğiyle birlikte çalışma yürütebilir. Bunun sonucunda Sincar gibi yerler, PKK da dahil, düzensiz silahlı gruplardan temizlenebilir ve halkın refahına çalışacak ve halk tarafından kabul görecek bir sivil yönetim kurulabilir”
Kürt özgürlük savaşçılarının ABD ve Barzanigillerin istihbaratı sonucu Türkiye tarafından katledilmeleri dahil, bir çok katliamdan sonra ABD, Güney Kürdistanı Özerk Yönetimi ile Irak hükümetini bir araya getirerek 9 Ekim’de Şengal’e ilişkin bir anlaşmaya varmalarını sağladı.
Anlaşma üç madde ve bu maddelerin alt şıklarından ibaretti. Ama en önemli maddesi, PKK ile ilgili olanıydı ve tüm amaç aslında bu maddede gizliydi. Madde şöyleydi:
“Şengal ve çevresinde PKK ve ona bağlı güçlerin varlığına son verilecek. PKK’ye bağlı güçlerin bölgede herhangi bir rol üstlenmesine müsaade edilmeyecek.”
Türkiye’nin, dinci faşist iktidarın uzun zamandır peşinde koştuğu hedef buydu. Aslında ABD planına göre bu anlaşmaya Türkiye’nin de dahil edilmesi gerekiyordu. Ancak, büyük ihtimalle Kürt halkının tepkisinden çekindikleri için, tepkiyi en aza indirmek maksadıyla Türkiye, doğrudan dahil edilmedi.
Fakat bu işin özünde bir şey değiştirmiyor. Bağdat-Erbil-Ankara arasında bir işbirliği var ve bu işbirliği “ABD'nin ve diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteğiyle” tıkır tıkır işliyor zaten.
ABD’nin Kürdistan Devrimini tasfiye planı normalde hiç bir devrimci, hele de sosyalist ya da komünist olma iddiasında olanlar için hiç şaşırtıcı olmamalı. Tersi şaşırtıcı olmalıydı. Sadece ABD değil, bütün emperyalistler herhangi bir ulusun, emekçi bir halkın özgürlüğünün düşmanıdır. Emperyalizm, halkların özgürlüğü için değil, kölelik ve baskı altında tutulması için uğraşır. Ulusları ezen ve ezilen uluslar olarak bölmek, ezilen ulusları baskı ve kölelik altında tutmak emperyalizmin karakter özelliğidir. Kürt ulusu bundan muaf değildir.
Devrimci teori bunun için vardır. Devrimci teoriyi bir eylem kılavuzu olarak kullanmanın anlamı budur. Devrimci teorinin karmaşık sorunlarda yolu aydınlatan bir ışık olması budur. Bu ışık olmadan, hiç bir yerde ama özellikle Ortadoğu’da kişinin zafer yolunda yürümesi mümkün değil.
Bütün emperyalistleri bu kategori içinde göstermemiz tamamıyla bilimsel ve pratik olgularla doğrulanabilir bir şeydir. Nitekim, ABD emperyalizmi Kürdistan Devrimini, daha somut konuşmak gerekirse, PKK’yi tasfiye planında yalnız hareket etmediğini kendisi açıklıyor. Kendilerinin de açıkladığı gibi, “diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteği” bu planın arkasındadır. Fransa, Almanya vb vb. bu işin içindedirler.
Ulusal Kurtuluş Hareketi de işin farkındadır ki, ABD, Kürdistan Devrimini tasfiye planına yeni başlamış değil. ENKS denen işbirlikçi çeteyi, Rojava Peşmergeleri denen silahlı adamları Rojava yönetimine, “Ulusal Birlik” maskesiyle sokuşturmaya çalışması bu planın belki de en önemli parçasıydı. Geçerken belirtelim ki, kimi Kürt devrimcilerinin ABD’den sonra umut bağladıkları Fransa da bu tasfiye planının boylu boyunca içindedir. “Diğer koalisyon güçleri” dedikleri Fransa, İngiltere, Almanya vb başkası değil.
Aslında Rojava’da da ABD’nin genel olarak Kürdistan Devrimini, özel olarak Rojava Devrimini tasfiye planı aleniyet kazanmıştır. Pratik olgular, ABD ve müttefiklerinin attıkları adımlar, gerçeklere bakmaktan çekinmeyenler için her şeyi ortaya koyuyor. ABD emperyalizmi, Rojava’da Barzanilerin bir uzantısından başka bir şey olmayan ENKS’yi ısrarla Rojava yönetimine sokmaya çalışırken işte bu amacı güdüyor. Şayet PKK’nin tasfiyesinde başarılı olurlarsa, sıranın Rojava devrimcilerine geleceğinden kimse kuşku duymamalı.
Bütün bu plan ve pratikler emperyalistlerin ve bölgedeki işbirlikçileri Bağdat, Hewler yönetimi ile Türkiye’nin işin içinde zaferle çıkmayı garantiledikleri anlamına gelmiyor. Bu bir mücadeledir, bir savaştır ve emekçi sınıfların gücüne dayanan bir devrim, eninde sonunda mutlaka zafere ulaşacak.
Bütün mesele, emperyalistlerin gerçek plan ve amaçlarını görerek emekçi sınıfların gücüne dayanmaktan ve emperyalistlere karşı kararlı, tutarlı, ilkeli bir mücadele vermekten geçiyor. Devrimi koruyup geliştirmenin yolu budur.
“Ulusal Birlik” meselesine gelince... Bu sorunun çözümü, Leninistlerin daha önce defalarca işaret ettiği gibi, emperyalistlere ve işbirlikçilerine dayanarak burjuva temelde değil, proleter temelde Kürdistan işçi sınıfına ve emekçilerine, yoksul halkına dayanarak gerçekleşebilir.