Türkiye’nin bir çöküşün eşiğinde olduğu artık genel kabul görmeye başlayan bir tespit haline geldi. Tekelci kapitalist düzene ve dinci faşist iktidara sıkı bağlarla bağlı olanlar dışında, sorunlara bir ölçüde de olsa objektif yaklaşmaya çalışanların kanısı da bu yönde.
Tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidar düzenin geleceği açısından sorunun ciddiyetinin farkındalar. Önlem üstüne önlem almaya, devletin baskı ve terörünü dizginsiz uygulamaya; kendi yasallıklarını dahi ortadan kaldırarak yol almaya çalışmaları bunu göstermeye yeter. Şüphesiz görmek isteyenlere.
“Hani nerde Haziran Halk Ayaklanması türü devrimci kitle eylemleri” diye soranlar, emekçi sınıflarda, Kürt halkında, yoksul kitlelerde, devrimin diğer toplumsal güçlerinde alttan alta süren kaynaşmayı, fokurdamayı göremeyen; her olayı tekil, toplumsal bağıntı ve etkilerinden ayrı ele almaya alışmış darkafalılardır.
Böylelerinin kavrayamadığı nokta, “Her türlü devrimci kargaşalığın arkasında, günü geçmiş kurumların karşılanmasını engelledikleri bir gereksinmenin bulunduğu”dur. Tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri, devletin kurumları bu gereksinmelerin karşılanmasını zorla bastırma yoluna gidiyor. Ama her zorla bastırma girişimi bu istemlerin, karşılarında duran kurumları parçalayıncaya kadar kendilerini yeniden ve yeniden ortaya koymalarına yol açıyor. Birleşik devrim, egemen sınıfın zorla kurutma gücünden yoksun olduğu işte bu kaynaktan besleniyor.
Birleşik devrimin toplumsal güçlerinde derinden derine süren ve giderek büyüyen bir hoşnutsuzluk, bir öfke, bir devrimci enerji birikimi var. Kabul etmek gerekir ki, egemen sınıfın politik güçleri, derinden gelişen süreçleri görmekte ve anlamakta bizim sosyal reformistlerden ve ortalama sol hareketlerden kıyas kabul etmez derecede başarılılar.
Faşist Devlet Bahçeli’nin TTB gibi bir kuruma dahi tahammül edemez hale gelişini böyle anlamak lazım. Emperyalist devletlerin, örneğin Almanya’nın dinci faşist iktidarın arkasında kararlı duruşunu böyle anlamak lazım. ABD ve NATO’nun dinci faşist iktidara Suriye’den Irak’a, oradan Karabağ’a kadar yol vermesinin; dinci faşist çetelerini sağa-sola göndermesine cevaz vermelerinin, tek değil ama, önemli nedenlerinden biri budur.
Emekçi sınıfların, Kürt halkının, yoksul kitlelerin, işsizlerin “devrimci kargaşalık” biçiminde kendini ortaya koyan bu hoşnutsuzlukları, çoğunlukla tekil ya da küçük eylemler, bazen de büyük devrimci kitle eylemleri, verili koşullarda, kendi başına akan küçük küçük derecikler biçiminde tezahür ediyor.
Devrimin örgütlü politik güçlerinin sorunu, ayrı ayrı dereler biçiminde akan bu eylemleri tek bir mecrada, tek bir hedefe doğru akan büyük bir ırmağa dönüştürmektir. Yapılması gereken ama bir türlü yapılamayan şey budur. Bu yapılamayınca kitlelerin büyük, yıkıcı devrimci enerjisi, doğal olarak, açığa çıkmıyor. Kitlelerin yıkıcı devrimci enerjisi ancak büyük devrimci hedefler söz konusu olduğunda açığa çıkar.
Başka bir ifadeyle, kitlelerin tüm devrimci enerjisini açığa çıkarmanın yolu, bu güçlerin büyük devrimci hedefler uğruna harekete geçirilmesidir. Faşist iktidarın, tekelci sermaye düzeninin toplumsal bir devrimle yıkılması ve yerine devrimci demokratik bir iktidarın, işçi sınıfının, Kürt halkının, emekçilerin, yoksulların, işsizlerin yaşamsal çıkarlarını derhal gerçekleştirmeye başlayacak devrimci bir hükümetin kurulması hedefi; işte ancak böylesi büyük bir devrimci hedef, kitlelerin devrimci enerjisini açığa çıkarabilir.
Şimdi toplumda ayrı ayrı akan derecikler halinde karşımıza çıkan işçi eylemleri, ezilen Kürt halkının, diğer ulusal topluluk halklarının eylemleri, yoksulların her gün biriken öfkeleri böyle bir hedef etrafında birleştirilebilir; böyle bir hedef etrafından düzeni yıkacak birleşmiş bir güce, tek bir ırmağa dönüşebilir.
İşçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, yoksulların karşısına kısa, öz, hemen anlaşılabilir bir devrimci programla çıkmak, atılması gereken ilk adımdır. Kitleler, girişecekleri bir ayaklanmada ağır bedel ödeyeceklerini, yaşamlarını ortaya koyacaklarını liberal, uzlaşmacı, sosyal reformist çok bilmişlerden çok daha iyi bilirler. Onların devrimci sezgileri, bu çok bilmiş adamların okudukları yüzlerce kitaptan çok daha değerlidir.
Tam da bu nedenle, devrimin toplumsal ordusu, ancak uğruna can vermeye değer hedefler söz konusu olduğunda büyük tarihsel girişimlere kalkışırlar. Faşizmin ve sömürü düzeninin bir devrimle yıkılması işte böyle harekete geçirici bir hedeftir. Haziran Halk Ayaklanması, faşizmin yıkılması yönündeki en küçük bir belirtinin dahi kitleleri nasıl harekete geçireceğinin yaşanmış canlı örneğidir.
İşçi sınıfı, ezilen halklar, yoksullar gerçek, tam ve kesin kurtuluş istiyorlar. Yarım yamalak istemler, liberallerin, sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların soyut, ne olduğu belirsiz “demokrasi” hedefleri kitleleri harekete geçirme, birleştirme, yıkıcı bir güç haline dönüştürme özelliğinden yoksundur.
Bilincinde olsunlar ya da olmasınlar, kitlelerin kesin, tam ve gerçek bir kurtuluş istemleri devrimden başka bir anlama gelmez. Kitleler devrim istiyor.