Tam da 12 Eylül faşizminin yıldönümünden bir gün sonra, Evren ve şürekasının darbe günü verdiği “beşi bir yerde” resmine uygun şekilde, MSB Akar ve dört kuvvet komutanı Kaş’ta bir araya gelmiş aynı resmi veriyorlar.
Resim mesaj vermek içindir ve içinde birden çok mesajı içeriyor. Türk yönetici sınıfı, böyle mesaj vermeyi bir yol, yöntem olarak bilmiştir hep.
Öcalan’ın tutsak edilme süreci, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in Suriye sınırına gidip oradan Suriye’yi savaşla tehdit etmesiyle başlamıştı. Atilla Ateş, bu iletişim çağında sesini Suriye yönetimine duyurmak için ta Reyhanlı kasabasına gidip oradan savaşla tehdit ediyor.
Yeni “beşi bir yerde” Yunanistan’ı savaşla tehdit etmek için ta Kaş ilçesine kadar gidiyorlar. Ama bu sefer koşullar oldukça farklı ve bu yüzden bahaneye ihtiyaçları var. Bahane, Kasım 61’de ölmüş bir topçu yüzbaşısını Eylül ayında anmak biçiminde oluyor. Mesele mesaj vermek olunca ölüm anması için tarih beklemek gerekmiyor.
Tüm gerici iç ve dış savaşlarda amaçlarını gizlemek, yapmak istediklerinin tam tersini halklara söylemek faşizmin ve esasında tüm burjuva sınıfın yoludur. Akar, barıştan ve çözümden yana olduklarını söylüyor. Küçük(!) bir ayrıntıyla:“İsteklerimiz ve taleplerimiz karşılandığı takdirde.”
İstek ve talepleri karşılanırsa, yani ne istiyorlarsa verilirse bu “barış güvercinleri” Yunanistan’la, hatta sorun yaşadıkları tüm ülkelerle; örneğin Suriye, Libya, Irak’la tüm sorunlarını çözmeye hazırlar.
Neden olmasın!
Faşizm budur işte! Dünya alemi sersem, kendini akıllı sanır. Hitler, dünyayı aldatıp uyutmaya çalışırken farklı mıydı? Faşizm, yalancı ve demagog olmasının yanı sıra aynı zamanda küstah ve kibirlidir; gücünü on kat, yüz kat abartarak, düşmanında salacağı korkuyla sonuç almaya, istediklerini tek kurşun atmadan elde etmeye çalışır.
Ama dedik ya, koşullar bu sefer çok farklı. Aynı suda iki kere yıkanılmaz; ya da faşizmin anlayacağı dille söylersek, papaz her zaman pilav yemez. Atilla Ateş’in konuşmasıyla Türkiye, o zamanın koşullarında Suriye’de sonuç alabilmişti. Çünkü o dönem, Mısır dahil Arap gericiliği ve ABD dahil tüm emperyalistler Türkiye’nin arkasında duruyorlardı.
Şimdi Fransa’sından AB ülkelerine, Arap gerici devletlerinin neredeyse tümüne kadar, hepsi Türkiye’nin karşısında, Yunanistan’ın yanındalar. O zaman hedefte Kürt halkının özgürlük savaşı vardı, şimdi hedefte yağmalamak, talan etmek için tüm aç kurtların göz diktiği koca bir alan var; zengin kaynaklar var. Yedirmezler.
Nitekim, “beşi bir yerde” resim verirlerken, çok değil, iki kilometre ötedeki, yani bir mermi atımlık uzaklıktaki Meis adasına Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu ayak basıyordu. Beş generalin karşı tarafında bir kadın meydan okuyordu. Sakellaropulu, Meis’e gelip orada bir gece geçirmekle yetinmiyor, Kaş’a biraz daha yakın Karaada’ya (Ro adası) da geliyordu.
Kısaca meydan okuyor.
Ne diyor “beşi bir yerde”nin başı? Kısaca, “bu konudaki taleplerimize karşılık verildiği takdirde, bu isteklere karşılık verildiği takdirde barıştan yanayız. Bir an önce bölgenin barış, huzur ve istikrar bölgesi olmasını hep birlikte sağlarız. Bundan da memnuniyet duyarız.”
Türkçesi şu: “Gelin ne istiyorsak verin ve bu işi suhuletle çözelim”. Eğer, istediklerini, bir de hiç zorluk çıkarmadan verirlerse, “memnuniyet” de duyacaklarmış. Peki ne istiyor “paşamız”? 12 Adalar filan yeter mi? Yoksa üstüne Doğu Akdeniz’in sualtındaki doğal kaynaklarını filan da isterler miydi?
Bu kadar komedi yeter! Şu görülüyor: Nerede duracağı, nereye yayılacağı, hangi devletleri içine çekeceği belli olmayan muhtemel bir savaş kapıda. Almanya, emperyalist-kapitalist sistem zincirine büyük bir darbe olur kaygısıyla bu savaşı masa başında yapılacak paylaşım anlaşmasıyla çözmeye çalışıyor. Ne var ki, Almanya’nın parası var ama sopası yok ve kavgaya tutuşmak üzere olan tarafları sopa olmadan yerlerine oturtmak kolay değil.
ABD, emperyalist-kapitalist sistemin eli sopalı bu bekçisi, NATO’yu dağıtır kaygısı ve emperyalist-kapitalist sistemin göreceği zararı hesaplayarak, geçici süreliğine de olsa bu savaşı durdurabilir. Bugüne kadar, kendisine meydan okuyan Almanya “boyunun ölçüsünü” alsın diye, sessiz kaldı. Almanya, boyunun ölçüsünü almak üzere. Sırf paranın ve ticaretin gücüyle böyle bir savaşı durduramayacağı anlaşılmak üzere.
Almanya’nın boyunun ölçüsünü almak üzere olduğu noktada ABD’de harekete geçmek için kolları sıvıyor. Şimdiye kadar seyretmekle yetinen Trump’ın, Türkiye ve Yunanistan iktidarlarının başlarına telefon açacak haberi bültenlere düşmeye başladı. Şimdilik savaşı önleme ihtimali var. Ama sadece şimdilik.
Kalıcı ve gerçekten demokratik barış, halkların çıkarlarını temel alan bir barış tüm burjuva ülkelerdeki iktidarların yıkılmasını ve emeğin iktidarının kurulmasını gerektirir.
Halkları sahte “barış” çağrılarıyla aldatan sosyal reformistlere duyurulur.