Türkiye’nin G.Kürdistan ve Irak topraklarını işgal ve ilhak planlarında önemli sonuçlara yol açması beklenen Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti, özellikle UKH çevrelerinde, haklı olarak, büyük tepkilere yol açtı.
4 Eylül’de gerçekleşen bu ziyarette neler konuşulduğu, hangi anlaşmalara varıldığı konusu bir sır gibi saklanıyor. Çavuşoğlu’ndan sonra yapılan ve tam 1 saat 15 dakika süren RTE-Barzani görüşmesine ilişkin de hiç bir açıklama yapılmadı.
Bilinen tek nokta, Çavuşoğlu’nun Twitter hesabından yaptığı şu kısa açıklama oldu:
“IKBY Başkanı Neçirvan Barzani ve beraberindeki heyeti konuk ettik. PKK ile ortak mücadele başta olmak üzere ilişkilerimizi ele aldık”
Ama, Çavuşoğlu’nun bu tek cümlelik açıklaması her şeyi izah etmeye fazlasıyla yetiyor. Barzani, Türkiye’ye, PKK’ye karşı yani Kürt halkına karşı yürütülecek savaşın koordinasyonu için gelmişti. Gerisi, savaşın teknik ayrıntılarıdır.
Görüşmenin, ziyaretin bu içeriği kimse için sürpriz olmamalı. Faşist devletin Kürdistan’a yönelik saldırısında KDP ve G.Kürdistan yönetiminin -Irak hükümetini de saymak lazım- yardımcı, kolaylaştırıcı bir rol oynadığı, işgale alan açtığı zaten bizzat UKH tarafından biliniyor ve açıklanıyordu.
Peki, KDP bunu neden yapıyor?
Bu soruya yanıt vermek için önce iki noktayı tespit etmek gerekiyor. Birincisi, ABD emperyalizmi ve bölge gerici-faşist devletleri Kürt halkının özgürlük savaşını ortadan kaldırmak istiyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin UKH’ne karşı başlattığı geniş çaplı saldırı salt Türkiye’nin planladığı bir saldırı değil. Bu imha amaçlı saldırı ABD-Türkiye-Irak tarafından planlanmış ve G.Kürdistan yönetimi buna ortak edilmiştir.
Faşist devletin yürüttüğü işgal ve imha saldırısının ABD’nin bir planı olduğunu belgeleriyle ortaya koymuştuk.
ABD’nin, bir emperyalist devlet olarak, amacı, Kürt halkının ulusal-sınıfsal bir içerik taşıyan devrimci savaşını tasfiye etmektir. Bu, ABD ile birlikte, KDP’nin de dahil olduğu, bölge gericiliğinin de ortak amacıdır. Sırası gelmişken söyleyelim: ABD’nin Rojava devrimine yönelik amaç ve planları da budur. Ancak bu şimdilik konumuz dışı olsun.
KDP ve aslında tüm G.Kürdistan yönetimi, bir burjuva güç olarak, ABD’nin planlarına ortak olmaktan başka bir şey yapamaz. Bu yüzden KDP’ye kızgınlık, öfke gibi duygusal tepkiler anlaşılsa bile, bu tepkiler sorunu anlamaya, kavramaya ve çözmeye yaramaz.
Soruna salt “ulusal” açıdan bakmanın getirdiği bir hatadır bu. Oysa Kürdistan kapitalist gelişme yoluna gireli uzun yıllar oldu. Kapitalist gelişme Kürt ulusunu uzlaşmaz çıkarlara sahip karşıt sınıflara böldü. Bunlar bilinmesi gereken basit gerçeklerdir.
Özel olarak Barzaniler, genel olarak G.Kürdistan yönetimi sınıflara bölünmüş Kürt ulusu içinde burjuva sınıfını temsil ediyorlar. Sadece temsil de etmiyorlar, bizzat kendileri burjuvadır ve çıkarları Kürt halkının emekçi, yoksul kitlelerinin çıkarlarıyla uzlaşmazdır. Bir burjuva ve burjuva sınıfın politik temsilcileri olarak Barzanilerin, KDP’nin çıkarları, emperyalist sermaye, emperyalist devletler, bölge gerici devletleri ve işbirlikçi sınıflarıyla birlikte hareket etmekten geçiyor.
Bu yüzden, KDP’yi, Barzani’yi “akıl tutulması”yla eleştirmek; kendisini de tehlikenin beklediği şeklinde korkutmaya çalışmak boş bir çabadır. KDP'de, Barzanilerde, G.Kürdistan yönetiminde ne “akıl tutulması” var ne de, varsa bir tehlike, tehlikeyi görmeyecek körlük var. Tam tersini söylemek mümkün.
Burada bir parantez açıp şunun altını çizmemiz lazım: Bu sözlerimizden UKH’nin KDP veya G.Kürdistan yönetimine savaş açması gerekir gibi bir anlam çıkarılmamalı. Aksine UKH’nin böyle bir girişimi şimdi G.Kürdistan topraklarını işgal ve ilhak peşindeki faşist devletin ekmeğine yağ sürmekten başka anlama gelmez. UKH’nin de bunun farkında olduğunu görüyor ve biliyoruz.
Ne var ki, sorunu doğru anlamak ve çözümlemek, soruna çözüm bulmanın temel koşuludur. Soruna doğru çözüm isteniyorsa birincisi, soruna bilimsel açıdan yaklaşmak, ikincisi gerçeklerin gözünün içine içine bakmaktan korkmamak lazım. Bilimsel bakış, kapitalist gelişmenin Kürt ulusunda yol açtığı değişimi görmeyi ve kabul etmeyi gerektirir. Gerçekler, Barzanilerin Kürdistan emekçi sınıflarının karşısında yer alan bir burjuva güç olduğudur.
Bir burjuva güç olarak, Barzaniler için öncelik, sıraya koyarsak, kendi özel çıkarlarıdır, arkasından kendi sınıfının çıkarları gelir; Kürt ulusunun çıkarları ise onlar için en arka sıradadır. Burada öfkeyle, kızgınlıkla değiştirilecek bir durum yoktur. Bu, Barzanilere has bir özellik değil. Tüm ülkelerin burjuva sınıfları için çıkarların önem sırası ortaya koyduğumuz gibidir.
Barzani ne yapsın? RTE diyor ki “vanaları bir kapatırsam aç kalırsın.” Yani sadece sınıf çıkarların değil, özel çıkarların da büyük zarar görür demek istiyor. Bir tarafta milyarlarca dolarlık zarara girme riski, öbür tarafta UKH’ya karşı faşist devletin yanında yer alma... Bir burjuva olarak Barzaniler UKH’yı korumak adına milyarlarca dolardan, petrol gelirlerinden mi vazgeçecekler? O kadar da değil!
Dahası var.
Dahası şu: Göreceli olarak zayıf sermaye birikimine sahip G.Kürdistan burjuvazisi, gelişip serpilmek için hem emperyalist sermaye ile hem de bölge gerici devletlerinin sermaye sınıfıyla işbirliğini geliştirmek zorundadır. Borulardan akan petrol ile gümrüklerden akan ticari gelirler sadece iki kalemdir. Ama bunlar bile Barzanileri, çağrıldıklarında Ankara’ya koşmak zorunda bırakmaya yeter.
Soruna sınıfsal-ulusal açıdan yaklaşıldığında Kürt ulusunun ulusal birliğinin ancak proleter temelde kurulabileceği açıkça görülür. O zaman yapılacak şey, Kürdistan’ın tüm parçalarındaki emekçi sınıfları salt ulusal temelde değil ama ulusal-sınıfsal temelde örgütleyerek “kendi” burjuvazilerinin karşısına çıkarmaktır.
G.Kürdistan’da, emekçi sınıfların burjuva egemenliğe karşı, uzun zamandır başlayan devrimci kitle eylemleri bu yolun açıldığını, sınıf mücadelesinin belli bir düzey ve birikime ulaştığını göstermiyor mu?
Yürünecek yol budur.