Bir süredir, UKH tarafından KDP-Barzani çevresine yönelik eleştiriler sertleşmeye başladı. UKH çevreleri, gerek kendi medyalarında gerekse başka alanlarda eleştirilerini daha açık ve daha sert bir üslupla dile getirmeye başladılar.
Bu tavır değişikliğinde, bir “Kürtün Kürtle savaşın”ndan kaçınmak isteyen UKH’nin bir anlamda “alttan alma”sının işe yaramadığının görülmesi etkili olmuştur. Gerçekten de, Güney Kürdistan’ın KDP-Barzani yönetimi bugüne kadarki eleştirel, yumuşak üsluplu uyarıları dikkate almamanın da ötesinde, sanki bu yaklaşımı bir zayıflık olarak algılamış gibi, kendi çizgisini derinleştiren bir politika izledi.
Nedir bu politika?
Gazetemiz sayfalarında pek çok defa ortaya koyduğumuz bu politikanın olabilecek en kısa özetini söylersek, bu politika UKH’ne karşı Türkiye ile işbirliği politikasıdır. Bu işbirliği politikası, bugün UKH’nin tahammül sınırlarını çok aşan bir noktaya gelmiş ve yaşamsal sonuçlara yol açacak kadar etkili olmaya başlamıştır.
Faşist devletin G.Kürdistan ve Irak topraklarında, gerçek amacı işgal ve ilhak olan, askeri operasyonları sonucu pek çok UKH kadro ve militanının katledilmiş olması bu politikanın sonuçları hakkında bir fikir vermeye yeter.
Daha önce de gazetemizde işaret etmiştik: Faşist devlet bu operasyonları KDP ve başka işbirlikçilerin istihbarat, keşif vb vb yardımı olmadan tek başına asla yapamazdı. Öyle ki, faşist devletin ordusu, nokta atışlarla otomobil içindeki kadroları vurmaktan tutalım da toplantı halindeki militanları, yer, saat, hatta dakika istihbaratı ile katletmiştir.
Faşist devlet, bu operasyonları ile övünür ve kendi başarısı olarak lanse ederken gerçekler bambaşkaydı. Nihayetinde, UKH saflarından KDP-Barzani ile Türkiye arasındaki işbirliğini deşifre edecek açıklamalar gelmeye başladı. İşte bir örnek:
“Başûr ve Rojava işgal saldırılarında en dikkat çekici nokta KDP’nin bu saldırılarda oynadığı roldür. KDP bu işgal saldırılarının bir ortağı durumundadır. AKP-MHP soykırımcı sömürgeciliği Kürt soykırım savaşını KDP desteği ile yürütmektedir. Kuşku yok ki, KDP bu soykırım savaşında yer almazsa Türk devleti bir adım dahi atamaz. KDP Türk devletinin soykırım işgal saldırılarına meşruiyet kazandırıyor. İşgali normalleştiriyor. İşgal saldırılarında Türk devletine siyasi, lojistik ve istihbari destek sunuyor. Türk devleti, KDP bir Kürt partisidir, benim yanımdadır, yürüttüğüm savaşı haklı görüyor, destekliyor, diyerek soykırım işgal saldırılarına meşruiyet kazandırıyor.”
KDP-Barzani çizgisi aynı uğursuz rolü Rojava’da da oynuyor. Rojava’da bu sefer doğrudan Türkiye ile birlikte değil, ABD’yle işbirliği halinde, ama Türkiye’nin dolaylı, gizli desteği ile Rojava devrimini tasfiye etmeye çalışıyor.
ABD-Türkiye ikilisinin burada kullandığı araç, ENKS’dir. Afrin işgalinde Türkiye ile açık işbirliği yaparak işgal hareketine katılan ve Kürt emekçilerinin, yoksullarının tüm öfkesini üzerine çektiği için Rojava’ya adım atamaz haldeki bu örgüt, “Ulusal Birlik” bahanesiyle KDP-ABD ikilisi tarafından tekrar Rojava’ya yerleştirilmeye çalışılıyor. Bunun Rojava devrimcilerini ve UKH’ni tasfiye planının bir parçası olduğu kanıtlanmayı gerektirmeyecek kadar açık.
“Türk devleti Efrîn, Serêkaniyê'de ve Girê Spî işgal saldırılarında da aynı şeyi yaptı. ENKS ile birlikte hareket etti. ENKS bu işgal saldırılarında doğrudan yer aldı. KDP yetkilileri her gün işgali meşrulaştıran açıklamalar yaparak kamuoyunun tepkisini kırmaya çalıştı. Türkiye, PKK’den dolayı Rojava’ya saldırıyor, Türkiye’nin Kürtlerle sorunu yoktur, diyerek soykırım işgal saldırılarını normalleştirdiler.
KDP, Efrîn’de, Serêkaniyê'de’de, Girê Spî’de Türk devletinin yaptığı soykırım saldırılarının, talanın ve tecavüzlerin sorumlusu ve ortağıdır. KDP, Türk devletinin Başûr’a, Şengal’e ve Maxmûr’a yaptığı saldırıların bir parçası ve destekçisidir.”
Şimdi KDP’nin UKH gerillalarına karşı saldırıya hazırlandığı tespit edilmiş durumda. KDP, gerçekten de saldırır mı şimdiden bilemeyiz. Ancak, böyle bir şey yaparsa şaşırmayacağımızı da belirtmeliyiz. Çünkü bu, Türkiye ile koordineli biçimde UKH’ye ilk saldırısı olmayacak. 90’lı yıllarda KDP-Barzani yönetiminin “bir avuç dolar” için pek çok defa UKH’ye saldırdığını biliyoruz.
Burada mesele KDP-Barzani çizgisinin neden böyle bir politika izlediğini tespit etmektir. Eleştirilerini sertleştirmesine rağmen UKH, sorunun özünü görmekten hala uzak. UKH sorunun hala, KDP-Barzani yönetiminin gerçekleri görmemesinden, politikasının Kürtlerin çıkarına olmadığını anlamamaktan, Türkiye tarafından aldatılmasından, kandırılmasından vb kaynaklandığını düşünüyor.
Oysa sorunun özü, temeli, nedeni sınıfsaldır. Çok özet söylersek, Kürdistan’a hakim olan kapitalist üretim ilişkileri Kürt ulusunu aralarında uzlaşmaz çelişkiler olan sınıflara böldü; tıpkı egemen olduğu tüm diğer ülkelerde olduğu gibi. Bir tarafta burjuvazi, diğer tarafta proletarya ve bunların arasında yer alan ara sınıflar.
KDP-Barzani, G.Kürdistan burjuvazisinin politik temsilcileridir. Kapitalizmde özel çıkar bir ilkedir. KDP-Barzani doğal olarak kendi sınıflarının çıkarlarına uygun politika ne ise, onu uyguluyorlar. Onların çıkarları, dünya ve bölge burjuvazisiyle işbirliğinden geçiyor. Türkiye ve ABD ile işbirliği G.Kürdistan burjuvazisi ve onu temsil eden KDP-Barzani için yaşamsaldır.
KDP-Barzani çizgisinin yaptığı bu sınıf çıkarlarına uygun davranmaktan ibarettir. Şüphesiz bu çizgi, Kürt ulusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Kürdistan işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıfların çıkarlarıyla tamamen karşıttır. Ama sorun ancak bu bilimsel temelde ele alınırsa doğru çözümlere ulaşılabilir.
UKH karşıtlıkları bir aldanma, kandırılma, gerçekleri görmeme türünden nedenlerden kaynaklanmıyor. Bir kişinin aldanabileceğini, kandırılabileceğini hatta “satın” alınabileceğini varsaysak bile, bir parti, bir yönetim, üstelik sürgit ne aldatılabilir ne satın alınabilir ne de gerçekleri görmeme durumuna düşebilir.
Esas olarak, kapitalist gelişme tarafından parçalanmış olan “Kürt ulusal birliği” artık ancak yeni bir temel üzerinde, proleter temel üzerinde yeniden inşa edilebilir. Yaşamın tüm çıplaklığıyla dayattığı gerçek budur.