Tam da “Rabbim bize bambaşka bir yerde hem de görülmedik zenginlikte bir kapı açtı” derken “Müslüman Kardeş” Sarrac’ın, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti adına “ateşkes” kararı gazetelerin manşetlerine düştü.

Ne oluyordu? “Ateşkes” Sarrac’ın arkasında, onu ayakta tutan asıl odak olan dinci faşist iktidarın arzulayabileceği en son şeydi.

Dinci faşist iktidarın gönlünde yatan aslan Sirte ve Cufra’ydı. Petrolün çıkış kapısı oraydı çünkü. Ganimet olmayacaksa dinci faşist iktidarın ne işi vardı oralarda yoksa.

Bunca dinci faşist çete, bunca subay boşuna mı taşınmıştı elin Libya’sına; bunca masraf havaya mı gidecekti? Tam da “rabbim bir kapıyı açarken” o duyulan gıcırtı yoksa başka bir kapının kapanma sesi miydi?

Önce şu iki tespiti yapalım:

Birincisi, Sarrac denen adam, dinci faşist iktidarın izin ve onayı olmadan ağzını açıp tek kelime dahi söyleyemez.

İkincisi, “ateşkes” kararı dinci faşist iktidarın asla tercih etmeyeceği bir durumdur. Dediğimiz gibi, Türkiye, oraya “fetih” için gitmiştir, ganimet, petrol ve doğalgaz yatakları için gitmiştir; “müslüman kardeşlik” hukuku için değil.

“Fetih” adı üzerinde savaş demektir. Savaşmadan, savaşla kendi üstünlüğünü kabul ettirmeden ve düşmanı, silahının gücüyle yere sermeden Türkiye’ye bir damla petrol, bir metreküp doğalgaz bile vermezler.

“Ateşkes” ise, savaşın sonu anlamına gelmese de, en azından savaşta bir mola dönemi demektir. Mola süresi ne kadar, belli değil. Oysa Türkiye’nin acelesi olmalı. Çünkü orada boş geçen her gün havaya giden masraf demektir.

Haberlere yansımamakla birlikte, Sarrac’ın “ateşkes” kararı aynı zamanda Türkiye’nin kararı olması lazım gelir. Zaten aksi durumda, yani Türkiye’den habersiz davranmış olma ihtimali bile Türkiye için bir felakettir. Gerçi bu satırların yazıldığı ana kadar Türkiye’den bu konuda herhangi bir açıklama yapılmış değil. Yine de şimdilik bu ihtimali yok sayıyoruz.

Sarrac’ın “ateşkes”ine karşı taraftan da “ateşkes” kararı geldi. Yani Tobruk merkezli Temsilciler Meclis’i ve Hafter de aynı karşılığı verdi. Bu tarafın kararını Mısır, Suudi Arabistan-BAE’nin ve tabii bunların da arkasındaki Fransa ile Rusya’nın kararı olarak anlamak gerekir.

Rusya’nın zaten aylardır böyle bir kararın peşinde olduğunu, Mısır’ın Haziran ayında bir “ateşkes” önerdiğini ancak Türkiye’nin karşı çıkması nedeniyle “ateşkes”in gerçekleşmediğini de okura hatırlatalım. Başka bir ifadeyle, Libya sahasında, en azından şimdilik Rusya’nın dediği gerçekleşmiş oldu.

Devam edelim.

Türkiye’den henüz tık yok, denizdeki balık için bile açıklama yapmaya teşne Çavuşoğlu dut yemiş bülbül gibi, kendi masal ve hikayelerini yazmakla meşgul. İbrahim Kalın tam arazi; ama Mısır, açıklamasını yaptı ve “ateşkes”i onayladığını ilan etti. Mısır’ı Birleşmiş Milletler Libya Temsilcisi, BAE, Suudi Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) gibi devlet ve kurumlar izledi ve hepsi “ateşkes kararını selamladılar”.

Bütün bu devlet ve kurumlar Libya’da ilan edilen “ateşkes”in istikrar, güvenlik ve siyasi çözüme katkı yapacağına işaret ediyor, seçimlere gidileceğini ve böylece “birleşmiş” Libya’nın yeniden tesis edileceğini vurguluyorlar.

Bütün bu olan bitenlerde, Türkiye açısından püf noktası, Libya’nın yabancı tüm çetelerden ve paralı askerlerden arındırılması vurgusudur. Bu vurgu Türkiye’yi işaret ediyor. Başka bir ifadeyle Türkiye’nin Suriye’den ve başka ülkelerden Libya’ya taşıdığı paralı asker ve çetelere yol görünüyor. Bu yüzden bir süredir bu çetelere “Libya vatandaşlığı” verilmesi için çırpınıp duruyor Türkiye.

Peki Türkiye, oraya gönderdiği çeteler olmadan ne ifade eder? Hiç! Hiçbir şey ifade etmez ve Libyalı taraflar arasında anlaşma sağlanır sağlanmaz Türkiye’nin Libya’da varlık nedeni kalmaz. Libya’da, Libyalı taraflar arasında anlaşma sağlanır mı? Bunun kolay olmadığını ve güce bağlı olduğunu söylemeliyiz. Yani “ateşkes” kararı her şeyin olup bittiği anlamına gelmiyor. Üstelik, bir provokasyonla “ateşkes”in her an bozulabileceği ihtimalini de daima göz önünde bulundurmak lazım.

Ama bu “Ateşkes” kararı, bu bilek güreşinde Türkiye’nin bileğinin yavaş yavaş bükülmeye başladığını, bir kapının kapanma gıcırtılarının gelmeye başladığını gösteriyor. “Ateşkes” kararı her şeyin olup bittiği anlamına gelmiyor ama hiç bir anlam yok da demek mümkün değil, doğru da değil.

Ve, dinci faşist iktidara son darbe, Libya’da, düne kadar Türkiye’nin beşinci kolu gibi çalışan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin İçişleri Bakanından geldi. Anadolu Ajansı’nın haberi olduğu için dikkate alınabilir haberin başlığı şöyle:

Libya İçişleri Bakanı Başağa'dan ateşkesin ardından Mısır ile 'dayanışma' vurgusu

Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin, hele de Fethi Başağa’nın Mısır’la dayanışma sözü dinci faşist iktidarın, RTE’nin bu kısa hayatta duymak isteyeceği son sözdür. Haber şöyle devam ediyor:

“Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, ‘Dost ve kardeş ülkelerin destek ve gözetiminde varılan ateşkes anlaşması takdiri hak eden ulusal bir kazanımdır. ABD, Avrupa, Türkiye, Mısır, Katar ve BM ile dayanışmayı geliştirmeyi umuyoruz. Hep birlikte, müttefik ve kardeşlerimizi Libya'da birlikte çalışmak için bir araya getirecek milli bir ruhla müreffeh bir geleceği gerçekleştirebiliriz’ ifadelerini kullandı.”

Haber doğru ise, ki şüphe etmek için çok neden yok, bu, Türkiye’nin, dinci faşist iktidarın sırtından bıçaklandığının resmidir.

Dikkat etmek lazım: Kapı kapanırken kafa sıkışabilir!