Faşist devletin Kürt halkına saldırıları sınır tanımıyor. Bu sınır tanımama iki anlama geliyor. Önce gerçek, fiziki anlamda, devlet-ülke sınırı tanımama anlamında. İkincisi, saldırıların niteliği anlamında.
Her iki anlamda da faşist devlet sınır tanımıyor. Bundan bir kaç gün önce, Erbil’in Sidekan ilçesinde Irak ordusuna ait bir aracı bombalayarak Irak Ordusu’undan iki subay ile Kürt Özgürlük Hareketinden kadro düzeyindeki bir militanı katletmişti.
Irak hükümetinin bu katliamla ilgili protesto ve tepkileri henüz kesilmemişken bir saldırı haberi daha, bu sefer Duhok’tan geldi.
Habere göre, Türk uçakları Duhok’un bir kaç kilometre doğusunda bulunan Zawite-Reşanke köyünde alışveriş için bir dükkanın önünde duran bir aracı bombaladı. Araçta bulunan dört kişiden üçü yaşamını yitiriyor biri yaralı kurtuluyor. Saldırının UKH militanlarına yönelik olduğunu tahmin etmek zor değil.
“Düşmandır, tabii ki saldıracak” denebilir. Şüphesiz, Türkiye’nin bu tür saldırılarını yadırgıyor değiliz. Ancak soru ve mesele şudur: Türk ordusu, başka topraklarda vuracağı hedefleri nasıl bulup tespit ediyor, zamanlamasını nasıl bu kadar dakik, hatta saniyelik yapabiliyor ve hedefin kimliğinden bu kadar emin olabiliyor?
Sorun basit bir saldırı olayı değildir. Sorun, tüm olanaklarını ve gücünü Kürt halkının özgürlük mücadelesini tümden ortadan kaldırmak için kullanan; bunun için hiç bir engel tanımayan Türkiye’nin gerçekte güç ve olanaklarını aşan saldırıları nasıl yaptığıdır.
Bu sorunun tek açıklaması, Türkiye’nin Güney Kürdistan topraklarında gözlerinin, kulak ve kollarının olduğudur. Bunlar olmadan değil Türkiye, değil böyle dakik, hedefi tam tutturan anlık saldırılar düzenlemek, en ufak bir askeri operasyon yapma yeteneğine bile sahip değil.
Olağan şüpheliler, Irak hükümeti, G.Kürdistan yönetimi ve bunların da üstünde yer alan ABD emperyalizmi. ABD emperyalizminin izni, onayı ve yardımı olmadan ne Irak hükümeti ne G. Kürdistan yönetimi Türkiye’ye böyle destek verebilirler.
Çok açık: Türkiye, UKH somutunda Kürt halkına karşı yürüttüğü kanlı savaşta, ABD, Irak hükümeti ve G.Kürdistan yönetiminden anlık istihbarat istihbarat sağlamakta, teknik ve askeri destek almaktadır.
Bu işin başında ABD var. Türkiye’nin Tel Abyad ve Serakaniye işgalinden aylar önce, bu yerlerin Türkiye’ye verileceğini gösteren haritayı hazırlayıp cebinde dolaştıran Jeffrey denen ABD sülüğü, tam da yukarda aktardığımız saldırılar gerçekleşirken şöyle diyordu:
“DSG’nin bize sunduğu her şeyi dinliyoruz. Türk hükümetinin de bize sunduğu her şeyi dinliyoruz. Genel olarak Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumdan memnunuz”
ABD’nin durumdan memnuniyetini bu sözlerle açıklayan Jeffrey sülüğü, ABD’nin UKH’ya karşı politikasını, saldırılarla ilgili bir soruya yanıt verirken bir kez daha açığa vuruyor.
“Irak’ın kuzeyine düzenlenen son saldırıları inceliyoruz. Iraklı yetkililere taziyelerimizi iletiyoruz. Bu saldırıda iki üst düzey askeri yetkili hayatını kaybetti. Türkiye’yi bölgede PKK’ye karşı Irak hükümetiyle işbirliği içinde meşru operasyonlarını yürütmesi için destekliyoruz. Irak hükümetini de PKK’ye karşı çabalarından dolayı takdir ediyoruz.
“Türkiye’nin PKK’ye karşı meşru savaşı olarak gördüğümüz terörle mücadele çabasında Türkiye ve Irak’ı iletişim kurmaya teşvik etmeye devam edeceğiz. Ancak yine söylüyorum, bunun Iraklı yetkililerle işbirliği içinde yapılması gerektiğini düşünüyoruz”
ABD için sorun, çok net görülüyor, Türkiye’nin G.Kürdistan topraklarını işgal etmesi, oraya gidip UKH ve onun somutunda Kürt halkına karşı katliamlar yapması değil, bütün bunları Irak hükümetiyle işbirliği içinde yapmasıdır. Çünkü bu işbirliği olmadan Irak hükümeti kendi halkı karşısında zor duruma düşüyor, işgale onay vermiş olmayı izah edemiyor vb vb.
UKH’nin üç yönetisinin başına milyonlarca dolarlık ödül koyan bu emperyalist devletin bu politikası, Kürt halkının özgürlük savaşına karşı Türkiye’nin yanında durması şüphesiz bizi şaşırtmıyor. Tersi olsa şaşırırdık. Zaten yeni bir durum da değil. Kürdistan’ın ilhak ve işgal altında tutulmasında ABD’den Almanya’ya, oradan Fransa ve İngiltere’ye kadar tüm emperyalistlerin sınırsız destek ve onayı var. Bunlar biliniyor.
Ancak burada değinmeden geçemeyeceğimiz nokta şudur: Nasıl oluyor da, Kürt politik çevrelerinde, bütün bu gerçeklere rağmen, ABD’nin Kürt halkının müttefiki ve dostu olduğunu söyleyenler çıkabiliyor. Hem Abdullah Öcalan’a “önderimiz” deyip hem de onu tutsak edip Türkiye’ye teslim eden ABD’ye “dost ve müttefik” olarak yaklaşmak nasıl bir riyakarlık öyle!
Kürt halkının, örneğin G.Kürdistan’da, burjuva güçlerin Türkiye’nin işgaline destek ve onay veren bu işbirlikçi politikalarına karşı çıktığını ve burjuva güçlere karşı serhıldan geliştirmeye çalıştığını biliyor, görüyoruz.
Aynı bilincin Kürdistan’ın diğer parçalarında da geliştiğini düşünmemiz için çok neden var. Rojava halkları örneğin, Türkiye’nin işgal saldırısının ABD’nin yaktığı yeşil ışıkla başladığını unutmaz. Çünkü bu işgalin derin acısını her gün, her an tüm hücrelerinde hissediyor.
Özgürlüğe giden yol, tüm emperyalistlere ve işbirlikçi burjuvalara karşı kararlı, tutarlı ve sert bir mücadeleden geçiyor. G.Kürdistan halkının son günlerde geliştirmeye başladığı serhıldan, bu bilincin Kürt halkında giderek yayıldığını gösteriyor.
Umutlu olmak için çok neden var.