Faşizmin yalan ve demagojide sınır tanımadığının belgeli kanıtını isteyenler şu cümleye bakabilirler:
“Sadece yatırımlarda değil, özgürlüklerde de Türkiye’yi dünyanın en ileri ülkelerinden biri haline getirdik.”
Bu sözler RTE’ye ait. Dün, 13 Ağustos’ta, AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda, dünyanın gözlerinin içine baka baka söylüyor bunları. Kimsenin inanmadığını, inanmayacağını bile bile.
Faşizm işte budur! Sıradan insanın ağzını açmaya cesaret edemediği, korku havasının toplumun her hücresine yayıldığı bir toplumda dinci faşist iktidarın başı, “özgürlüklerde Türkiye’yi dünyanın en ileri ülkelerinden biri haline getirdik”lerini söyleyebiliyor.
Gerçeklerin bu sözlerle ifade edilen durumun tam tersi, yüz seksen derece farklı yönde olduğunu dünya alem biliyor.
Sokakta iktidarı beğenmeyip eleştirme cesareti gösteren insanlar büyük bir risk aldıklarını bilerek “isterlerse beni içeri alsınlar” sözleriyle başlıyorlar eleştirilerine.
Faşizm, dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde korkuya ihtiyaç duymuştur, korku iklimi yaratmıştır. Tekelci sermayenin en iri kesimlerinin en terörcü diktatörlüğü olmasının nedeni de, anlamı da budur.
Korku yaratmadan, toplumun emekçi sınıflarını korkuyla sindirmeden varlığını sürdüremez. Hitler faşizmi bir korku imparatorluğuydu. Faşizmin isim babası Mussolini bir korku imparatorluğu kurmuştu. İspanya’nın Franko’su, Portekiz’in Salazar’ı, Şili’nin Pinochet’i ve Türkiye’nin “netekim”i Evren faşizmi, bunların hepsi korkuyla beslendi, korkuyla ayakta durdular.
Ama yine hepsi için, toplumun emekçi sınıfları korkuyu yendikleri gün sonun başlangıcı olmuştur.
Bu tıpkı, asker üniformasından duyulan korkunun, bu üniformanın da aslında tüm diğer giysiler gibi kumaştan yapıldığının bilince çıkarıldığı gün asker korkusunun buharlaşıp gitmesi gibi bir durumdur.
Aynı kişi, yani dinci faşist iktidarın başı, daha bir kaç gün önce “ekonomiyi uçurduk” dememiş miydi?
Demagoji ve yalan faşizmin iki temel özelliğidir. Emekçi sınıfların eğilim gösterdiği değerlere, o değerlerin düşmanı olmasına rağmen, sahip çıkmakta bir an bile tereddüt etmez. Hitler, Alman toplumunun Komünist Partiye altı milyon oy verecek kadar sosyalizme eğilim gösterdiği dönemde sosyalizm kavramına sahip çıktı ve “nasyonal sosyalistiz” dedi.
RTE’nin damadı ve Hazine ve Maliye Bakanı olan Berat Albayrak, sağ yumruğunu havaya kaldırarak kelimesi kelimesine şunları söylüyor:
“Gençlere sesleniyorum Türkiye bugün en devrimci ülkedir. Bakın devrim böyle olur lafla olmaz icraatla olur”
Ama, Damat’ın bu yalan ve demagojisi bize, aynı zamanda, emekçi sınıfların devrim fikrine, devrimci düşüncelere nasıl da güçlü bir eğilim gösterdiğini anlatıyor.
Ancak Hitler faşizminin sosyalizm kavramına sahip çıkması ile dinci faşist iktidarın “özgürlükçü, devrimci görünmesi” arasında, faşizmin içinde bulunduğu koşullar itibarıyla, çok önemli bir fark var.
Hitler faşizmi, iktidara gelebilmek için Alman halkının sosyalizme eğilimini kullanmak zorundaydı. Dinci faşistler ise, on sekiz yıllık icraatlarının ardından iktidarda kalabilmek için bu demagojiye sarılmak zorunda kalıyor.
Hitler faşizmi saldırıya geçmek için hazırlanıyordu. Dinci faşist iktidar ise, ayakta kalmak için, savunma pozisyonunda.
Bu savunma durumunu, savunma psikolojisini her adımda görmek, hissetmek mümkün. Yakın zamana kadar, dinci faşist iktidarın, büyük bir kibir ve özgüvenle hareket eden kadroları, taraftarları, yazarları vb vb şimdi yaptıkları en küçük falsodan sonra ya özür üstüne özür diliyorlar, ya istifa ediyorlar ya da görevlerinden alınıyorlar.
Çoğu zaman hepsi bir arada oluyor. Özür dilemeleri işi kurtarmaya yetmeyince ya istifa edip çekip gidiyorlar ya da görevden alınıyorlar. Bu, dinci faşist iktidarın güçsüzlüğünü kabul ve itiraf etmesinin ifadesidir; böyle anlaşılmalıdır.
Dinci faşist iktidarın kendini güçlü hissettiği bundan bir kaç yıl öncesinde bu tür özür dilemeler, istifa ya da görevden almaları görmek mümkün değildi. Zira dinci faşist iktidar da biliyor ki, böyle bir yol kendisinin güçsüzlüğünü açığa vurmaktan başka anlama gelmezdi.
Dinci faşist iktidarı savunmaya iten etken ya da etkenler dizisi nedir? Burjuva muhalefet mi? Bunun böyle olmadığını, aksine, CHP dahil, burjuva muhalefet partilerinin her kritik durumda dinci faşist iktidarı destekledikleri, arkasında durdukları biliniyor.
Onu savunma savunma pozisyonuna iten temel neden, emekçi sınıflarda ve ezilen halklarda gittikçe güçlenen ayaklanma eğilimidir.
Bir çok kaynaktan beslenen bu eğilim her geçen gün büyüyor. Dizleri titremesin de ne olsun!